Pekçok kişiye göre Yeats’ten beri İrlanda’nın çıkardığı en büyük şair, Seamus Heaney 74 yaşında öldü.
Ailesi tarafından yapılan kısa açıklamada şairin sabah saatlerinde Dublin’de yattığı hastanede hayata veda ettiği kaydedildi.
Heaney “gündelik mucizeler ve yaşayan geçmişi tasvir etmekteki şiirsel güzelliği ve etik derinliği” nedeniyle, 1995 yılında Nobel edebiyat ödülüne layık bulunmuştu.
Heaney bir dönem Saray Şairi oldu, Somerset Maugham ve TS Eliot ödülleri de dahil bir çok ödüle layık görüldü.
Şairin sağlığı son zamanlarda bozulmuştu. 2010’da felç geçirdikten sonra The Human Chain (İnsan Zinciri) adlı kitabını yayımlamıştı.
Yoksul bir çocukluk
Heaney 1939 yılında Kuzey İrlanda’nın Derry bölgesinde bir çiftlikte 9 çocuklu yoksul bir aileye doğdu. İlk öğrenimini Katolik okullarında gördü, Belfast’ta Queens Üniversitesi’ne gitti, öğretmen oldu. Zaman zaman ABD’de de öğretmenlik yaptı ama esasen İrlanda’da Dublin’i evi kabul etti. İlk kitabı Death of a Naturalist (Bir Doğalcının Ölümü) 1966’da yayımlandı.
Bu ilk şiirlerinde Kuzey İrlanda’da geçen çocukluk yıllarının etkisi hissedilir ama İrlanda’yı saran siyasi sorular yoğunlaştıkça şiirleri de daha politik bir ton taşımaya başladı.
Şairin ‘Somerset Maugham Ödülü’nü alan ilk kitabını, 1969 yılında ‘Door into the Dark’ (‘Karanlığa Açılan Kapı’) ve1972 yılında ‘Wintering Out’ (‘Kışı Geçirmek’) izledi.1975 yılında yayınlanan ‘North’ (‘Kuzey’) adlı dördüncü kitabı, Heaney’in kendi kuşağı içerisinde gerçekleştirdiği büyük aşamanın izlerini taşır.
Belfast’ta Cumhuriyetçiler ile Birlikçiler ve İngiliz güçleri arasında şiddetin tırmandığı yıllarda Belfast’tan ayrılıp, Dublin’e yerleşen Heaney, bir Katolik için gittikçe zorlaşan gündelik hayatı tarihsel bir perspektifle işledi.
Oxford, Harvard ve Berkeley üniversitelerinde konuk profesör olarak dersler de veren Heaney, 1985’te ‘Station Island’ (‘İstasyon Adası’) ile ‘Sweeney Astray’ (‘Yolunu Şaşırmış Sweeney’) adlı iki şiir kitabı daha yayınladı.
Demiryolu Çocukları
Tırmanıp hendeği aştığımızda
Telgraf direklerinin beyaz fincanları
Ve cızırdayan tellerle bir hizaya gelirdi
gözlerimiz.
Bakarak yapılmış güzel resimler gibi
Kıvrılıp millerce doğuya ve batıya uzanırdı
Üzerlerine konan kırlangıçların ağırlığıyla
bel veren teller.
Küçüktük ve bilinmesi gereken pek az şey
Bilirdik. Sanırdık ki sözcükler
Yağmur damlalarının parlak keseciklerinde
yol alırlar,
Her biri gökyüzünün ışığını ve tellerin parıltısını
İçinde taşıyarak, biz kendimiz de o kadar,
O kadar küçüktük ki,
Akarak geçebilirdik bir iğnenin deliğinden.
(Çeviren: Cevat Çapan)
BBC Türkçe
www.dunyalilar.org