Amacımız fakir edebiyatı değil. Yine de kafası karışık arkadaşlara bazı şeyleri net çizelim.
Sokaklar evsiz ailelerle dolarken terk edilmiş binaların boş durmasını, sebebi ne olursa olsun, kabullenemiyoruz. Bu kişiler pek ala soğuğa ve acıya dayanmak için tiner çeken birileri de olabilir, Suriyeli de olabilirler. Bizim için değişen bir şey yoktur. Batıcı-milliyetçi sermayedar zenginlerin her türlü göçmenden çok korkuyor oluşunu anlıyoruz. Fakat genel sanının aksine sokaklarda dilenen göçmenlerin hiçbiri, hükümetçe de desteklenen El-Kaide militanı değiller.
Tersinden bakalım. Etrafta bu kadar terk edilmiş bina varken ay sonunu zor gören kiracılar neden her ay ev sahiplerine yüzlerce lira öderler? Hele ki ev sahibi taşınır taşınmaz mülklerle dolup taşmışsa? Devlet yurdu çıkmamış yoksul öğrenciler, işsizler, evsizler acaba neyden ve kimden çekinirler de boş evlere taşınmazlar ve hala kira öderler?
Ya da gençler, sanatçılar yahut devrimciler, sırtı kalın olmayan herhangi biri. Evsizlere yemek dağıtmak, halk konseri vermek, açık kütüphane kurmak ya da ücretsiz sinema gösterimi gibi şeyler yapmak için mülk sahiplerine, dar günlerinde büyük paralar ödemek zorunda.
Şehrin yeni mimarisi despotiktir. Renkli vitrinler ve estetik tasarımlar bazen fark ettirmiyor. Böyle giderse bırakın ucuz bir çay bahçesini, üç arkadaş üzerine oturup çekirdek yiyeceğimiz, sigara içip muhabbet edeceğimiz boş bir duvar bile bulamayacağız. Öyle bir güne geldik ki, ne paramız var, ne de bedavaya oturabileceğimiz doğru düzgün bir köşe kaldı şehir merkezlerinde.
O zaman bu binaları herşeye rağmen boş tutan güçler kim? Mülk sahipleri! Koydukları yasalar ve besledikleri polisler! Rantçılar! Efendisinin aşkından kendini bile unutmuş faşistler! Mafyatik, faşizan, rantçı mahalli güçler! İşte bir işgalci, karşısında hemen bu güçleri fazlasını buluverir. Eylemi istediği kadar haklı ve doğru olsun. İsterse milyonlar yaptığı şeyi desteklesin ve sahiplensin.
Ya azınlık vakıfları? Bu gözü doymaz kamplaşmanın neresindeler?
Cumhuriyet tarihi boyunca o kadar mülk gayrimüslimsizleştirildi ki. Binaların çok büyük bir kısmına devlet tarafından el kondu. Vakıflar bunların sadece ufacık bir kısmını ellerinde tutabildiler. Okul binaları, kiliseler, kimsesiz gayrimüslimlerin ölümlerinden sonra boşalan evleri derken şehir merkezlerindeki boş binaların büyük bir kısmının sahibi durumuna da geldiler. Bu mülklerin hepsi de rantın tam göbeğinde.
Buraların, kiliseler hariç, eski işlevine dönmesine devlet tarafından izin verilmediği gibi, gayrimüslimlerin istedikleri başka herhangi bir biçimde kullanılmasına sürekli engel olunuyor. Devlet, belli bir sürenin üzerinde kullanılmayan binalara el koyma hakkını da kendine tanımış. Bunların üstüne mübadele, sürgün, yağma ve katliam yıllarını ekleyin. Ellerinde kalan son birkaç şeyden de olma korkusunun gayrimüslimlerin yakasından bir türlü düşmemesini çok iyi anlıyoruz.
Fakat başta saydığımız sebeplerden ötürü, terk edilmiş, kullanılmayan ya da kullanılamayan her binanın işgali sonuna kadar meşrudur. Vakıf binalarının işgalinin halklara ne getirip ne götüreceği ise ayrı bir stateji sorusudur. Özgür Ortak Alan İnisiyatifi, 1. Emperyalist Savaş’tan bu yana her türlü acı ve felaketi yaşamış Türkiye gayrimüslimlerinin kılına zarar gelsin istemez.
Aynı sebeplerden ötürü, ama bu sefer tersinden, böyle yerlerin ranta yenik düşmesine de seyirci kalamaz. Daha az özgür alan, daha fazla AVM ve rezidans bırakın bizi artık kimse için katlanılabilir birşey değildir.
ÖOA inisiyatifi her yerdeki antikapitalist ve özgürlükçü işgalcilerin kardeşi ve yoldaşı olarak vakıflara iyi niyet ve sakinlik hatırlatması yapmayı bir borç biliyor. Halkların çıkarına kullanıma
kapatılmış bu alanların geri-işgalleri, buraları gayrimüslimlerin de kullanımına açacaktır, yeter ki halklarda o inisiyatif ortaya çıksın.
Gayrimüslimlere: Acı anıları hatırlattıysak özür dileriz. Okul binasının içine girdiğimizde tarihinin mahremine de ister istemez girmiş bulunduk. Dağıtılmış sıralar, dolaplar, kırık bir piyano, yerlerde kitaplar.. Ön cephenin kırılmış pencereleri ve dökülmüş işlemeleri herşeyi gizleyemiyor. Şehrin orta yerinde ölüme terk edilmiş o binaya her bakışımızda bu kanlı tarihi değilse neleri düşünmeliyiz?
ÖOA İnisiyatifi – 29 Mart 2014
Dünyalılar