Gezi Direnişi’nden sonraki 2 ay içinde hızlıca yapılan kentsel projeler adeta Gezi’nin intikamını alıyor.
AKP iktidarıyla son 11 yıldır kentlerimizin geçirdiği dönüşüm malumunuz. Ulusal kalkınma, ekonomik gelişme söylemleriyle ortaya koyulan icraat projeleri yıllardır tartışılıyor. Başbakan’ın 2011 seçimlerinde duyurduğu Taksim projesi de bunlardan biriydi. Taksim Yayalaştırma Projesi başlığıyla sunulan proje, şehircilik ilkelerine aykırı uygulamaları barındırması açısından çokça eleştirildi. Mimarlar Odası ve Şehir Plancıları Odası, Taksim Platformu, Taksim Dayanışması gibi STK’lar da işin peşini bırakmadı. Son olarak yayalaştırma projesi kapsamında Gezi Parkı’nda Topçu Kışlası’nın ihya edilmesi üzerine faaliyete başlanması bardağı taşıran son damla oldu. Henüz projeye açılan dava sonuçlanmamışken Gezi Parkı’na inşaat araçlarının girerek ağaçları sökmeye kalkışması Gezi Parkı nöbetini başlattı. İktidar tarafından bir grup masum çevreci olarak tanımlanan aktivistler Gezi Parkı nöbetiyle birlikte büyük bir uyanış başlattı ve kentlerin hepimizin olduğunu, üzerinde söz söylemeye hakkımız olduğunu, rant uğruna yok edilmeye çalışılan kentsel değerlerimiz için savaşmamız gerektiğini hatırladık. Gezi Parkı direnişi ile başlayan mücadelenin farklı boyutlara erişmesi, iktidarın “meselenin park olmadığı, işin içinde büyük bir oyun olduğu” konusunda uyarılarını gündeme taşısa da aslında gerçekten meselenin sadece bir park olmadığını, Gezi ile başlayan sürecin yıllardır kentlerde binbir hukuksuzlukla ortaya çıkan yağma projelerine karşı duruş olduğunu anlamış olduk. Başta “çevreci hassasiyetin anlaşıldığı” açıklanarak sönümleneceği düşünülen hareket, Başbakan’ın “ağlasanız da sızlasanız da Topçu Kışlası’nı yapacağız” sözleriyle iyice alevlendi. Kışla projesi için referandum olacak, pelebisit yapılacak açıklamalarından “mahkeme kararını bekleyeceğiz”e kadar gelindi. Sonunda mahkeme kararı açıklandı ve Taksim Yayalaştırma Projesi iptal edildi. Gezi Parkı’nın park olarak korunacağı kararı kentsel mücadeleler arasında büyük bir kazanım olarak tarihe geçti.
Gezi Parkı kazanımıyla bundan sonra üretilen projeler için halkın onayına başvurulacağı, İBB başkanı Kadir Topbaş’ın da “Artık bir otobüs durağının yerini bile halka soracağız” sözleriyle pekiştirilirken durumun pek de düşünüldüğü gibi olmadığı birbiri ardına ortaya çıkan yeni projelerle kanıtlandı. Gezi Parkı kazanılırken, sanki Gezi’nin intikamını alır gibi kentin farklı alanları talan edilmeye devam ediliyordu. Önce Haliçport, sonra Yedikule Bostanları ile devam eden bu süreç aslında hiçbir şeyin değişmediğinin göstergesi olurken kentsel mücadelelerin daha da perçinlenmesine katkı sağladı. Son 11 yılda bu talan artarak devam ediyordu, peki son 2 ayda İstanbul’da neler oldu?
Halİçport Projesi
1455’te II. Mehmet tarafından Haliç kıyılarında kurulan Tersane-i Amire, Camialtı Tersanesi, Taşkızak Tersanesi ve Haliç Tersanesi’ni kapsıyor. Yaklaşık 550 yıllık bir geçmişe sahip olan Haliç Tersaneleri İstanbul’un önemli endüstriyel miras örneklerinden biri. Osmanlı Dönemi’nde ilk buharlı geminin, ilk denizaltı gemilerinin ve savaş gemilerinin inşasından bugün ulaşımı sağlayan Şehir Hatları vapurlarının üretimine kadar Haliç Tersaneleri birçok geminin üretim merkezi oldu. Cumhuriyet’ten sonra İstanbul’un planlı döneminde de yenilenip modernleştirilerek işlevini sürdürmesine karar verilen Haliç Tersaneleri’nin boşaltılması 1980’lerde gündeme geldi. İBB, fabrikaların Haliç kıyısına verdiği zararı sebep göstererek bölgenin temizlenmesi kararını aldı ve bazı tersaneler önerilen sanayi bölgelerine taşınırken bazıları kapatıldı. 1993 yılında ise zarar ettikleri gerekçesiyle tersanelerde üretime son verildi.
Kaynak: Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi
Haliç’in giderek bir kültür havzasına dönüşmesiyle gözler uzun süredir Haliç Tersaneleri üzerindeydi. Başbakan Erdoğan, 3. Köprü’nün temel atma töreninde yaptığı konuşmada Haliç projesinin sinyalerini vermişti. 2 Temmuz 2013’te tersaneler, İstanbul Haliç Yat Limanı ve Kompleksi Projesi adı altında özelleştirilip 49 yıllığına ihale edildi. Açıklanan projede 70’er yat bağlama kapasiteli iki yat limanı, 400’er oda kapasiteli iki adet 5 yıldızlı otel, 1,000 kişilik cami, AVM ve otoparkın inşa edilmesi planlanıyor.
İmar Planı Yapılmadan İhaleye Çıktı
Haliç Yat Limanı ve Kompleksi Projesi, Taşkızak, Haliç ve Camialtı Tersaneleri Sosyal ve Kültürel Amaçlı Yeni Kullanım Ön Etüt Projesi olarak İBB tarafından 2012’de hazırlanarak koruma kuruluna sunulmuştu. Koruma kurulu ise projeyi onaylanmadan önce 1/1000 ölçekli Koruma Amaçlı Nazım İmar Planı’nın hazırlanması gerektiği cevabını vermişti. 1 yıl sonra ise henüz koruma amaçlı imar planları yapılmadan proje ihaleye çıkarıldı.
Birdenbire gündeme düşen bu haber şeffaf, katılımcı kent politikaları üretmek yerine kapalı kapılar ardında yapılan ihalelerle akıbeti belirsiz projelerin üretimine devam edileceğinin kanıtı oldu.
Fenerbahçe-Kalamış Yat Limanı’nın Özelleştirilmesi
Fenerbahçe-Kalamış Yat Limanları, Özelleştirme Yüksek Kurulu’nun 07.03.2011 tarihli kararı ile özelleştirme kapsam ve programına alındı. Fenerbahçe ve Kalamış Yat Limanları 1984-88 yılları arasında Kadıköy Belediyesi tarafından yaptırılmış ve bugüne kadar SETUR tarafından işletilmişti. Yat limanları, özelleştirme kararıyla öncelikle Kadıköy Belediyesi’nin elinden alınarak Maliye Bakanlığı’na devredildi. Özelleştirme İdaresi Başkanlığı’nca hazırlanan 1/5000 ölçekli Koruma Amaçlı Nazım İmar Planı ve 1/1000 ölçekli Koruma Amaçlı Uygulama İmar Planı ile de 436.263,58 m²’lik alana “Yat Limanı Alanı (Emsal: 0.13; çatı dahil olmak üzere Hmax: 7.50 m)” ve “Balıkçı Barınağı Alanı” yapılması kararı verildi. Buna göre 2. derece Doğal Sit ve 3. derece Arkeolojik Sit alanı içerisinde yer alan yat limanı için hazırlanan taslak imar planında mevcut tesislerden restoranlar ile idari binaların kullanılmaya devam edilmesi, mendirek üzerindeki restoranın yat kulübüne dönüştürülmesi, yeni market, restoranlar ve kafelerin inşa edilmesi hedefleniyor. Hazırlanan planlar incelendiğinde bu alan Fenerbahçe Parkı, Kalamış Parkı’nın bir bölümü, Fenerbahe Burnu’nu içine alıyor.
