27 Mayıs günü başlayan ve 31 Mayıs günü doruk noktasına ulaşan Gezi Parkı Direnişi bize otoriter ve faşizan tavırlar içerisinde hareket eden bir hükümetin ve devlet görevlilerinin nasıl da kolaylıkla insanlıktan çıkarabileceğini bir defa daha gösterdi.
Asıl kafama takılan soru ise şu; İnsanlık hiç tanımadıkları bir değer mi yoksa daha sonradan mı bu değerden koparıldılar?
‘Günün insanlığa veda eden kişisi kimdir?’ sorusunun yanıtı Eskişehir Valisi Güngör Azim Tuna olarak verilebilir. Direniş esnasında aldığı ağır yaralara bir de hastanenin kayıtsızlığına ve beyin kanaması geçiren, vücudunda çok sayıda kırık olan Ali İsmail Korkmaz adlı genci ısrarla tedaviden önce karakola giderek ifade vermesi gerektiğini söyleyen doktorların tavrı eklenince 19 yaşındaki Ali zamanında müdahale edilmediği için ağırlaşan durumu düzelmeyince hayata gözlerini yumdu.
Bu arada durup direniş boyunca kendi hayatlarını da riske atarak yaralı direnişçiler ile ilgilenen doktorlarımız ile beyin kanaması geçiren hastaya ‘önce git karakolda ifade ver’ diyebilen doktor arasındaki fark nicedir?
Ali henüz sadece 19 yaşındaydı! Bu gün en azından 30’lu yaşlarına basmış olanlarınız dönüp geçmişe bakacak olurlarsa 19 yaşına kadar yaşayıp hayata veda etmenin neredeyse hayata dair güzel olan hiç bir şeyi tadamamış olmakla eş değer olduğunu görebilirler. Hayatta iyi kötü bir şeyler yaşarken, mesela aşık olduğunuzda rica ederim bir saniye olsun durup düşünün!
Sizin deneyimleyeceğiniz her şey artık Ali için imkansız. Hayatta bir defa olsun aşık olduğu kızın elinden tutmuş, dudaklarından öpebilmişmidir bilinmez? Geleceğe dair kurduğu tüm hayaller bir zamanlar gerçek olabilecekken artık hayal dahi olmaktan uzaklar.
Tüm bunlar yaşanır Ali’nin acısı ile insanlar kahrolurken devletin o muşmula suratlı yetkililerinden birisi çıkıp Ali’nin polis ya da yandaşlar tarafından değil de suçu polise atmak isteyen ”arkadaşları” tarafından darp edilerek öldürülmüş olabileceğini söylüyor. Bu sayede Vali’nin iç dünyası hakkında da fikir edinebiliyoruz. Vali bey’in beyin kıvrımlarında polisi güç durumda bırakmak için arkadaşların arkadaşları öldüresiye dövebildiği bir insanlık anlayışı mevcut. Kaldı ki Ali darp edildiği yerde can vermedi. Aynı gün hastane tarafından direnişçi diye tedavi edilmeyip gönderilen Ali ertesi günün ilerleyen saatlerinde fenalaştı. Eğer arkadaşları tarafından darp edilmiş olsaydı bunu ifade etmek için yeterli zamanı olduğu gibi yapayalnız da değildi.
O halde Vali bu yalanı, iftirayı, mesnetsiz iddiayı kim için dile getirebilecek kadar alçalmış olabilir? Elbette resmi yetkililerden ve Akp’lilerden duyduğu her sözü üzerinde zerre düşünme pratiği yapmadan kabullenen yandaşlarının zaten sağlıklı işlemekten yoksun olan zihinlerini iyice bulandırmak için.
Tüm bu yalan ve iftiralarla süslenmiş resmi gayret sadece kolluk kuvvetlerini ya da hükümeti korumak için olabilir mi, yoksa altında başka sebepler de yatıyor olabilir mi?
Hükümeti Gezi parkı Direnişi esnasında en zor duruma düşüren unsur herhalde direnişçilerin barışçıl eylemlerde bulunuyor oluşlarıdır. Tüm dünyanın, müttefiklerin, ülkenin büyük bir kesiminin ve hatta bazı yandaşlarının da hükümete tavır almasına neden olan unsur şiddete başvurmadan hareket eden direnişçilere karşı duyulan sempati. Hükümet ise öncelikle bu sempatiyi bitirmenin yollarını aramakla meşgul.
İşte bu meşguliyetin ortaya çıkardığı davranış biçimlerinden birisi direnişçileri çıldırtma metodu. Her türlü şiddeti göstermiş olmalarına rağmen direnişçiler şiddete başvurmayınca devletin kolluk kuvvetleri kendi molotofcularını getirip Taksim meydanı’nda bizlere ”Emniyet Tiyatrosu”ndan örnekler sergilese de başarılı olamadılar. O noktadan itibaren zekalarıyla ön plana çıkan direnişçileri akılsızlığın sınırlarını zorlayan söz ve tavırlar ile çıldırtmaya çalışmaya başlamaktan başka çareleri kalmadı. Amaç, direnişçileri yakıp, yıkıp yağmalayacak ruh haline sokmak.
Elinde sopayla, bıçakla, pala ve silahla sokağa fırlayıp direnişçilere saldıranları ayrı korudu devlet, kameralar önünde savunmasız insanlara alenen işkence eden polisini ayrı. Tek amaç direnişçilerin gözlerini korkutmak ve sinmelerini ya da daha da saldırganlaşmalarını sağlamak ki müdaheleler meşru bir zemine otursun. Şu an’a kadar bunu başaramamış olmaları bir yana, meşru zemine oturan yegane şey başta RTE olmak üzere bir çok Akp’liye açılan ve artık kaçınılmaz görünen Yüce Divan yoludur.
Biz bu ülkenin aydınlık gençleri, uğradığımız her türlü haksızlık ve şiddete rağmen durmadan yolumuza devam edeceğiz. Türkiye Cumhuriyeti’nin artık işlemez hale gelmiş paradigması halkın faydasına işleyecek şekilde demomratik bir şekil kazanana kadar da durmaya niyetimiz yok. O gün geldiğinde dahi durmayabiliriz, zira karanlıklardan ağızlarından salya akıtarak vahşice tavırlarıyla çıkıp demokrasimizi yok etmeye çalışacak nicelerinin varlığı artık gün ışığında, alenen karşımızda.
Başbakanı, bakanları, vekilleri, valileri, emniyet amirleri ve polisleri ile insani değerlere önem vermeyip bizleri de kendi bulundukları çağ dışı basamağa çekmeye çalışanlara karşı dikkatli olunuz.
Şiddete başvurmadan çıktığımız yola resmi kurum ve bireylerin her türlü aşağılaması ve iftirası karşısında sarsılmadan dimdik ve şiddetten uzak bir şekilde devam edeceğiz.
Arzach Mills
www.dunyalilar.org