Dershane tartışması artık siyasi bir kamplaşma meselesi oldu. Tribünler maçı merakla izliyor. Ama eğitimin içeriğine bakmak çok azımızın aklına geliyor.
Türkiye’nin ilk ve orta eğitim ortalaması 6.5 yıl. Avrupa ortalaması ise 10 ile 12 yıl arasında değişiyor. 25-34 yaş grubu arasında yer alanların yüzde 60’ı ilkokul mezunu. Türkiye Avrupa’nın yarısı süresinde eğitim alıyor, acı gerçek bu.
Eğitimde niceliksel başarısızlık ortada, ama bir adım daha attığımızda karşımıza içerik sorunu çıkıyor. Nasıl bir içerikle eğitim alıyoruz ki, araştırma verilerinin kanıtladığı gibi bu denli dünyadan kopuk, içe kapanık, başka toplumlara klişelerle, korkularla yaklaşan, çatışmacı bir zihniyet üretiyoruz.
Açık Toplum Vakfı adına İstanbul Bilgi Üniveritesi’nden Doç. Dr. Kenan Çayırcı’nın orta öğretimde okutulan ders kitaplarının içerikleri ile ilgili yaptığı bir araştırma Türkiye’nin bu “karanlık gerçeğini” aydınlatıyor.
Meşru bilgiyi, resmi tarihi öğrendiğimiz ders kitapları, kolektif kimliğimizi, ortak kültürümüzü, ortak değerlerimizi şekillendiren en ciddi kaynak. Çayırcı’nın ders kitapları taramasında ders kitaplarında en sık tekrarlanan tema “Türkiye’nin sürekli tehdit altında olan” bir ülke olması. Kitaplarda pek çok ayırımcılık içeren ifade yer alıyor, Türkiye düşmanlarla çevrili bir ülke olarak gösteriliyor ve birçok ders militarist bir perspektifle savaşı ve ölümü yücelten bir içerikle sunuluyor. Her ne kadar 2005 yılında müfredatta bazı iyileştirmeler yapılmış olsa da ve emekli subayların dersini verdiği meşhur “Milli Güvenlik” dersi kaldırılsa da bizim için tarih “güzel yurdumuzun işgali” ile başlıyor. Örneğin 7. Sınıf Sosyal Bilgiler Kitabı, 20. yy. başlarında Osmanlı’nın durumunu başka devletleri kilişelerle ve hasmane bir dille konuşturarak anlatıyor:
İngiltere: “Ben İngiltere, biliyorsunuz Sanayi İnkılabını ben başlattım. Bu nedenle sömürge yarışının öncüsüyüm…”
Fransa: “Ben Fransa, İngiltere’den sonra Hollanda, Belçika sanayileşti ve ben de sanayileştim. Hep birlikte sömürgecilik yarışına başladık. Dünyadaki yoksul, güçsüz devletleri kendi aramızda paylaştık…”
Rusya: “Ben Rusya, ekonomim güçlü ve çok geniş topraklara sahibim. Fakat topraklarımın sıcak denizlere kolayca bağlantısı yok… Komşum Osmanlı Devleti’nin topraklarını alsam Akdeniz’e ineceğim…”
İtalya: “Ben İtalya, ben de siyasi birliğimi geç sağladım. O yüzden Almanya ile birlikte hareket ediyoruz. Bunun yanında ben Osmanlı topraklarında sömürgeler elde etmek istiyordum, bu amaçla Trablusgarp’ı işgal ettim…”
Bulgaristan-Romanya-Yunanistan: “Biz Osmanlı Devleti’nden ayrılarak bağımsızlığımızı kazanmış devletleriz. Biz Osmanlı Devleti’nin Balkanlar’da kalan topraklarını almak istiyoruz…”
Üstelik bu ülkelerin Türkiye’e bakışı ve Türkiye üzerindeki emelleri halen devam etmektedir. Yine 5. Sınıf Sosyal Bilgiler Kitabından bir metin: “… Türkiye’yi bazı devletler tehlikeli bulmaktadır. Bu ülkeler kendi topraklarını genişletmek ve denizlerde egemenlik elde etmek amacıyla Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin zayıflaması için çaba harcamaktadır.” Bu cümlelerden sonra sınıfa tartışılması için verilen soru şudur: “Ülkemizi kendileri için tehlikeli bulan devletler karşısında vatandaşlara düşen görev ve sorumluluklar neler olabilir?” Öğrencilerin cevabını tahmin etmek o kadar zor değil. 6. Sınıf Sosyal Bilgiler kitabına göre de Türkiye o kadar tehdit altındadır ki, “Ülkemizin savunmasında her zaman görev yapabilmeleri için kadınların da askere alınmaları gerektiği” dile getirilir. Bunu da öğrenciler arasında bir diyalogla iletir.
Diyalog şöyle ilerler:
Zeynep: Yasalara göre bayanlar askere alınmıyor. Ama Kurtuluş Savaşı’nda bu vatanı birlikte kurtardık. Bence bayanlar da askere gitmeli.
Okan: Bence bayanlar erkekler kadar kuvvetli olmadığı için askerlik yapamaz.
Ece: Ülkemizin savunma için daima hazırlıklı olması gerekiyor. Bunun için de askerlik eğitimini bayanların da alması gerekir. Ancak bu eğitim sayesinde ülkemizin savunulmasında her zaman görev yapabilir hale gelebiliriz.
Militarist eğitim, öğretmenlere yazdığı bir klavuzda İstiklal Marşı’nın öğretilmesi için gerekli araç ve gereçi tanımlar: “CD (silah, top, tüfek vb. ses efektleri) ve Kurtuluş Savaşı’nı yansıtan görsel imajlar.”
Ders kitaplarında diğer ülkelerin resmedilme biçimleri de tehdit yaklaşımını destekliyor. Hayat Bilgisi 2, Sosyal Bilgiler 4 veya 6’da değişik başlıklar altında ülkeler iki gruba ayrılıyor: Türk Cumhuriyetleri ve Finlandiya, Almanya, Meksika, Brezilya gibi “Uzaktaki Arkadaşlar”. Metinlere göre Türk Cumhuriyetleri Türk Dünyası’nın içindedir ve dış politikada önceliklidir. Metinlerde çocuk karakterler bu ülkelerle olan benzerlikleri dile getiriyor. Diğer ülkeler ise sadece klişe bir kıyafet ve yemek üzerinden tanıtılıyor. Bu ülkelerle ilgili tüm görseller ve anlatımlar o ülke hakkındaki önyargıları güçlendiriyor ve kültürleri yemek/giyim kuşam basitliğine indirgiyor. Örnek olarak, “Bezilyalılar futbol oynamayı severler”, “Çinliler pirinç yetiştirir”, “İngilizler şehir içi ulaşımda iki katlı otobüs kullanır”. İşte küreselleşen, çok sesli, çoğulcu bir yapıda sürekli sentezlenen dünya, bizim çocuklarımıza etkileşim yerine önyargıların teşvik edildiği bu kalıplarda sunulur. Bu koşullamacı eğitim zihniyetinin evrensel değerlere inanan vatandaşlar ve siyasetçiler yetiştirmemesine pek şaşırmamak gerek. Toplumsal bilinçaltımız işte bu ders kitaplarıyla şekilleniyor.
Dershaneler yerine çağdışı kalan bu eğitimi toptan kaldırmayı, yerine evrensel değerlerle donanmış bir eğitim sistemini koymayı tartışsak, nasıl olur…
Yazarın ‘Türkiye Kimseye Güvenmiyor’ başlıklı yazısı için linki ziyaret ediniz…