Bu haber üzerine Kadıköy Belediye Başkanı Selami Öztürk yaptığı açıklamada Kadıköy Belediyesi’nden Yat Limanı yapılmasına dair görüş istendiğini ancak bu bölgenin inşaata uygun olmadığı cevabının verildiğini söylemişti. Yat Limanı yapılmasına dair henüz net bir bilgi olmadığını belirten Öztürk, planda turizm, ticaret alanları, teknik ve idari hizmet alanı olarak ayrılan inşaat alanının 35.978 m² olduğunu vurgulayarak Kalamış Parkı’nı, Fenerbahçe Yarımadasını veya Orduevini kapsamasının mümkün olmadığını, aksi bir durumda ise plana dava açılacağını dile getirmişti.
Kıyı alanlarının birer kamusal alan olması ve bu bağlamda herkesin erişimine uygun olacak şekilde yeniden planlanması gerektiği konuşulurken bir kıyı alanının daha özelleştirilerek projelendirilmesine karar verildi.
Yedikule Bostanları
1500 yıldan uzun süredir kent içi tarım arazisi olan Yedikule Bostanları, 6 Temmuz günü Fatih Belediyesi tarafından tasarlanan bir rekreasyon projesi için dozerlerle yerle bir edilmeye başlandı. Fatih Belediyesi’nin sitesinde yayınlanan birkaç görselle tanıtılan proje tarihi Yedikule Bostanları’nın büyük bir bölümünü içine alıyordu. Yine uygulama projeleriyle planlar birbirini tutmuyor ve sonuç olarak tarihi bostanlar yok ediliyordu. Oysa İBB’nin 2011 yılında hazırladığı Tarihi Yarımada Yönetim Planı’nda 1970’lerde Suriçi bostanlarının da içinde yer aldığı yeşil alanların inşaata açılmasından üzüntüyle bahsedilmişti. İstanbul Kara Surları bölgesi 1. Derece Koruma Bölgesi kapsamında ele alınarak bu alan için şu maddeler sıralanmış:
- Tarihi Yarımada’da Haliç, Marmara ve İstanbul Kara Surları ile su hendeklerinin kayıp kısımlarında rekonstrüksiyon yoluna gidilmeksizin, bulgular değerlendirilerek kısmi bütünlemeler yapılacaktır.
- Marmara ve Haliç surlarına bitişik Korunması Gerekli Kültür Varlıkları Envanterinde yer alan tescilli yapılar dışındaki yapılanmalar kaldırılacak, boşalan alanlar yeşil alan olarak değerlendirilecektir.
- İstanbul Kara Surları su hendeklerinde kısmi arkeolojik araştırma kazısı yapılabilir. Su hendeklerinde peyzaj düzenlemesi yapılarak surlar ile bir bütün olarak korunacaktır. Sura bitişik alanlardaki 1875 tarihli haritada yer alan günümüze kadar mevcudiyetini devam ettiren bostan alanları korunacaktır.
- Haliç, Marmara ve İstanbul Kara Surları’nın kültürel amaçlı kullanılması esastır. Sur duvarları, burçları, kapıları, su hendekleri, ilgili Koruma Kurulu’nun uygun kararı alınarak, kültürel fonksiyonlara kavuşturulacak, çevresindeki yeşil alan, arkeolojik sergileme-park alanları, sergi-seyir terasları, tema parkları gibi fonksiyonlar ile bütünleştirilecektir.
Bu planın üzerinden 2 yıl geçtikten sonra ise tarihi Yedikule Bostanları’nın yıkımıyla karşılaşıyoruz. Fatih Belediyesi tarafından hazırlatılan Yedikule Kapı İle Belgrad Kapı Arası Kara Surları İç Koruma Alanı Rekreasyon Projesi, tarihi Yedikule Bostanları’nı içine alıyor.
Kaynak: http://yedikulebostanlari.tumblr.com/
Kaynak: http://www.fatih.bel.tr/icerik/7514/fatihe-dev-park/
İstanbul Ansiklopedisi, İstanbul Bostanları için “aynı zamanda ufak tefek sebze alışverişi yapılırken dinlenilen, hava alınan, bostancıyla sohbet edilen yerlerdi.” diyor. Dolayısıyla Yedikule Bostanları, İstanbul’un sebze-meyve ihtiyacını karşılayan kentiçi tarım alanı olmasının yanında aynı zamanda bir kamusal alandı. Yedikule Bostanları’nın yıkımı üzerine, aralarında Prof. Cemal Kafadar, Prof. Günhan Börekçi, Prof. Çiğdem Kafescioğlu ve Prof. Ahmet Ersoy’un da yer aldığı Osmanlı tarihçileri yaptıkları basın açıklamasında tam da bu konuyu vurgulamışlardı. Tarihçiler, tasarlanan park projesinin surdibinde varolan tarihi dokuyu da koruyacak şekilde yeniden ele alınması gerektiğini, bostanın tarihi ve bugünkü kullanımı ile mahallenin ve şehrin gündelik hayatı içerisinde yaşatılması gerektiğini belirtiyor, hatta Milli Eğitim Bakanlığı’nın başlatmayı planladığı çevre derslerinin öğretilebileceği ve uygulanabileceği en güzel laboratuvarların bu alanlar olduğunu söylüyorlardı.
Yassıada Projesi
Yassıada ve Sivriada üzerine ortaya konan projenin detaylarını Radikal’den Ömer Erbil sunmuştu. Dönemin Başbakanı Adnan Menderes ve arkadaşlarının hapis yattığı ada olarak hafızalarda yer eden Yassıada, Demokrasi ve Özgürlük Adası adıyla imara açıldı.
1976’da Marmara adaları ile birlikte doğal ve tarihi sit alanı ilan edilen Yassıada, 2011 yılnıda 3. derece arkeolojik sit alanı olarak tescillendi. Aynı yıl Kültür ve Turizm Bakanlığı’na devredilen ada Kasım 2012’de sit alanı olmaktan çıkarıldı ve İstanbul 1Numaralı Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Komisyonu tarafından ‘Sürdürülebilir koruma ve kontrollü kullanım alanı’ olarak değerlendirilmesi kararı verildi. Yaklaşık 2 hafta önce detaylarına ulaşılan projenin Demokrasi ve Özgürlük Adası olmaktan çok yapılaşmaya açılarak ranta kurban edileceği görülmüş oldu. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından hazırlanan 1/5000 ve 1/1000 ölçekli imar planları adada otel, restoran, konferans ve kongre merkezleri, konaklama tesisleri yapılmasının önünü açtı.
30 Mayıs 2013 tarihinde yapılan 1/5000 Ölçekli Koruma Amaçlı Nazım İmar Planı 12 Haziran’da revizyon yapılarak “askeri yasak bölge” olarak belirlenen alanlar “turizm ve kültürel tesis alanı” olarak değiştirildi. 1/1000 Ölçekli Koruma Amaçlı Uygulama İmar Plan’ına ise “Turizm ve Kültürel Tesis Alanı’nda; otel, bungalov, kafe, restoran, heliport alanı, park, açık hava müzesi, meydan, kütüphane, idari bina, müze, konferans salonu, sergi salonu, seyir terası yapılabilir.” notu düşüldü ve 0,65 emsal değeri ile inşaat izni verildi.
Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar iseYassıada’nın yapılaşmaya açıldığı haberleri üzerine adanın yapılaşmaya açılmadığını, sadece müze ve kültür merkezi yapılacağını fakat burayı gezmeye gelen turistler için butik oteller yapılabileceğini söyledi.
Kaynak: http://www.atakananimasyon.com/
Yassıada ve Sivriada’nın imara açılması konusunda endişe duyan Adalar Belediye Başkanı Mustafa Farsakoğlu, buradaki imar talanının diğer adalara da sıkçrayarak büyük çoğunluğu orman olan adalarda yapılaşma baskısı oluşacağını belirtti. En son bir görselleştirme firmasının çalışmaları arasında rastladığımız Yassıada görselleri ise endişelerde haklı olunduğunun kanıtı niteliğinde.
Bahsedilen projeler sadece yaklaşık son 2 ay içinde gündeme oturan örnekler olduğu için ele alındı. Bunların yanında çok iyi biliyoruz ki ormanların HES projeleri ile kıyımı, kent içi park alanlarının hukuksuz bir şekilde imara açılması, Akyaka gibi doğal ve kültürel anlamda tescillenmiş beldelerde turizm uğruna inşaat izinlerinin verilmesi gibi pek çok örnek var. Gezi Parkı direnişi toplumsal muhalefetin büyümesi adına bir dönüm noktası oldu ancak aslında herkesin meselesi olan kent, hala şeffaf ve katılmcı olmayan yöntemlerle haksız ve hukuksuz bir şekilde yönetilmeye devam ediliyor.
Bahar Bayhan
(Bu yazı ilk olarak arkitera internet sitesinde yayınlanmıştır.)