Dünya üzerinde yaşayan her 10 insandan 7’si evinde musluğu her açtığında, suyun akacağına güvenir. En azından şimdilik…
Güney Afrika’nın ikinci en büyük şehri ve uluslararası bir turizm merkezi olan 4 milyon nüfuslu Cape Town dünyada suyu tükenen ve süresiz olarak su kaynaklarını kapatmayı planlayan ilk şehir. Day Zero yani Sıfır Günü olarak bilinen bu durum da insanların su karnesi olacak ve suya ulaşabilmek için su istasyonlarında sıraya girmesi gerekecek.
Ve bu durumla yüzleşen tek şehir burası değil. Londra, Pekin, Tokyo, Melbourne, İstanbul gibi diğer mega şehirler de su kullanım biçimlerini radikal biçimde değiştirmezlerse önümüzdeki yıllarda aynı gerçekle yüzleşecekler. Hatta öngörüler, 2040 yılına gelindiğinde dünyanın büyük kısmında yıl boyunca yetecek kadar suyun bulunmayacağı biçiminde.
Kısacası küresel bir su krizi ile karşı karşıyayız ve durum giderek daha kötü bir hal almakta. Peki, yaşamamız için en değerli kaynak olan suyu nasıl tükettik?
Oysa ki dünya mavi gezegen, yüzde 70’i suyla kaplı ve bu suyun miktarı 1,386,000,000 kilometre küp. Yani başlık sizi korkutmasın, dünyanın suyunun bir yere gittiği yok.
O zaman, bu miktar değişmediği halde su sorunu neden kaynaklanıyor?
Öncelikle bilmemiz gereken ilk bilgi, bu suyun yüzde 97 sinin tuzlu su olduğu ve yüzde 2 kadarının da kutuplardaki buzulların altında bulunduğu. Yani tüm insanlık olarak yaşayabilmek için geriye kalan yüzde 1’lik kesime muhtacız.
Bu hayati kısmın çoğu yerin altında ve ulaşmak oldukça pahalı ve zor bir süreç. Bu durumda bizlere düşen tatlı su kaynakları, yüzeyde bulunan nehirler ve göller. Bu durumda önemli olan bulunduğumuz coğrafya ve bu yüzde 1’lik kesime kimin daha çok erişebildiği…
Yüzlerce yıl evvel Aztekler şimdiki Meksiko’ya yerleştiklerinde devasa bir göl etrafına şehirlerini kurmuşlardı. Devamında bölgeye gelen İspanyol işgalciler gölü kurutmayı başardılar. Sonrasında burası insanlar ile doldu taştı. Toplumsal bir kaynak gibi kullanılan ve gelişimin anahtarı olan yüzey suları günümüzde nüfusu 22 milyona ulaşan Meksiko’da tüketildi. Bölge sık yağmur alsa da, suyu biriktiren gölleri yok ettiklerinden, şehir sel baskınları ile baş etmek zorunda. Yüzey suları tükenince yeraltı sularını tüketmeye başlayan Meksiko kaynaklarının yaklaşık yarısını şimdiden tüketti. Üstelik bu onları sadece susuz kalma ile değil, aynı zamanda şehrin çökmesi riski ile de yüzleştirdi. Bunun nedeni, alt katmanlardaki suyun azalması neticesinde toprağın sıkışması ve üst katmanın çökmesi. Bu çöküş bazı yerlerde 22 cm bile buluyor…
Dünya üzerindeki su tüketimimiz bu yüzyılda yaklaşık 7 kat artmış durumda. Giderek su konusunda daha da fakirleşmemize bu tüketime ek olarak iklim değişikliği de katkı sağlamakta. Ancak tek sorun dünya nüfusunun artması değil, suyu kullanma biçimimiz…
İnsanın temel gereksinimleri için günlük temiz su ihtiyacı 20-50 litre. Ancak bir bardak bira için harcanan su 78 litre, 1 bardak kahve için 130 litre, bir hamburger için 1650 litre, 1 koton tişört için 2500 litre…
Bir kilo et üretimi için 5-20 ton su gerekli. Bir ürünün üretimi için gerekli su miktarına “sanal su” deniliyor. Bir kilo et için harcanan su miktarı yaklaşık olarak bir kişinin 10 aylık su tüketimine eşit. Gelişmiş ülkelerin çocukları su oburu. Gelişmekte olan ülke çocuklarına kıyasla 30-50 misli daha fazla su tüketiyor.
Kısacası, su kaynaklarının yaklaşık yüzde 70’i sulamada kullanılıyor. Üstelik dünyadaki yatım alanlarının yüzde 35’i en etkisiz biçimde bunu gerçekleştiriyor. Güney Afrika’da şarap üretimi için kullanılan suyun bir kısmı, Cape Town’un musluklarını açmasına yeterli.
Ancak su azaldıkça bu durum değişebilir…
Goldman Sachs adlı çokuluslu bir ABD yatırım bankası, geçtiğimiz günlerde suyun 21. yüzyılın petrolü olacağını öngördü. Ve bu durumdan avantajlı çıkmak isteyen bazı yatırımcılar, suyu satın almaya başladı. Gelecekte de birilerinin bu işten avantajlı çıkacağı kesin anlayacağınız…
2010 yılında BM suya ulaşma ve hijyen hakkını, insani bir hak olarak belirledi. Oysa ki günümüzde bile 1.1 milyar insanın içecek temiz suyu yok. 2.6 milyar insanın tuvaleti yok ve temel gereksinimleri için su bulamıyor. Kanalizasyon olmayan, içecek ve kullanılabilecek temiz su sıkıntısı çeken
bölgelerde çocuk ölüm oranları gelişmiş ülkelere kıyasla 10-20 kat artıyor. Mikroplu sular her gün 3900 çocuğu öldürüyor.
Suya o kadar az değer veriyoruz ki her gün 2 milyon ton lağım, yarım ve endüstriyel atığı suya atıyoruz. Her yıl 300-500 milyon ton ağır metaller, toksik maddeler suları zehirliyor.
Peki ama ne yapmalı…
Belki suyun fiyatının artması bir çözüm olabilir. Ancak bu beraberinde, suyla ilintili olan herşeyin fiyatı artması biçiminde bize yansıyacaktır.
Bu durumda akla gelen bir başka çare, okyanus sularının arıtılması. Ancak bu yöntem hem çok pahalı hem de kullandığımız suyun çok küçük bir kısmını karşılamakta.
Bu noktada vatandaş ile hükumetler elele vermeli. Cape Town örneğinde olduğu gibi…
İlk olarak 18 Mart 2018 olarak ilan edilen Sıfır Günü ile birlikte önemli bir değişim başladı. İnsanlar çevreyi korumaya ve durum hakkında bilinçlenmeye başlayınca şehrin su tüketimi, 4 yıl öncesine göre yarı yarıya azaldı. Kendi deyişleriyle, “Yıkanmamış saçlar artık toplumsal bir sorumluluk simgesi haline geldi”. Devamında Sıfır Günü Nisan ayına, ardından Ağustos ayına ertelendi. Ancak tüketim seviyesinin azalmasına bir de yağan yağmurlar eklenince şimdilik Sıfır Günü iptal edildi.
Önemli olan su bitmeden öncesinde onun değerini anlayabilmek ve kaderimizin musluklardan akıp giden şey ile ilgili olduğunu hatırlamak…
Hazırlayan: Sibel Çağlar
Kaynaklar:
http://www.worldwaterforum5.org/fileadmin/WWF5/Media_corner/su_verileri.pdf
https://www.bbc.com/turkce/vert-fut-39646356
Explained – The World Water Crisis Belgeseli