Çevre

Doğaya Açılmak

Çocuklar, doğadan uzaklaştıran kent yaşamının boğuculuğundan çok daha fazla etkileniyor. Ev, okul, pc-tv-avm arasına sıkışan küçükler hiperaktivite, obezite gibi sorunlarla yüz yüze kalıyor. Doğada birlikte zaman geçirmek, yürümek, ağaç dikmek gibi küçük etkinliklerin bile büyük yararı var. Araştırmalar, bunun onların sağlığını, öğrenme kapasitesini olumlu etkilediğini gösteriyor.

Babamın anlattığı, Ali Amca’nın bahçesindeki ceviz ağacı hikâyesiyle büyüdüm ben. O anlatırken yüzümde hayalini kurduklarımın yarattığı kocaman bir tebessüm, içimdeyse öyle bir bahçenin eksikliğinin gerçekliğiyle çıka gelen hüznü taşırdım. Yine de şanslıydım: Yaşadığımız apartmanın otoparkında karadut ve iğde ağaçları vardı; çiçeklendiği bahar aylarını iple çekerdim iğdelerin, dut ağacınaysa dört beş çocuk çıkar, aşağıda bekleyenlere silkelerdik kapkara meyveleri. Lâkin bahçıvanın korumasında olan bahçeye girmemiz yasaktı; ondandır ki gizemlerle doluydu o vadi. Ardından gelen yaz tatilleri “doğa”ydı benim için. Ebeveynlerim otel nedir bilmezdi, “dağ tepe tırmanalım, kayalıklarda balık avlayalım”la geçerdi günlerimiz. Şehirde büyümeme rağmen şanslı bir çocuktum.

Şimdi “büyüdüm”; daha da grileşti etrafım. Binalar da büyüdü ve baktım ki nefes alacak yer kalmamış… Yıllar geçti ve bir gün sokakta yürürken fark ettim ki çevremde koşturan çocuklar yok, tırmanamaz olmuşlar ağaçlara, dut nedir bilmez olmuşlar, o güzelim iğdenin çiçeklerini koklayamaz olmuşlar. Zira varsa yoksa televizyon, avm ve bilgisayarmış hayatları. Böyle kırıldı içim.

Ormana koşmalıydı, toprak anaya yalvarmalıydı, ki bir şeyler yapsındı içleri toprak kokan çocuklara. Dokunmalıydılar çamura ve yuvarlanıp aşk şarkıları söylemeliydiler çınar ağaçlarının altında…

Senelerdir, zaman bulabildiğimce Kaz Dağları’nın derinliklerine atıyorum kendimi; doğayı bilmeye çabalamadan, sadece onun bir parçası olmaya çalışıyorum, öğreniyorum. Çünkü biliyorum ki doğadan ırak olan asla mutlu ve sağlıklı olamıyor. “Uygarlaşma” adı altında hızlanan kent yaşamı bizleri doğadan uzaklaştırırken hastalıkları da bedenlerimize getiriyor ve ne yazık ki en çok da çocukları etkiliyor. Oysa ki, daha sağlıklı bireyler olabilmek için ruhsal, bedensel ve zihinsel dengeye ve doğa ile temasa ihtiyacımız var, bunu unutuyoruz.

Son zamanlarda yürürken ya da arabayla giderken bir okulun önünden geçtiniz ve oraya dikkat ettiniz mi hiç? Ya da çocuğunuzu bırakırken baktınız mı okulun bahçesine? Öğretmenlik okurken staj yaptığım okulda yıl boyu dikkatimi çeken, çocukların hiperaktivite ve beslenmeye ilişkin sorunlarıydı. Çoğu asfalt kaplı zeminde oradan oraya koşan ve 10 dakikalık kısıtlı bir sürede oyun oynamaya çalışan çocuklarla derse girdiğimde, sorunla daha da acımasızca yüzleşiyordum: Dikkat eksikliği ve yorgunluk. Henüz alışamamış olduğum bu eğitim sistemine daha sonraları farklı bir gözle bakmaya başlayacaktım oysa ki ve bu beni derinden etkileyecekti, yaşama bakış açımı değiştirecek yola sokacaktı: Permakültür.

Okulu bitirdikten sonra doğal yaşama daha da yakın durmaya ve özellikle çocuklarla ilgili araştırmalara başladım. Permakültür, bu açıdan bana birçok şey sağladı. İşin içerisine girdikçe sis dağıldı ve şu gerçeklerle karşı karşıya kaldım:

• Çocuklar doğanın ne olduğunu bilmiyordu.
• Yaşamları çoğunlukla pc-tv-avm-okul arasında gidip geliyordu.
• Fiziksel aktivitede bulunmadıkları gibi, pek çoğu da obezite ve yanlış beslenme alışkanlıklarına sahipti.
• Özgüven eksikliği ve asosyalite yaşıyorlardı.
• Okul, çoğu için gitmek zorunda oldukları bir binadan ibaretti.
• Aileleri dışarıda oyun oynamalarını istemiyordu, zira pek çok tehlike çocukları bekliyordu.
Oyun oynayacak alan yok denecek kadar az ve zamanlarının çoğunu geçirdikleri okullarsa doğayla iç içe olmalarına imkân tanımıyor. Üstüne üstlük her yerde pc oyunları, tv gibi doğadan uzaklaştırıcı unsurların reklamları mevcut.
Geçtiğimiz yıllarda yapılan bilimsel araştırmalar, doğayla iletişim kuran çocuklarla ilgili şu sonuçlara vardı:
• Bedensel ve zihinsel olarak aktif oldukları için çocuklar daha sağlıklı oluyor ve obezite riski düşüyor.
• Bahçede zaman geçirmek D vitamini seviyesinde artışa neden oluyor, çocukların gelecekte karşılaşabilecekleri kemik problemlerini de asgariye indiriyor
• Doğal ortamda bulunmak çocuklardaki hiperaktiviteyi azaltıyor, onları sakinleştiriyor.
• Doğal ortama izin veren okullarda başarı seviyelerinde artış görülüyor.
• Doğayı baz alan eğitim sistemi, öğrencilerin eleştirel düşünme yetileri üzerinde yapılan testlerde daha başarılı olmalarını sağlıyor.
• Çocukların stres seviyesi, yeşil alan gördükleri andan itibaren düşmeye başlıyor.
• Oyun, çocukların duygusal gelişimini koruyarak desteklerken, hızlı yaşam koşulları anksiyete ve depresyona neden oluyor.
• Doğa, daha fazla sosyal iletişime ve toplum bilincinin gelişmesine, böylelikle ilişkilerin sağlam temeller üzerine kurulmasına destek oluyor.

Kaynak:YEŞİL ATLAS 2011 SAYI / 223

Dünyalılar

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu