Arka Bahçemiz

İktidarın Söylem Pratiği: Hepimiz Kardeş miyiz?

On Sekizinci yüz yıl, bütün insani ve doğal durumların denetim altına alındığı bir döneme karşılık gelir. Eşcinsellik, delilik, fahişelik gibi dönemin epistemoloji anlayışına uymayan (ki bu anlayış ‘akılcı’ bir anlayıştır), toplumca farklı ve ahlaksal açıdan uygun görülmeyenler baskılanır ve kapatılır.

Foucault’un büyük kapatılma adını verdiği bu durum aslında bütün modern kurumları kapsar. Kurumların amacı bireyi biçimlemek her anlamda farklılığı tekilleştirmek ve iktidarın söylemine uygun bireyler yetiştirmektir. Söylem ise Foucault’ a göre sınırları belli, katı, hiçbir farklılığı kabul etmeyen ve iktidara ait olandır. İktidarın söylemi aldatıcı olabilir, kardeşlik, hoş görü, barış, iyi niyet gibi ahlaksal ifadeler iktidar tarafından birer söylem biçimine dönüştürülebilir. Bize sunulan bu söyleme dikkat etmemiz gerekir çünkü söylem iktidarındır, o bu söylem ve pratikler üzerinden kendi denetimini yeniden üretir.

Bu gün toplumca farklı olana bakışımızı belirleyen de iktidarın söylemidir. Biz farkında olmadan bu söyleme kapılıp iktidarın söylemini devam ettirmesini sağlayabiliriz. Söylem egemen olana göre biçimlenir ve onun dışında olanları kapsam dışı bırakır. Dil, din, etniklik gibi birçok durum bu söylemin içinde yer alabilir. İktidar egemen üzerinden kurduğu bu söylemi afilli kelimelerle bize kanıksatıp onun söylemine göre tavır almamızı sağlayabilir. İktidar söylemini medya gibi ideolojik aygıtlarıyla yayar ve bizler farkında olmadan bu söylemin içinde yer alırız.

Ülkemiz gündeminin en çok üzerinde durduğu konulardan birisidir ana dil bununla ilgili konuşmalara dikkat edersek iktidar ve çevresindekilerin hep bir hoş görüden bahsettiğine tanıklık ederiz. Ancak bu kavram iktidar tarafından kullanıldığında söylemsel bir hal almaktadır. Örneğin: Kürtçe, Lazca, Ermenice v.b, farklı olduğu için ve de egemen olanın dışında kaldığından uğruna mücadele edilmesi, ya da hoş görü gösterilmesi gereken bir şeymiş algılanır. Oysa hiç kimsenin kimseye ana dilinden dolayı hoş görü göstermesi beklenmemelidir, bu durum olması gerekendir, bu nedenle olması gereken bir şey için birileri size hoş görü gösteriyorsa bu sorunludur çünkü iktidar ilişkileri içinde düşündüğümüzde birinin size hoş görü göstermesi onun sizin üzerinizdeki tahakkümünü gösterir.

Aynı şekilde farklı bir etnik gruptan isek birilerinin bize “hepimiz kardeşiz” demesi de bir iktidar söylemidir, çünkü etniklik bir çok farklılığı kendi içinde barındırır, her etnik grubun kendi kültürel pratikleri vardır, bir ölüm ritüeli her grubun kendi ritüel pratikleri içinde anlamlıdır, aynı şekilde bir düğün ritüeli her yerde aynı anlamları içermez. Sizin tiksintiyle baktığınız bir pratik başka bir toplum için kutsal olabilir. Bu nedenle genel bir kardeşlik durumu olamaz farklılıklar ancak bir arada kendilikler olarak varlarsa onların farklı olmasının anlamı vardır, o zaman bunun anlamı çok kültürlülük ve çoğulculuk olur. Üzerinde durulması gereken şey çoğullukların tekiller olarak bir arada bulunabilmeleridir yani kimse kimseyle yan yana durmak için kardeş olmak zorunda değildir. Birinin size hepimiz kardeşiz demesi ise hiç çözüm değildir; tam tersine en büyük sorundur bu eşitleyici olmaktan çok iktidarın lütfudur, birinin size lütfu sizi aslında ikincil konuma taşımaktadır.

İktidarın söylemi pek çok farklılığı içine alabilir örneğin; heteroseksist anlayışın dışında kalan gay, lezbiyen, transeksüel ya da biseksüel bireyler içinde bir söylem pratiği bulunabilir, herkesin çok sık kullandığı şu tabire dikkat “kimsenin cinsel tercihi beni ilgilendirmez” bir yere kadar doğru böyle bir durum kimseyi ilgilendirmemelidir zaten ama bu cümleyi söylerken farklı olmayı tercihe indirgemek sorunludur. Yukarıda bahsettiğimiz heteroseksist anlayışın dışında kalan bireylerin cinselliği zaten doğaldır sorunlu olan bunu tercih etmek zorunda bırakılmaktır, bu durumun doğallıktan çıkması cinselliğin bir iktidar söylemi olarak üretilmesinden sonra olmuştur. On sekizinci yüzyıl bu durumun başlangıç noktasıdır bu dönemden itibaren cinsellik, denetlenmesi ve idare edilmesi gereken bir şey olarak görülmeye başlanır ve kurumlaşır. Bunda etkili olan şey kilise ve iktidarın hukuk anlayışı olmuştur. Kurumlaşmadan önce “normal” olan bu durumlar daha sonradan keşfedilmiş bir kimlikmiş gibi algılatılmış ve iktidarın denetimine hapsedilmiştir. Oysa Amerika yerlilerinden Okyanusya kabilelerine, Afrika‘ dan Hindistan a kadar pek çok bölgede modern batının “travesti” dediği farklı cinsiyetten olan insanlar saygı duyulup kutsallaştırılırlar çünkü onların “normal” i batılı iktidar söyleminin dışında yer alır. Bizim ülkemizdeki algının nedeni iktidar söyleminin kültürel bellek üzerindeki etkisiyle anlaşılabilir. İslami dinsel pratik üzerinden oluşan bu söylem Lüt Kavminin “sapkın” ya da eşcinsel ilişki nedeniyle yok edildiği bilgisine dayanır ve iktidar tarafından söyleme dönüştürülür. Oysa eşcinsellik ne bir hastalık ne bir günah ne de kurgudur insanın doğallığı içinde var olan bir durumdur. Eski Sümer efsanelerinde tanrıçanın yarattığı cinsiyetsiz bir insan biçiminden bahsedilir, aynı zamanda tapınaklarda eşcinsel fahişelerin varlığı bilinir. Anadolu‘nun ilk devletli toplumu olan Hititlerin kanunlarında eşcinsel evliliğe izin verildiği çivi yazılı belgelerde yer alır, Eski Yunan toplumunda farklı cinsellikler oldukça yaygındır ve hiçbir “anormalliği” yoktur. Bu toplulukların hiçbirinde eşcinsellik söylem olarak var olmadığı için kimse kimseye bu konuda hoş görü göstermek zorunda kalmamıştır. Ancak cinselliğin kurumlaşmasından sonra (on sekizinci yüzyıl) heteroseksist anlayışın dışında kalan farklı cinsellikler bir kimlik ya da egemenin söylemiyle “sapkınlık” olarak adlandırılmıştır.

Özetle söylemek gerekirse, hoşgörü, barış, kardeşlik yaşamsal pratiklerimiz içinde sıklıkla dile getirdiğimiz duygu yüklü kelimelerdir, ancak bu kelimeleri kullanırken iktidarın söylemi üzerinden kullandığımızda aslında yanımızdakini incitebileceğimizi ya da onu kendimizden farklı olarak konumlandırabileceğimizi unutmamamız gerekir. Kimsenin, kimsenin hoş görüsüne ihtiyacı yoktur, kimse sizi, bizi ya da diğerini hoş görerek o iktidara sahip olmamalıdır, olduğumuz gibi doğallığımızla, dilimizle, dinimizle, etnik kökenimizle, faklı cinsiyetimizle, kendimiz olarak var olabildiğimizde çoğul oluruz, zengin oluruz. Ama birileri size ya da bize hepimiz kardeşiz deyip, bir süre sonra Hrant gibi bir insanın ölümünde pay sahibi oluyorsa, Sivas davası düştüğünde “vatana millete hayırlı olsun” cümlesi kuruyorsa, Uludere katliamında bir türlü adalet yerini bulmuyorsa, translara yönelik saldırılara, ölümlere duyarsız kalıyorsa, olmadık operasyonlarla iktidar söyleminin dışında kalanlar ceza evlerinde kapatıyorsa anlıyoruz ki bütün bu kavramlar birer iktidar söylemidir ve unutmayalım söylemin sınırları kesin, çizgileri nettir.

Emek Erez

http://emekerez.wordpress.com/

Dünyalılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu