Güncel

Cihangir Modern Türkiye’nin Son Kalesi mi?

Mahalle baskısının toplumun aykırı olana göz baskısı, bakma baskısı, ayıplama, sözle kınama, gözle dışlama baskısı olduğu da ifade edilmektedir.

Dünyalılar-Bayram Sarı- CihangirÖnce, İnsanların tanıştığı, iletişim kurduğu, aidiyet duygusunun geliştiği kentin meydanları kapatıldı. Üç beş ağaç uğruna denilerek önemsizleştirilen eylemlerin amacının “Hükümet Darbesi” olduğu algısı yaratıldı. Çünkü kentin gettolarını kontrol etmek her zaman daha kolaydı. Masalar devrildi sonra, sokakları tanklar işgal etti, çocuklar öldürüldü, cesetler günlerce gömülmeden teşhir edildi. Kim suçlu, kim suçsuz? Kim haklı, kim haksız? Sorular toza ve baruta karıştı. Bir kentin en önemli kültür merkezi (Atatürk Kültür Merkezi) emniyet kuvvetlerinin karakolu oldu. Beyoğlu’nun simgesi sinemalar, hanlar, evler restorasyon adı altında rant uğruna yağmalandı. İstanbul’un Cihangir semti var şimdi hedefte. Modern Türkiye’nin yıkılmayan son kalesi Cihangir mi olacak?

Şubat ayının başlarında İstanbul Cihangir semtinde, “Ya Allah Bismillah Allahu Ekber” bağırışları ile Tophane’den çıkan otuz kişilik bir grup, insanları taciz ve darp ederek terör estirdi. Merdivenlerde kalabalık bir şekilde oturduklarını ve bu sırada davul sesleri duymaya başladıklarını belirten insanlara dini içerikli sloganlar ile saldırılmasını, artık salt mahalle baskısı kavramı ile açıklayabilir miyiz?

Mahalle baskısı, Mahalle havası, Mahalle İslam’ı da denilen olgu, sürü psikolojisinden kurtulamamış kişileri biçimlendiren, onun tutum ve davranışlarını belirleyen, sosyal psikolojinin grup dinamiği alanına giren grup baskısı kavramının, tüm ilişkileri de kapsayarak topluma egemen olması, bireyleri ve toplumu belli bir yöne sevk etmesidir. Mahalle baskısının toplumun aykırı olana göz baskısı, bakma baskısı, ayıplama, sözle kınama, gözle dışlama baskısı olduğu da ifade edilmektedir.  Bizim burada üzerinde durmak istediğimiz baskı ise yükselen ve neredeyse zirve yapan İslami hareketin bir toplumsal baskıya dönmesi ve şiddet halidir.

2013 Haziran Gezi direnişinden sonra, iktidar tarafından muhafazakar toplum üzerinde bir algı yaratılmaya çalışıldı. İktidara yakınlığı ile bilinen Bahçelievler Belediye Başkanı’nın yakını güya, Kabataş’ta Gezici İsyancılar tarafından tacize ve saldırıya uğramıştı. Belden yukarısı çıplak, ellerinde deri eldivenler, başlarında siyah bandanalar bulunan 70-100 kişilik grubun tesettürlü kadını salt giyiminden ve temsil ettiği ideolojiden dolayı 52 saniye boyunca dövüldüğü iddia edildi. Her ne kadar kolluk kuvvetleri böyle bir şikayetin olmadığını belirtse de bu iddialar üzerine bölgeden geçen insanlar makul şüpheli olarak göz altına alınıp, sorgulandı. Sonuçta bu iddianın koca bir yalan olduğu, yandaş medya tarafından topluma algı olarak dayatılmak istendiği ortaya çıktı. Yaratılmak istenilen bu algı ile insanlara denilmek istenilen neydi? “Tarafını seç! Bu olayın olmaması, olmayacağı anlamına gelmez. İktidarda biz varız ve Yeni Türkiye’nin düzeninde ya benden yanasın ya düşmanımsın!” Ötekileştirmenin tepe yaptığı günlerde herkes safını seçmeye zorlandı.

Cumhuriyet Gazetesinden Mine Söğüt köşe yazısında Cihangir’deki havayı anlatırken, modern, aydınlık bir semtin de yüzünü okura gösterir. Çünkü bu hava ve yaşam alanı gün geçtikçe daralmakta, bitmektedir. “Cihangir sokaklarında hayat vardır. Başka mahallelerin sokaklarındaki hayata pek benzemeyen farklı bir hayat. Bu mahallede sokak çalgıcıları gitar çalar; kızlar şarkı söyleyip dans eder. Bazen sevişme sesleri gelir evlerden; bazen piyano sesleri yükselir. Bir kahve köşesinde birileri saatlerce kitap okur; birileri saatlerce politika, felsefe tartışır. Bazen bir deli gelir kahvenin önüne; nutuk atar. Aydınlık gazetesi satan adam inatçı ve sitemli ses tonuyla bağıra bağıra ve liberallerin gözünün içine baka baka günün manşetini okur. İnsanlar birbirlerine kızlı erkekli mahrem hikayeler anlatırlar; fısıltılı masalardaki sohbetler dev kahkahalarla son bulur. Çok seslidir bizim mahalle, ama bu seslerin arasında günde birkaç kez sessiz bir nehir akar. “

Dünyalılar-Bayram Sarı

Ilımlı İslam adı altında kadınların özgürleşmesini türban üzerine oturtan siyasi iktidarın, kitleyi ayrıştırmada getirdiği noktayı Cihangir sokaklarında görmekteyiz. İroni olan durum ise, iktidarın bu kısıtlı çerçevede ortaya koyduğu özgürlük anlayışını da Cihangirli aydın kesiminin desteklemesiydi. Bu destek, tolerans otoriter gücün kendilerine dönmesine neden oldu.

Cihangir, bugün İstanbul’un değil, Türkiye’nin bir simgesi durumuna geldi. Cihangir, 19. yüzyılda gelişimini sürdürürken, daha ziyade gayrimüslimlerin çoğunlukta olduğu bir yerdi. 1917 Sovyet Devriminden kaçan Rus mültecilerinde bu semte gelmesi ile birlikte kozmopolit yapıya kavuştu. Cumhuriyetin ilanı ile birlikte bu kozmopolit yapıda pek değişiklik görülmedi. Üniversite hocalarının, aydınların ve sanatçıların ikamet ettiği semt bugün yapısı değiştirilmek istenilen bir hedef haline getirildi. Çevre semtlerin, kentsel dönüşüm rantının iştah kabartması veya muhafazakar yapısının ağırlık kazanması ile birlikte Cihangir  “öteki” kavramının içine sokuldu.

Diyarbakır’ın Sur ilçesinde binaların bodrumunda ölümü bekleyenler ile İstanbul’un Cihangir’inde yaşanılanları birlikte değerlendirmek gerekmektedir. Doğu’da yaşanılan çatışma ortamını analiz edemeyenler, çözüm üretemeyenler için Batı’da durum özgürlüklerin kısıtlanmasına dönüşmektedir. Gerçi Cihangir’de bombalar patlamadı, çocukların bayram sabahları sokaklarda ateşlediği torpil ve çatapatlardı sesi duyulan. Diyarbakır Sur’da sokakların, mahallelerin ya da tüm kentin bir dönüşüme gireceği Başbakan tarafından dillendirilmektedir.  Doğu’da sokaklar ve mahalleler boşaltılırken, Batı’da da sürgüne gidecek insanların sokaklarına operasyonlar başlatılmıştır. Yaşam tarzlarının, kültürün, dilin, inancın ve aslında o semtlerin dönüşüm geçirebilmesi için yıkımlar, sürgünler, ölümler mi olması gerekmektedir? Yapılan baskı dolu uygulamalar halkların bir tür asimilasyona uğratılması değil midir? Asıl yanıtlanması gereken soru budur!

İnsanları kaba güçle, tehdit ederek sindirip kendi yaşam biçimini dayatmaya yönelik bir şiddet, Diyarbakır’da da, İstanbul’da da aynı sonucu doğurmaktadır. Sevmiyorsak, gidin denilmektedir!

Bayram Sarı

www.dunyalilar.org

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu