Akseki ve Manavgat ilçeleri sınırlarında üç köyü kapsayan Ahmetler Kanyonu Karpuz Çayı üzerinde yapılması planlanan HES projesiyle ilgili yargının iptal kararı, aşureyle kutlandı.
Akseki İlçesi’nden başlayıp Manavgat İlçesi’ne devam eden Karpuz Çayı ve bu çayın geçtiği Ahmetler Kanyonu’nda inşa edilmesi kararlaştırılan Kanyon Regülatörü ve HES Projesi hakkında Antalya Valiliği, 31 Aralık 2009 tarihinde ‘ÇED Gerekli Değildir’ kararı verdi. Şirket çalışanlarının inşaat araçlarıyla birlikte köye gelmesiyle HES projesinden haberdar olan Ahmetler köylülerinin yanı sıra Karpuz Çayı’nın sınırlarından geçtiği Gençler ve Güçlüköy sakinleri direniş sergiledi. HES alanında kurdukları çadırlarla inşaat işçilerini sokmayan ve zaman zaman da müdahaleyle karşılaşan köylüler, Antalya 2’nci İdare Mahkemesi’ne de dava açtı. Mahkeme HES projesini iptal etti.
KÖYLÜLERE DESTEK VEREN PROF. DA KATILDI
Ahmetler, Güçlüköy ve Gençler köyleri sakinleri, HES projesini iptal eden mahkeme kararını, köyde düzenlenen aşure günüyle kutladı. Aşure gününe hukuki süreçte, HES projesinin bölgede telafisi imkansız zararlar vereceği yönünde bilimsel rapor hazırlayan ve köylünün mücadelesine büyük destek veren Prof. Dr. Doğan Kantarcı, dava avukatları, bazı çevre örgütlerinin temsilcileri, köylüler ve direnişin sembolü köylü kadınlar katıldı.
KARAR HAKLILIĞIN TESCİLİ
Köylüler adına açıklamada bulunan Ahmetler Köyü Kültür ve Dayanışma Derneği Sözcüsü Mustafa Koç, sabrın sonu adaletse adaletin yerini bulduğunu söyledi. Mahkeme kararının haklı olduklarını tescil ettiğini vurgulayan Mustafa Koç, “Bu karar kararlılığın, sabrın ve hak mücadelesinin sonucudur. Yargının kanyona sahip çıkarak Ahmetler’i, Güçlüköy’ü ve Gençler’i haklı bulması bu ülkenin bir kazanımıdır. Bu karar hepimize kutlu olsun” dedi.
‘YURT SAVUNMASI GİBİ İŞGALE KARŞI DİRENDİLER’
Buradaki köylülerin 700 yıldır bu derenin suyunu içtiğini ve sularının birilerine satıldığını sonradan öğrendiklerini belirten Mustafa Koç, çaresizlik içinde köylünün ayağa kalktığını, dört kez iş makinelerinin geldiğini ve her defasında da geri göndermeyi başardıklarını dile getirdi. Bu süreçte kanyonda köylülere ateş edildiğini, coplandıklarını, kadınların üstüne iş makinelerinin sürüldüğünü, biber gazı bile yediklerini belirten Koç şöyle konuştu:
“Ancak dört defa geldikleri gibi gittiler. Ahmetliler, en önce kadınlar olmak üzere birlik olup karşı çıktılar. Dövüldüler, sövüldüler, yaralandılar ama yılmadılar. Sonunda nöbet çadırı kurup kanyonu beklemeye başladılar. Adeta yurt savunmasında olduğu gibi yaşam alanlarını tehdit eden bu işgale karşı direndiler.”
BAŞKA DERENİN SUDEBİSİ OYUNUNU BOZDULAR
Dava sürecinde ‘ÇED Gerekli Değildir’ kararı verilen raporda skandal bir olaya şahit olduklarını kaydeden Mustafa Koç şunları anlattı:
“Bu projede bir hile var dedik. Projenin 150 kilometre ötedeki Gazipaşa’daki Bıçkı Deresi’nin suyunun da eklenerek debi yüksek gösterilerek kabul edildiğini kanıtladık. Bugün buraya gelinmişse, kanyonda nöbet bekleyen Ahmetlerli kadınlar ve tek yumruk olan bütün köylüler kadar onları yalnız bırakmayan, her durumda destek olan, zor doğa koşullarında bile kanyonu ziyarete gelen on binlerce insanın desteğiyle olmuştur. Kanyonun kurtarılması sürecinde Ahmetler’e gelerek, ya da yurdun dört bir yanından gönül vererek destek olan herkese köylüler ve yeşil doğamız adına teşekkür ediyoruz.”
‘KENDİ MİLLETİMİZE SOYKIRIM’
Türkiye’de 2 bin köyde nehir tipi HES ruhsatı verildiğini belirten Prof. Dr. Doğan Kantarcı da şunları söyledi:
“2 bine yakın köyün siz sularını keserseniz bu insanlar ne yapar? Hayvancılığını, tarımını nasıl yapar, o suyu kullanamaz. Çünkü su hakkı verilirken bir derenin A noktasından, bitimindeki B noktasına kadar tüm su hakkı kullanımı veriliyor. Böyle yapılırsa o sudan balık da avlanamaz, bir maşrapa su da içemezsiniz. Eğer siz 2 bine yakın köyün nehirlerine HES projeniz varsa, o zaman Türkiye’nin dağlarındaki köylüleri indirme projeniz var demektir. Bu kendi milletimize soykırım uygulamaktır. Böyle bir soykırım hakkımız yok. Biz milletimizi, dağlarımızı savunuyoruz. Halkımız da atalarının mezarlarını, kendi yaşam alanları, evleri, vatanlarını savunuyor. Bu yiğit insanlar işte bunu yapmışlardır.”
Dünyalılar