Okuldan eve geldiğimde ilk olarak üzerimi değiştirir hatta bazen onu bile yapmadan önlüğümle bahçedeki ceviz ağacına tırmanırdım. Neden bunu yapardım, hangi sebep bana bunu yaptırırdı hiç bilmiyorum. Tırmanış yeterli gelmezse dereye kadar olan eğimli üzüm bağımızda çılgınca koşardım, dönmek için o yokuşu tırmanmam gerekmesine rağmen. Sonra asmaların arasında oturur, toprağın kuruluğunu hisseder, otlara ve yapraklara dokunur, dakikalarca öyle oyalanırdım. Bu dakikaların arkasından evin kapısını açarken hissettiğim rahatlık hissini şimdi bile öyle net hatırlıyorum ki…
Anladım ki o zaman ben parçası olduğum Dünyamızın diğer bütün parçalarıyla iletişime geçiyor onların derdini dinlerken ben de onlara üzerime toplanmış olumsuzlukları aktarıyordum. Toprak susuzluğunu, yaprak böceklerden ne çektiğini, karıncalar da bitmek bilmeyen telaşlarını anlatır dururlarmış meğer Dünyamızın evrensel dilinde ve aklıma kazınmış bu cümleler senelerce. Farkında olmadan öğrenmişim ben tabiat ananın dilini ve ona derdimi anlatmayı.
Bugün öyle bir çığlık duydum ki önce irkildim, sarsıldım derinden ve çığlığın sahibini görüp nedenini anlayınca içim sızladı eski sırdaşımı hatırlayıp.
Bu çığlık yıllar önce benim derdimi dinleyen, bana derdini anlatan, yıllarca bizlerden hiçbirşeyini esirgemeyen Dünyamızın, tabiat ananın çığlığıydı. Evladını kaybeden bir ananın acısı gibi ağır kimyasallarla kirletilen Ergene Nehri’nin, Saroz Körfezi’nin ve Ergene Havza’sının acısını haykırıyordu bizlere.
Yıldız Dağları’ndan doğan ve 293 km sonra Saros Körfezi’ne dökülen Ergene Nehri 25-30 yıl öncesine kadar geçtiği topraklara hayat veren bir nehirdi. Oysa bugün nehir, içinde hiçbir canlı organizmanın yaşamadığı, ağır metallerle yüklü pas renginde akan bir suya dönüştü. Çeltik, ayçekirdeği gibi birçok tarım alanında yüksek verimlilikte ürün alan bölge kirlenen yerüstü ve yeraltı suları, toprakları yüzünden tarım yapılamaz hale geldi. İnsanlar astım, bronşit, kanser ve bu kimyasallara bağlı farklı hastalıklardan genç yaşlarda hayata veda eder oldular. Bölgede yaşayan her canlı ölümle koyunkoyuna yaşar hale geldi.
1971 tarihinde Ağrı’da doğan Nejla Demirci 1982’den 2001 tarihine kadar Ergene Ovası’nda yaşadı. 2010 yılında Ergene nehri için mücadele etmeye başladı. 2012’de Ergene Nehri’nin isyanını, yaşadığı bütün zorluk ve engellemelere rağmen Ergenelilerin deyimiyle “Gündöndü” ile anlatmak istedi. Yönetmenin, ekoloji alanında çeşitli yazıları dergi ve gazetelerde yayınlandı.
Gündöndü, halen bir milyon civarında insanın yaşamakta olduğu Ergene Havzası’nın endüstrileşmeyle birlikte yaşadığı sosyal, kültürel, ekonomik ve ekolojik değişimleri anlatan bir belgesel. Bilimsel verilerle canlı tanıklıklar arasında mekik dokuyan anlatısı, durumla ilgili somut adımlar atmanın gerekliliğini vurgularken, büyük bir aciliyet duygusunu samimi bir dille seyirciye geçirmeyi başarıyor.
Dünyalılar Film gösterimleri kapsamında izlediğimiz bu belgesel, Ergene Nehri ve Ergene Havzasında yaşayan insanların her geçen gün umutsuzluk ve ölüme nasıl yaklaştıklarını, kirlenen su ve topraktan dolayı tarım yapamaz hale gelen çiftçinin çaresizliklerini tüm çıplaklığı ile sunmuş oldu bizlere.
Fatma Selçuk
www.dunyalilar.org