Kapitalizmin karakteristik yapısı, daha çok kâr için insanları yalnızca birer “girdi” olarak görmesi ve daha nice özelliği yıllardır hepimizin ağzında döndürdüğü birtakım laflar. Bu tarafı yani muhalefetimizin teorik kısmı bir yana ben insan olmaktan bahsetmek istiyorum. Sadece insan kalabilmek.
Türkiye Cumhuriyeti gerisinden berisine varana kadar çeşitli çelişkilerin barındığı, çözüme ve demokratikleşmeye muhtaç bir yapıya sahipti; çalışma ilişkilerinden gündelik, sıradan ilişkilere… Demokrasinin şapka gibi takılan bir şey olmadığı anlaşılana kadar atı alan Üsküdar’ı geçmişti. Velhasılı lafı çok da dolandırmadan gelişmeyen sorgulama ve hesap sorma kültürü, haksızlıkları sineye çeken ve kanıksayan bir toplum yaratmıştı. Bugün hala bunun sancılarını çekiyoruz. Burjuva demokrasisi dahi işlemiyor bu ülkede, ne olduğu belirsiz bir “üçüncü” dünya ülkesiyiz.
Alıştık çoktandır iş kazalarında insanların ölmesine. 2013 yılında 1203 işçi çalışırken hayatını kaybetti ve yaşamını yitiren 1203 işçiden 59′u çocuk. Bu bilgiler İstanbul İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi’nin arşivlerinden; kayda geçmeyen ve haberimizin olmadığı kim bilir kaç ölüm daha var. Yani bu sayılardan çıkardığımız şu, her hafta en az bir çocuk, “çalışırken” yaşamını kaybediyor. Çocuk ve çalışmak yani ekmek parası kazanmak, sabahtan işçi kervanlarına dizilip birileri daha fazla para kazansın diye kendini heba etmek, ölmek… Düşünsenize ölmek bir çocuğa ne kadar yakışabilir?
Ahmet Yıldız’ı hatırladınız mı?
Adana’da pres makinasına sıkışıp ölen 13 yaşındaki Ahmet Yıldız’ı hatırladınız mı? Hani canı için, 30 bin lira paha biçilmiş ve 24 aya taksitlendirilmişti. Hani işveren olayın trafik kazası olduğunu söylemişti. 16 yaşındaki Muhammet İsa Soysal peki? Ailesine “oğlunuz 65 yaşına kadar yaşardı, asgari ücretle çalışırdı” denilerek canına 47 bin tazminat biçilmişti. 9 Ocak günü yalnızca 6 yaşındaki Yücel Arı, yine “ekmek parası” için kağıt toplarken bir kamyonetin altında kalarak can verdi; yanında 12 ve 16 yaşlarındaki abileri de vardı. Geriye bir annenin acı çığlıkları kaldı “yavrum ölme… çok küçüksün…”
AKP iktidarı, iktidarının çocukları, gemicikler, ayakkabı kutuları vesaire bunlar üzerinden bir dil kurmak istemiyorum. İktidar olmayagörsün bir grup, parti, örgüt ilk düşündüğü şey cebini doldurmak. Ben insanlara seslenmek istiyorum, hani metroda “sağlam irade” afişinin altına “sağlam hırsız” stickerı yapıştıran gençlere “size ne beni soyuyorlar” diye çıkışan amcalara, g.t kılı olan teyzelere, üç beş kuruş cebe dolduran AKP’nin mahalle ve sokak temsilcilerine…
Gezi eylemlerinde kafasına gaz fişeği isabet ederek komaya giren Berkin Elvan’a, iş cinayetlerinde hayatını kaybeden ve kelle parası biçilen çocuklara, Roboski’de katledilen çocuklara, TSK’nın kurşunlarıyla “terörist” sanılarak katledilen çocuklara; başbakan ve şürekasının Ortadoğu planları için savaşa sürüklediği Suriye’de savaş ortasında kalan, ölen, göç ettirilen çocuklara hiç mi yüreğiniz sızlamıyor? Rabia’ya ağlarken, Ahmet Yıldız, Uğur Kaymaz, Berkin Elvan aklınızın ucundan geçmiyor mu? Oy verdiğiniz partiler memleketi savaş alanına çeviren yasalar çıkarırken ve kararlar alırken vicdanınız sızlamıyor mu? Çocuklarınıza ölüm biçilirken, 4+4+4 yasaları dayatılırken, inançlarınız pazarlanır ve akla gelmeyen insan simsarlıkları yapılırken hiç mi haberiniz olmuyor. Çocuklarınızın geleceğine şimdiden karanlık duvarlar örülürken hiç mi kaygılanmıyorsunuz?
Yol ortasında 6 yaşında bir ceset
Ey gidinin yetişkinleri, anaları, babaları size sesleniyorum. Sizin siyasetçilerle yeteri kadar çöplüğe çevirdiğiniz geçmişi ve bugünü hak etmiyor çocuklarınız. Çocuklar madenlerde çalıştırılmayı ve oralarda ölüme terk edilmeyi hak etmiyor. Onları 6 yaşında dahi çalışmaya mahkum eden bu rezil düzeni, rezil hükümetleri sorgulamanın zamanı gelmedi mi?
Ben çocukların ırkları yüzünden kurşunlanarak ya da mayınlara basarak ölmediği, gaz fişeklerinin isabet etmesi sonucu günlerce uyumadığı, pres makinasına sıkışmadığı, 6 yaşında kağıt toplarken bir kamyonetin altında ezilmediği, kaçakçılık yapmak zorunda bırakılmadığı bir memleket istiyorum.
Sevgili soyulmaktan dahi rahatsız olmayan, sorgulamayan memleketimin insanları, bugüne kadar belli tasarruflarla oy verdiğiniz partiler zulümden başka bir şey getirmedi. Onlara dur demeyi bilin, sorgulayın, bugünün çıkarlarıyla çocuklarınıza ve gençlerinize insan onuruna yakışmayan işkencelerin ve ölümlerin yaşandığı bir ülke bırakmayın. Onlara yapabileceğiniz tek iyilik bu, gerisini gelecek nesiller halleder.
İnsan kalabilmek ve insanca yaşayabilmek, tek derdimiz bu.
Bahar Erzan/Sendika.org