Gelecek

Distopya İle Ütopya Arasında

Çoktandır, bir “tıkanmadan” söz ediyorduk. Kapitalist uygarlığın, ekonomik, siyasi, jeopolitik, ekolojik çelişkileri sertleşiyor, teknolojik gelişmeler hızlanıyor, “izleme-gözetleme kapitalizmi” derinleşiyor, “Faşizm süreci” yaklaşık 100 yıl sonra yeniden gündeme geliyordu. Şimdi, bunlara pandeminin merceğinden bakınca, uygarlığın bir yol kavşağında olduğu söylenebilir: 

China_USA_opposite

BU KEZ FARKLI…

Youval HarariFinancial Times’da yayımlanan bir denemesinde, Covid-19 salgınının, veba (1346-53) ve İspanyol gribi (1918-21) salgınlarından çok farklı yaşandığına işaret ediyordu. O iki pandemide uygarlık çaresizdi. İspanyol gribi sırasında bilim, aşı üretmek bir yana virüsü bile tespit edememişti. Ekonomileri kapatarak (toptan çöküş ve açlık demekti) bulaşıcılığı önlemek de söz konusu değildi.

Bu kez pandemi başladıktan hemen sonra virüs tespit edildi, bir yıl içinde birden fazla aşı geliştirildi. İzleme, denetleme, veri madenciliği algoritmaları sayesinde salgının gelişme hızını günü gününe izlemek olanaklıydı. İnternet, yeni iletişim teknolojileri gibi gelişmeler sayesinde, insanlar evden çalışabildiler; tüketim, bilimsel çalışmalar hatta eğitim kısmen, “on-line” devam etti. Otomasyon ve GPS sayesinde deniz, demiryolu taşımacılığı da… Ekonomiler daraldı, işsizlik arttı ama ne açlık ne de toplumsal çöküş yaşandı. 

Harari, analizini daha ileri götürmüyor. Halbuki, pandemiyi denetim altına almaya yardımcı olan bilimsel gelişmeler, veri toplama işleme ve iletişim teknolojileri, toplumun piyasa ve kâr ilkelerinin ötesinde, insanların sağlık, beslenme, çalışma, eğitim gereksinimlerine öncelik verecek biçimde, yalnızca bölgesel değil ulusal hatta küresel çapta, rasyonel biçimde yeniden örgütlenebileceğini, planlanabileceğini de gösterdi. Tarihsel olarak “ütopya” tanımı içinde düşünülen toplumsal şekillenmelere gidebilecek yolun teknolojik altyapısı çoktan olgunlaşmıştı. 

MADALYONUN ÖBÜR YÜZÜ

Harari’ye göre, pandemi sırasında yaşanan tüm aksaklıklar, bilimsel ve teknolojik yetersizliklerden değil, politikacıların hatalarından kaynaklandı. Ancak Harari, hataların kaynağına gitmiyor. Halbuki, hatalar rastlantı değil: Politikacılar, virüsle ilgili bilgilileri açıklamakta geciken Çin de dahil, “kapitalist gerçekçiliğin” ekonomik, siyasi ve hatta jeopolitik baskıların, neo-liberalizmin, emperyalist rekabetin önyargılarının etkisiyle tereddüt ettiler, önlem almakta geciktiler, salgının pandemiye dönüşmesine neden oldular. Pandemi başladıktan sonra da izleme-gözetleme, denetleme, veri madenciliği süreçlerini hızlandırdılar, yaygınlaştırdılar; hatta aşı üreten ilaç firmalarının tasarrufuna açtılar. Distopya’ya giden yol da bu teknolojik gelişmelerle, “kapitalist gerçekçiliğin”, emperyalist rekabet pratiklerinin çakıştığı noktadan geçiyor.

EPİSTEMİK DARBE

ABD ve dünya basını, 6 Ocak faşist darbe girişimini tartışırken Shoshana Zuboff’un New York Times’da yayımlanan “Konuşmadığımız darbe” başlıklı analizi genelde demokrasiye karşı bir “epistemik” (bilgiyi üretmeye ve denetlemeye ilişkin) darbe ile karşı karşıya olduğumuza dikkat çekiyordu. Bu darbenin arkasında, insanların yaşam pratiklerini, verilere dönüştürülerek mülk edinilecek, bedava hammadde olarak gören Facebook, Google gibi kapitalist işletmeler vardı. 

Zuboff’a göre, bu darbe dört aşamada gerçekleşiyor: Epistemik (insan pratiklerine ücretsiz el koyma) haklar yasalaşıyor. Epistemik eşitsizliklerde (bilgiye ulaşan ya da ulaşamayan arasında) sert artışlar yaşanıyor. Bir epistemik kaos yaratılıyor (“hakikat sonrası” toplum). Nihayet demokratik süreçler üzerinde epistemik (örneğin seçim manipülasyonu) bir egemenlik şekilleniyor. Prof. Z. Tüfekçi de “Her bir tıklamada yapay zekâ ile güçlendirilmiş bir distopyanın inşasına bizzat katılıyoruz” diyor. Ancak bir şey daha diyor: “Felaketler kapıya dayanınca, siyasiler yağma, suç dalgası bekliyor. Gerçekteyse tabanda yaşanan gerçeklik daha çok, toplumsal dayanışma ve paylaşmayla ilgili.”

Distopyaya giden yol da işte bu epistemik darbeyle, “süreç olarak faşizmin” buluşmaya başladığı noktadan geçiyor. Pandemi, insanlığı bu yol ayrımına getirdi ama buradan nereye gidileceğine, sınıf mücadeleleri, “kültür savaşları” içinde yine insanlık karar verecek.

TEKNOLOJİ ‘BÜYÜK RESMİN’ MERKEZİNDE Mİ?

Yukarıda, “büyük resmin” içinde teknolojik gelişmeler hızlanırken, Covid sonrası döneme ilişkin umutları ve riskleri yansıtan iki yaklaşıma değindim. Bir haftada yayımlanan kapsamlı bir araştırma, iki önemli rapor, Çin Halk Cumhuriyeti Ulusal Halk Kongresi’nin onaylayacağı 14. “5 Yıllık Plan”a ilişkin tartışmalar teknolojik gelişmelerin ve ilgili sorunların “büyük resmin” merkezine oturmaya başladığını düşündürüyor. 

DAHA FAZLA BAĞIMLILIK…

Elon Üniversitesi ve Pew Araştırma Şirketi teknoloji alanında önde gelen 915 uzmanın, Covid-19 sonrası döneme ilişkin görüşlerini alarak hazırladıkları 195 sayfalık bir raporu geçen hafta yayımladı. Raporun bulgularının alt başlıkları şöyle: Eşitsizlik ve adaletsizlik büyüyecek; Riskler artacak, özel yaşamın mahremiyeti alanı daralırken otoriter eğilimler yükselecek; çalışma yaşamında otomasyonun, yapay zekânın, robotların ve küreselleşmenin olumsuz etkileri artacak, işsizlik sorunu büyüyecek; yanlış bilgilendirme, dijital propaganda hızlanacak, kanıt temelli düşünceye ve politikaya yönelik tehditler daha da artacak; dijital ortamda yaşayan kişilerin akıl sağlığına yönelik, pandemiden önceki yıllarda belirmeye başlayan baskılar, bireyler arasında fiziki doğrudan temasların azalmasına paralel daha da artacak. 

Bunlara karşılık, kimi uzmanlara göre pandemi döneminde görüldüğü gibi teknolojik gelişmeler, özellikle yapay zekâ, sağlık alanında büyük katkılar yapabiliyor. Bu bağlamda gereken sosyal dengeler kurulabilirse, toplumsal adalet öncelik kazanabilir, sağlık kaygısı kâr dürtüsünün önüne geçebilir, yaşam kalitesi iyileştirilebilir, her düzeyde yönetişim alanında daha akıllı sistemler geliştirilebilir. Sonuç olarak uzmanların çoğu olumsuz etkileri vurguluyor, hemen hepsi toplumsal ve kişisel yaşamın, teknolojik gelişmelerin hızına giderek daha bağımlı olacağını düşünüyor.

TEKNOLOJİ VE JEOPOLİTİK

Teknolojik gelişmeler hızlanırken bu gelişmeleri temsil eden araçların yapımında kullanılan, kıymetli minerallere, mıknatıslara, silikon mikro çip devreler gibi ara girdilere talep daha da artacak. Birbiriyle rekabet halinde olan şirketler, ekonomiler ve devletler açısından da bunların çıkarıldığı alanların, imal edildiği, taşındığı tedarik zincirlerinin ve üretim bilgilerinin korunması yaşamsal önem kazanacak. Bu bağlamda, Batı merkezli dünyanın lideri olma iddiasındaki ABD ile hızla yükselen bir güç olarak Çin arasındaki ekonomik ve askeri rekabet özellikle teknoloji alanında hızlanacak. 

ABD’de Joe Biden imzasıyla yayımlanan “Ulusal Güvenlik Stratejisi Ara Dönem Rehberi” (UGSADR) başlıklı, 24 sayfalık belge ve Yapay Zekâ Üzerine Ulusal Komisyon’un 756 sayfalık “Nihai Raporu” ABD’nin birinci rakibi olarak Çin’i tespit ediyor, teknolojik gelişmeleri özellikle yapay zekâ alanında Çin’in hızla ilerlediğini saptıyorlar; ABD’nin liderliği kaybediyor olmasına ilişkin korkuları dile getiriyorlar. 

UGSADR, esas tehdit olarak Çin’e ikinci derecede Rusya’ya, “otoriter rejimlere” işaret ediyor, klasik sosyal demokrat, eşitlikçi eğilimleri vurguluyor, hızla kesişmekte olan, ekolojik, ekonomik sağlık krizleri içinde bu eğilimleri koruyabilmek için ABD ve demokratik müttefiklerinin birlikte davranmasının zorunlu olduğunu vurguluyordu. Ancak bence UGSADR’nin ruhunu, önsözdeki “Yaşam tarzımızın tarihin bir kalıntısı olmadığını kanıtlamalıyız” ifadeleri yansıtıyordu. Bunlar bir gerileme korkusunu, bir “antebellum” (savaş öncesi dönem) tedirginliğini yansıtıyordu. 

Yapay Zekâ Üzerine Ulusal Komisyon’un ayrıntılı raporu, “yapay zekâ” kavramını ve uygulama alanlarını, tanımlayarak başlıyor; savunma alanında yapay zekânın önemini “En yetenekli ve gelişmiş insan kullanıcı, saniyede binlerce işlem manevra yapabilen, potansiyel olarak süpersonik hızla hareket eden ve birçok alanda Aİ tarafından yönetilen çok sayıda makineye karşı savunamaz. İnsanlar her yerde, aynı anda var olamazlar ancak ‘yazılımlar’ (YZ) olabilir” sözleriyle vurguluyor. Rapor, risk alanlarını, yükselen tehditleri ve gereken devlet politikalarını tartışarak devam ediyor.

Ben de bu yazıya, yeni bir ekonomik model arayışına işaret eden noktadan devam edeceğim.

Ergin Yıldızoğlu

*Bu yazı ilk olarak Cumhuriyet Gazetesi’nde iki bölüm olarak yayınlanmıştır.

Dünyalılar

Siteye eklediğimiz son yazılara göz gezdirmek isterseniz…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu