Ahlaki, geleneksel(törel) değerler nereden geliyor? Eflatun’un cennetinden ya da başka herhangi bir yerden değil. Aristo, Konfüçyüs ve Darwin değerlendirme edimini genelde biyolojik yaratıkların temel işlevlerinden biri olarak, törel değerleri de insan gibi yüksek düzeyde toplumsal ve akıllı canlılara özgü temel bir işlev olarak ele aldılar.
Ne var ki, kısa süre önceye dek, çevre ile etkileşim içinde olan gen ağlarından oluşan beynin, nasıl olup da törelliği sağladığı konusuna bilimsel bir açıklama getirilemiyordu.
Evrimsel biyolojik (dirimbilim) uzmanları bunun nasıl işlediğini göstermek amacıyla çeşitli örnekler geliştiriyor. Gelgelelim, sinirbilim uzmanları özgecil davranışın beyinde nasıl oluştuğu konusundaki ilk ipuçlarına yeni yeni ulaşıyor.
Törellik, görünüşe bakılırsa, beynin iç içe kenetlenmiş dört süreciyle biçimleniyor:
a) yavruların yetiştirilmesi ve onlara duyulan bağlılıktan kaynaklanan ilgi;
b) başkalarının içinde bulundukları ruhsal durumun tanınması sonucunda onların davranışlarını kestirebilmekten sağlanan yarar;
c) kıt kaynakların dağıtılması ya da kitlelerin savunulması türündeki toplumsal bağlamda sorunlara çözüm getirme;
d) bir de, olumlu ya da olumsuz destek, öykünme, koşullandırma ve örnekseme gibi yollarla toplumsal öğrenme.
Tüm bu unsurların sonucunda belirlenen örnek durumlar karşısında toplumsal düzeyde kabul gören bir dizi tepki ortaya çıkar ki, buna da vicdan, ya da törel bilinç adı verilir.
BEN VE BENİMKİ
Toplumsal değerler kalıplaşmış ya da değişmez oldukları kadar, yaşamın sürdürülmesiyle ilgili temel sinirsel ağda meydana gelen evrimsel değişikliklerden de etkilenirler. Omurgalıların tümünde beyin sapı şebekesi, sıcaklık, karbondioksit ve glükoz düzeyleri gibi yaşamsal önemdeki parametreleri dengede tutar.
Homeostaz olarak da bilinen bu dengeleşim durumunun sürdürülebilmesi için beyin acı, açlık, susama, korku gibi dürtülerin yanı sıra, yiyecek, su, cinsellik ve güvenlik gibi bileşik hazları da devinime geçirir.
Memelilerde beyin evrildikçe “ben’in” yaşamını sürdürmesini sağlayan dengeleşim ağı genişleyerek “benimki” kavramını da içine aldı. Bu kavram ilk başta bir bireyin savunmasız ve güçsüz yavruları anlamına geliyordu. Acı ve kaygı türündeki tepkiler, ayrılık ya da gereksinmenin algılanması durumunda tetiklenen tepkilerdi; keyif ve rahatlık emzirilme, yalanma ve kucaklanmanın birlikte getirdiği durumlardı.
Kimi canlı türlerinde bağlanma devresindeki kimi ek düzenlemeler, bu kavramın kapsamını biraz daha genişleterek- seçilimin oluşturduğu baskıya göre- eşleri, akrabaları ve aynı soydan gelen başkalarını da içine aldı.
BAŞKALARINA BAĞLANMA
Bağlanma devresinin merkezinde eskiden kalma peptitler yer alıyor: oksitosin ve kardeşi vazopresin. Bu peptitler, öteki üreme hormonları ve sinir iletkenleri ile birlikte, beynin “benimkine” bağlanma ile ilintili bölümü olan hipotalamustaki devreyi düzenliyorlar.
Konu henüz tam anlamıyla açıklığa kavuşturulmamış olmakla birlikte, vazopresin koruma ya da savunmaya geçme gibi saldırgan bir ilgiyle daha bağlantılıymış gibi görünürken, oksitosinin korku ve kaygıyı azaltarak kişiyi rahatlattığı ve güvenle ilintili olduğu sanılıyor.
Beynin yarıkürelerini örten altı katmanlı bir kabuk olan neokorteks yalnızca memelilerin beynine özgü bir parçadır. Memelilerde doğum anında özgürlüğün yüksek bedeli neokorteksin olası kıldığı yeni öğrenme biçimlerinin sağladığı eşsiz yararlar sayesinde dengelenmektedir. Primatlarda da neokorteks, başkalarının davranışlarını önceden kestirebilme yönünde güçlü bir yetenekten sorumluymuş gibi görünüyor.
Ayrıca, daha soyut bağlamda öğrenme ve sorun çözme yetisinin yanı sıra, dürtü denetimi ve toplumsal beceriler konusunda gelişmiş bir esneklik sağladığı da sanılıyor. Bu beceriler ticari uygulamalar, ceza yargılama sistemleri ve dinler gibi- tümü de kan bağı bulunmayan kişiler arasında güven duygusunun yaratılmasına ve soyutlanmış avcı-toplayıcı grupların sunabileceğinden çok daha geniş kapsamlı, güvenilir ilişkilerin kurulmasına olanak tanıyan- kültürel kurumların ortaya çıkmasında etkili oldular.
Kısacası, insanların bir arada olmak istemeleri, birbirlerine ilgi ve sevgi göstermeleri, aileye, dostlarına ve içinde yaşadıkları topluluğa değer vermelerinin ardında, beynin ilgi ve bağlanma bağlamındaki düzenlemeleri yatıyor. Sinirsel düzeneğimiz ile kültürel kurumlar arasındaki karşılıklı etkileşim de, törel tarihçemizi oluşturuyor.
Patricia Churchland, Kaliforniya Üniversitesi ve Sulk Enstitüsü felsefe ve sinirbilim uzmanı