CERATTEPE’de TÜKENEN HUKUK
İçinde yaşadığımız bu yerküreyi tüketme konusunda insanoğlu inanılmaz bir hızla ilerliyor. Bilim insanlarının çığlıkları bu karmaşada duyulmuyor. Su kaynaklarımız tükeniyor ve kirleniyor. Ekosistemin sigortası olan ormanlarımız azalıyor, yok oluyor. Giderek kendi küresel bunalımları ile sürekli boğuşan kapitalizm gölgesini satamadığı her ağacı kesiyor. Doğal kaynakların tümü paraya çevriliyor ve yok ediliyor. Bu eski gemi, batma işaretleri verse de sık sık, bizler halen güvertesinde ilelebet dans edebileceğimizi zannediyoruz. Farkında değiliz ve görmek istemiyoruz.
Ülkemizde de durum bundan daha iyi değil. Son on yıldır ülkemizin bütün yer altı ve yer üstü kaynakları yerli ve yabancı tekeller tarafından yağmalanıyor. Her doğal kaynak ve her varlık fiyatlandırılıyor, metaya dönüştürülüyor. Sınır tanımaz ve doymak bilmez bir kar hırsı ülkeyi yangın yerine çeviriyor. Derelerimiz işgal ediliyor, kıyılarımız yağmalanıyor, dağlarımız oyuluyor, ormanlarımız yok ediliyor, her yerde yıkım almış başını gidiyor.
Bu hengame içerisinde bu yılın Şubat ayında ülkenin en kuzeyinden, güneşin doğduğu yerden, Artvin’den bir çığlık yükseliyor ve bütün ülkeye yayılıyor:
Cerattepe Geçilmez
Artvin Halkı Yenilmez…
Bunca yağma ve talana karşı mücadele eden her yöredeki yurttaşlarımız Cerattepe ile umutlanıyor, nefes alıyor, güç buluyor. Şimdi hem bu mücadeleyi, hem hukuksal durumu, hemde hukukun düştüğü durumu anlatmak gerekiyor.
Cerattepe bölgesinde madencilik faaliyetleri Bergama ile aynı tarihlerde 1993 yılında başlıyor. Şehir merkezinden biraz uzakta orman içerisinde bir yerde arama faaliyetlerinden halkın pek haberi olmuyor önce. Ancak sondajlardan kaynaklanan bazı çevresel etkiler nedeniyle halk durumdan haberdar oluyor ve 1995 yılında Yeşil Artvin Derneği kuruluyor. Bundan sonraki 20 yıllık mücadele bu derneğin öncülüğünde yapılıyor. 1990’lı yıllar Kanada’lı Cominco Madencilik dönemi olarak geçiyor ve Artvin halkının bir bütün olarak mücadelesi ve siyasilerin halkın tepkisine olumlu yaklaşması ile önemli bir zarar verilmeden geçiriliyor. Cominco Madencilik ruhsat haklarını 2002 yılında yine Kanada’lı İnmet Mining’e devir ediyor ve ikinci dönem başlıyor. İnmet Mining’in Cerattepe’de galeri çalışmasına başlaması ile çevresel etkiler yeniden ortaya çıkıyor ve ilk kez Yeşil Artvin Derneği ile Artvin Barosu tarafından ruhsatın iptali için dava açılıyor. Yapılan yargılama sonunda Rize İdare Mahkemesinin verdiği iptal kararları Danıştay tarafından da onaylanıyor ve maden şirketi 2009 yılında madencilik konusunda Artvin Halkını ikna edemeyeceklerini anladıklarını belirterek Artvin’i terk etme kararı alıyor.
Cerattepe’de üçüncü dönem Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanının 2012 yılında Cerattepe ve Genya Dağı ruhsat alanlarının yeniden ihale edileceğini ilan etmesi ile başlamış oldu. Mahkemenin iptal kararı vermiş olduğu alanlardı, nasıl olur diye düşündük. Açıklaması hukuk adına içler acısıydı, şeytanın aklına gelmezdi: İptal kararları ile alanlar boşa çıkmıştı, bu nedenle boşa çıkan bu alanlar yeniden ihale edilebiliyordu.
Ancak sadece bu değil ihale şartnamesi bir şirketi işaret ediyordu. Sadece şirketin ismi yoktu ama kim olduğu belliydi. İhaleye katılım şartı olarak yılda 500.000 ton tüvenan ve 10.000 ton blister metal üretecek tesis sahibi olmak gerekiyordu. Soruldu Bakana kimin var böyle tesisi diye, hemen cevap geldi: bu şartı taşıyan Türkiye’de tek tesis vardır, o da Samsun’da bulunan Cengiz İnşaat’ın sahibi olduğu Eti Bakır tesisleri. Bir ihale yapılıyordu ve ihale katılım şartını taşıyan tek bir şirket vardı. İhaleye fesat karıştırmanın en bariz örneğiydi. Suçtu. Ancak gizli ortaklar çok güçlüydü, hukuk yoktu, küstahlıkta sınır tanımıyorlardı. İhaleyi böyle aldılar ve ahlaksız Cengiz dönemi böyle başladı. İhalenin iptali davamız ise ihalenin tarafı olmadığımız gerekçesiyle reddedildi.
Maden şirketi 2013 yılında bir çok değişiklikten sonra ÇED Olumlu kararı alınca 283 kişi ile bu kararın iptali için dava açtık. 2014 yılı Temmuz ayında yapılan keşiften sonra rapor düzenleyen 7 bilim insanı 35 sayfalık raporlarında çok kesin ifadelerle; Artvin halkının bir tercihle karşı karşıya olduğunu, ruhsat alanının ve şehir merkezinin ya bu haliyle korunacağını, ya da madenciliğe açılacağını, ikisinin bir arada olamayacağını, alınması düşünülen tedbirlerin esasen riski ortadan kaldırmasının mümkün olmadığını belirtmişlerdir. Bilirkişilerin bu raporundan sonra Rize İdare Mahkemesi 2014 yılı sonunda ÇED Olumlu kararının iptaline karar vermiş ve bu kararında “projenin uygulanması halinde Artvin şehir merkezinin ve korunan alanların yaşam alanı olmaktan çıkacağına” karar vermiştir. Mahkeme kararı esasen ÇED Raporundaki eksikliklerden ve bunların tamamlanması gerektiğinden bahsetmemiş madencilik için seçilen alanın yanlış olduğunu, bu alanda madencilik yapılamayacağını belirtmiştir. Mahkeme kararı davalılar tarafından temyiz edilmiş, kararın yürütmesinin durdurulması da talep edilmiş ancak Danıştay 14. Dairesi bu talebi de 2015 yılı Mayıs ayı itibariyle reddetmiştir. Dosya halen temyiz aşamasındadır.
Mahkeme kararının kesinleşmesi beklenirken maden şirketinin yeni ÇED Raporu hazırlığı içinde olduğu duyulmuş, nihayetinde 11.06.2015 tarihinde yeni ÇED Olumlu kararı askıya çıkarılmış, yeni dava süreci de bu şekilde başlamıştır. Ancak yeni ÇED Raporunun ÇED Prosedürüne bağlı olmaksızın eski Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından çıkarılan 2009/7 Genelgesi kapsamında hazırlandığı anlaşılmıştır.
Bu süreçte hukuka uygun bir şey bulmanın imkanı olmamakla birlikte hukuk devletine ve hukuka olan inancın sarsılmasına yol açan uygulamalardan en başta geleni bu genelgedir. Genelge ile bütün evrensel hukuk kuralları yok sayılmış, mahkeme kararları geçersiz kılınmıştır. Öyle ki ilin valisi bile bu genelgeye göre hazırlanan ÇED Raporundan sonra “şimdi siz o mahkeme kararını alın çöpe atın” demiştir. Düşününüz ki bir idari işlem yapılıyor, bu işlem yargısal denetimden geçsin diye dava açılıyor, bağımsız mahkemeler bu işlemin hukuka aykırı olduğuna karar veriyorlar. İptal edilen idari işlemi yapan idare bu kez yeni bir işlem yaparak mahkeme kararını yok sayan, işlevsiz kılan, yargı erki ile dalga geçen bir karar alabiliyor.
Sözü edilen Genelge tümüyle hukuka aykırı olmakla birlikte buna rağmen özünde Cerattepe dosyası için uygulanması imkansız bir genelgedir. Bu genelgeye göre bir mahkeme kararı ile bir ÇED Olumlu kararının iptal edilmesi halinde mahkeme kararında belirtilen “bir ya da birkaç eksikliğin” tamamlanması halinde bu rapor ÇED prosedürü izlenmeden doğrudan bakanlığa sunulur, tabi yeniden ÇED Olumlu kararı verilir. Oysa ki yukarıda anlatıldığı üzere Rize İdare Mahkemesi Cerattepe ÇED Raporunda bir ya da birkaç eksiklikten bahsetmemiş, BU ALANDA MADENCİLİK YAPILAMAYACAĞINA, alınacak önlemlerle riskin ortadan kaldırılamayacağına karar vermiştir. Cerattepe projesine yeniden ÇED Olumlu kararı vermek için Genelgedeki hukuksuzluk bile yetmeyecektir. Buna rağmen bakanlık bazı kurumların olumsuz görüşlerine rağmen ÇED Olumlu kararı vermiş ve askıya çıkarmıştır.
Hukuksuzluk çok açık olmasına rağmen, ancak başka yol olmadığından 11.06.2015 askı tarihinden sonraki 1 ay içerisinde yeni dava açmak için hazırlıklara başladık. Hem önceki davanın yürütmeyi durdurma kararı devam etmekteydi, hemde yeni ÇED’in yargısal denetimden geçmesi gerektiğini düşündüğümüzden bu dava ile ilgili hazırlıklarımızı yapmaktaydık. Ancak maden şirketinin acelesi vardı. Seçimler yapılmıştı ve siyasi iktidarın durumu belirsizdi, bu karmaşada bazı izinleri almaları gerekiyordu, 16 Haziran’da bir gün içerisinde baskı ile ve elden takip edilerek oluşturulan raporlarla orman tahsis izinlerini tamamladı ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun bakanlıktan olmadan imzalaması için maden şirketi yetkililerine elden verilen izin belgeleri aynı gün Ankara’ya götürülerek 1 günde bakana imzalatıldı.
Talebimiz yeni dava sürecinin beklenmesiydi. İlin valisine buradaki hukuksuzluğu anlattık ve sadece dava açmamızı bekleyin dedik. Valinin söylediği hukuk devleti adına utanç vericiydi: “Önceki kararı alın çöpe atın, ben maden şirketinin güvenliğini sağlamak zorundayım, istedikleri anda maden alanına çıkabilirler” demişti. Bir vali nasıl olurda 25.000 kişinin sağlığını ve güvenliğini düşünmez de bir maden şirketinin güvenliği ile bu kadar ilgili olur diye merak ediyorduk. Çok geçmeden öğrendik valilik makamının maden şirketinden Artvin Günleri düzenlemek adı altında bağış kabul ettiğini. Buna elbette Artvin halkı büyük tepki gösterdi. Yeşil Artvin Derneğinin basın açıklaması çağrısına 4.000 kişi katıldı ve tarihinde ilk kez Artvin Caddelerinde “Vali İstifa” sesleri yankılandı.
Maden şirketinin aldığı izinlerle Cerattepe’de tahsis edilen orman alanlarını teslim almak üzere alana çıkma girişiminin öğrenilmesinden sonra Yeşil Artvin Derneği öncülüğünde yapılan toplantılarda Cerattepe’de orman kesiminin ve maden şirketinin alana çıkmasının önlenmesinin yaşamsal önem taşıdığı, çevreyi korumanın her vatandaşın görevi olduğu temel ilkesinden hareketle ve bu görev bilinciyle Cerattepe’de nöbet tutmaya başlama kararı verildi. Elbirliği ile yapılan nöbet kulübesinden sonra 17 Mart 2016 tarihine kadar 245 gün 1750 m yükseklikte gece gündüz kar altında nöbet tutuldu. Bütün ülkeye yayılan Cerattepe Geçilmez Artvin Halkı Yenilmez sözü işte o nöbet kulübesinin önünde halen duruyor.
Bu arada dava hazırlıklarımız tamamlanmış, 1 aylık süre dolmadan 751 kişi tarafından 61 avukatın görev aldığı Cerattepe davası Türkiye’nin en büyük çevre davası olarak açılmıştır. Davacılar arasında Türkiye Barolar Birliği ile TMMOB’a bağlı bir çok oda, siyasi partiler, meslek odaları, sendikalar, çevre örgütleri, Artvin Dernekleri yer almıştır. Bu dava açıldıktan sonra yürütmeyi durdurma konusunda karar verilmesini beklerken Rize İdare Mahkemesinin iki hakiminin yetkileri alınmış, hakim güvencesi yok sayılmış, Cerattepe’nin önceki iptal kararını veren hakimleri açıkça cezalandırılmıştır. Daha önce aynı mahkemenin iptal kararları var iken son ÇED raporu ile eksiklikleri tamamlandığı söylenen önceki ÇED ile ilgili iptal kararı halen Danıştay önünde iken, kazanılan ve kaybedilen her davada yürütmeyi durdurma kararı verilmiş iken bu son davada mahkemenin yeni atanan heyeti yürütmeyi durdurma kararı vermemiştir. Hukuka olan inancımızı kaybetmemek için çok çaba göstermemize rağmen hukukun bu kadar araçsallaştırıldığı, doymak bilmez kar hırsı için hukukun ayaklar altına alındığı, kurumların baskı altına alındığı, yasaların bir günde ihtiyaca binaen değiştirildiği, bunun yetmediği durumlarda hakimin sürüldüğü bu kadar karanlık bir dönemi hiçbir zaman yaşamadığımız çok açıktır.
Yargısal süreç bu şekilde devam ederken 15 Mart 2016’da maden şirketinin Cerattepe’ye çıkmak üzere 7 ilin güvenlik güçleri ile harekete geçecekleri duyulmuş, halk bu yasa dışı girişime karşı tepkisini göstermek üzere şehrin hemen üzerinde nöbete başlamış, 16 Mart sabahı gerçekten de 7 ilden gelen emniyet güçleri ile karşı karşıya gelmişlerdir. Güvenlik güçlerine maden şirketinin Cerattepe’ye çıkma izinlerinin bulunmadığı, yapılan işin yasa dışı olduğu, devletin güvenlik güçlerinin bir maden şirketinin değil halkın güvenliğini sağlamakla görevli olduğu anlatılmıştır. Ancak ilin milletvekilinin de bulunduğu topluluk yoğun bir gaz ve plastik mermi saldırısı ile karşılaşmış, halk dağılmamış, direnmiştir. Bir bakanın “ezin geçin” talimatı üzerine 17 Martta polis ve jandarma güçleri halkın üzerine çok yoğun baskı ile gelmiş, akşama kadar süren direniş bu yoğun saldırı ile aşılmıştır. Bu şekilde maden şirketinin iki konteynırı ve birkaç aracı Cerattepe’ye devletin zulmü ile çıkarılmıştır.
Artvin halkı yapılan bu zulme tepkisini göstermeye bundan sonra da devam etmiştir. Olayları izleyen hafta sonu bütün ülkeden çevre dostları ve Artvin’li hemşerilerimiz Artvin’e gelmek istemişler ancak valiliğin talimatıyla yollarda durdurulmuşlar Artvin’e ulaşmaları engellenmeye çalışılmıştır. Ankara’dan hareket eden otobüsler yolda 12 kez İstanbul’dan gelen otobüsler 17 kez aranmış, güvenlik sorgulamaları yapılmıştır. Bu da yetmeyince Hopa dağında yol kesilmiş, gelen bütün dostlarımız yoğun gaz saldırısı ile geri çevrilmiştir. Yaşanan hukuksuzluk bütün ülkenin gözü önünde yapılmıştır. Valilik makamının “önleme araması” talimatı ile arama değil yüzlerce insanın seyahat özgürlükleri engellenmiş, Anayasal haklar ayaklar altına alınmıştır. İlin valisi ile birlikte güvenlik gücü sorumluları hakkında 500’ü aşkın kişi Cumhuriyet Savcılığına suç duyurusunda bulunmuştur. Ülkenin dört bir yanında çevre dostları ve Artvin’liler bizleri yalnız bırakmamış, onlarca ilde gösteriler yapılmış, Almanya’da, Fransa’da, Belçika’da, Yunanistan’da İsviçre’de, Gürcistan’da destek eylemleri yapılmıştır. Bu kapsamda Cerattepe olayı ile ilgili yanlış beyanlarda bulunan Başbakana doğruların anlatılması fırsatı da doğmuş, hem ekolojik olarak faaliyetin çevresel etkilerinin yaşamsal olduğu hem de hukuksal olarak yapılanların yasa dışı olduğu bütün açıklığı ile anlatılmış, önceki kararı veren hakimlerin sürülmesi ile hukuka olan güvenin zedelendiği de anlatılmıştır. Sayın başbakan bu anlatımlardan sonra doğrudan kendi kararı olarak mahkeme kararına kadar Cerattepe’deki faaliyetlerin durdurulmuş olduğunu duyurmuştur. Mahkemenin durdurmadığı yürütmeyi halkın mücadelesi sonucu siyasi irade durdurmuştur.
Son olarak mahkeme kararı ile 14 Mart’ta Cerattepe’de keşif yapılmış, konunun çevresel ve hukuksal bütün yönleri mahkeme heyeti ve bilirkişilere, ayrıca uzman bilirkişiler de dinletilerek anlamak isteyen herkesin çok kolayca anlayabileceği şekilde anlatılmıştır. Esasen Cerattepe hiç kimsenin bir şey anlatmasına gerek olmadan kendi sözünü söyleyebilen inanılmaz bir doğa mucizesidir. Kalbi mühürlü olmayan herkes bu sesi duyar ve huzur bulur. Şimdi bilirkişilerin raporu beklenmektedir. Yine bu keşfe ülkenin bir çok yerinden bilim insanları ve avukatlar katılmış, Artvin halkını yalnız bırakmamışlardır. Bu dostlarımıza gönül borcumuz hiç bitmeyecektir.
Yukarıda anlatılanlardan kolayca anlaşılacağı üzere bütün çevre davalarında olduğu gibi Cerattepe’de de hukukun önündeki en büyük engel 2009/7 Genelgesi olup hiçbir davanın kazanılmasının anlamı kalmamıştır. Çünkü her kazanılan davadan sonra yeni bir ÇED raporunun hazırlanması ve ÇED Olumlu kararının alınması mümkündür. Bunun hukuksal bir durum olmadığı, tümüyle hukukun ve adaletin arkadan dolanılması anlamında olduğu açıktır. Bir bakanlık iptal edilen her ÇED kararını bu genelgeye dayanarak yeniden verebilmekte, mahkeme kararını yok sayabilmektedir. Bir paragraftan ibaret olan bir genelge bütün çevre mevzuatının ve anayasanın üzerine çıkabilmiştir. Ülke bir hukuk devleti olmaktan giderek uzaklaşmaktadır. Yargılamanın ve mahkemenin bir anlamı kalmamıştır. Hukuka güven ilkesi tümüyle ortadan kalkmıştır. Genelge dışında, yine karar veren hakimler yönünden yargıç güvencesi de ortadan kaldırılmış, Cerattepe davasının önceki kararını veren üç hakimden ikisi sürülmüştür. Bu durum sonradan atanan hakimler yönünden de gözdağıdır. Bu durumda yargıcın bağımsız olduğunu ve hiçbir baskı ile karar vermediğini söylemek mümkün değildir. Halkın verilen kararın adil olmadığı yönünde kuşkusunun olması bile adalet adına utanç vericidir.
Önümüzdeki dönem elbette hukuk ve adalet arayışımız devam edecektir. Cerattepe projesi ülkemiz için hiçbir katkısı olmayan, sadece bir kişinin ve ortaklarının kar hırsı için yürütülen, bu ilde yaşayan halk ve inanılmaz değerler taşıyan bu ekosistem için bir katliam projesidir. Mahkeme bu gerçeği görmek durumundadır. Nitekim bu gerçek mahkeme kararı ile önceden de tespit edilmiştir. Aynı mahkemenin kendisinin bu önceki bu kararını aşması mümkün değildir. Bunun dışında verilen hiçbir kararın yasalar ve hakimler üzerinde oynanan oyunlardan sonra kabul edilemeyeceği açıktır. Artvin halkı üzerine 7 ilden yığılan polis ve jandarma gücüne karşı yalnız olmadığını görmüştür. Ülkenin dört bir yanından bu yağma ve talan düzenine karşı olan insanlar bulundukları yerlerde Cerattepe’ye her saldırıya karşı seslerini yükseltecektir. Cerattepe bütün çevre mücadeleleri için bir umuttur ve bu umudu hiç kimse yıkamayacaktır. Cerattepe geçilmemiştir, geçilemeyecektir.
Av.Bedrettin Kalın
Artvin Barosu
Yeşil Artvin Derneği Y.K.Üyesi
TBB Çevre Komisyonu Üyesi
www.dunyalilar.org