Bilim TeknolojiVideolar

Jacques Ellul: Teknolojinin İhaneti – 1

“Yakın dostlarımdan birisi çok çok iyi bir cerrahtır. Yer aldığı bir tartışmada, teknoloji ve ilerlemenin sorunları hakkında, bir kişi ona şöyle söylemiş: Siz bir cerrah olarak, cerrahideki teknolojik ilerleme hakkındaki her şeyi biliyor musunuz? Her zaman yaptığı gibi esprili bir cevap vermiş. “Tıp alanındaki ilerlemenin tabi ki farkındayım. Ama kendinize şu soruyu sorun: Günümüzde kalp nakilleri, karaciğer nakilleri, böbrek nakilleri yapıyoruz. Ama bu böbrekler, kalp ve akciğerler nereden geliyorlar? Sağlıklı olmaları gerekiyor. Herhangi bir hastalıktan ya da benzeri bir şeyden etkilenmemiş olmaları gerekiyor. Daha da ötesi taze olmaları gerekiyor. Aslında tek bir kaynağımız var, trafik kazaları. Bu ameliyatların artması için, trafik kazalarının artması gerekiyor. Eğer trafik kazalarını azaltırsak, bu harika ameliyatların sayısını azaltmamız gerekecek.” Tabi ki herkes şaşırmış ya da hayrete düşmüş. Bu esprili ancak gerçek bir soru.

Büyük “T” harfi ile teknoloji bir makine ya da elektrik gibi somut değildir. Teknoloji fenomen olarak makineden bağımsız hale gelmiştir. Günümüzde insanların karşısında olan yanılsamalardan birisi, teknolojinin insanları daha özgür kıldığıdır. Yeterince teknolojik donanıma sahip olursanız daha özgür olursunuz. Ne için özgür? Güzel şeyler yemek için özgür olursunuz. Bu doğru, tabi eğer paranız varsa.

Araba almak için özgür olursunuz, böylece seyahat edebilirsiniz. Dünyanın diğer yanına kadar gidebilirsiniz. Tahiti’ye gidebilirsiniz. Görüyorusunuz ya, Teknoloji özgürleştiriyor. Tüm dünyadaki bilgiye ulaşabilirsiniz, bu harikulade, olağanüstü bir şey. Yani özgür bir evren bize açık.

Bir küçük misal vereyim, arabalar ile ilgili: Tatil dönemi başlar başlamaz, 3 milyon Paris’li birbirlerinden bağımsız olarak karar veriyorlar, arabalarına binip Akdeniz’e doğru gidiyorlar. 3 milyon kişi aynı şeyi yapmaya karar veriyorlar. Ben de kendime soruyorum, eğer araba bizlere özgürlük veriyorsa, ,bu kadar insan bir saniye bile düşünmüyorlar mı, aslında yaşamlarına teknoloji tarafından bir yön veriliyor. Aslında bu insanlar birbirine bağlantılı bir kitle oluşturuyorlar.

Bizim gibi bir toplumda bir insan için tam olarak sorumlu olmak imkânsızdır. Basit bir örnek vereyim:
Elektrik üreten bir baraj var ve patlıyor. Bundan kim sorumludur? Jeologlar çalışmıştır. Araziyi etüt etmişlerdir. Mühendisler çalışmışlardır. İnşa planlarını çıkarmışlardır. İşçiler barajın yapımında çalışmışlardır. Politikacılar o barajın o noktaya kurulmasına karar vermişlerdir. Kim sorumludur? Kimse. Sorumlu kişi yoktur.

Teknoloji toplumumuzun tamamında, iş öylesine parçalanmış, küçük bölümlere ayrılmıştır ki, kimse sorumlu değildir. Ancak kimse özgür de değildir. Herkesin kendine ait belirli yapacak bir işi vardır. Yapacağı tek şey budur. Örneğin, sadece şu tüyler ürpertici mazareti bir düşünün. Bu hayatımda duyduğum en korkunç şeylerden biriydi. Bergen-Belsen toplama kampının yöneticisi olan kişiye, Auschwitz yargılamasında soruluyor, Nurmberg yargılamasında Auschwitz ve Bergen-Belsen hakkında soruluyor: Bu size korkunç gelmedi mi? Tüm bu cesetler?
Cevap veriyor: Ne yapabilirdim? Fırınlarımın kapasiteleri çok küçüktü. Tüm cesetleri işleyemiyordum. Bu bana olağanüstü zorluk çıkarıyordu. İnsanları düşünecek vaktim yoktu. Fırınlarımın teknik sorunları beni çok meşgul ediyordu. Bu sorumsuz bir insanın tam bir örneği. Teknik bir görevi ifade ediyor ve gerisi onu ilgilendirmiyor.

Geleneksel toplum olarak adlandırılan, Orta Çağ’daki batı toplumu gibi, teknoloji uyulması gereken kesin kurallarla tabiydi. Örneğin dini kurallara tabiydi. Bazı medeniyetlerde toprakta demir araçlarla çalışmak yasaktı. Çünkü toprak ana olarak görülüyordu ve onu sert araçlarla incitmeye izin verilmiyordu. Bu mecburi bir kuraldı. Benzer nedenlerle Mısırlılar hiç tekerlek kullanmazlardı. Hiksoslar tekerleği çok uzun zamandır biliyorlardı, Mısırlılar da. Ancak kullanmıyorlardı, çünkü tekerlek, dairesel güneşi temsil ediyordu. Ve ölümlüler maddi nedenlerle bunu kullanamazlardı.

Dürüst olmam gerekirse, geçmişin teknolojisinin, günümüzün teknolojisiyle kıyaslanabileceğini düşünmüyorum. Geçmişte teknoloji, belirli bir amaca ulaşmanın yoluydu. Bunun heykelle ilgili ya da tarımla ilgili ya da avlanmayla ilgili olması önemli değil. Kullanılan teknoloji oldukça kararlıydı. Aşağı yukarı hep aynıydılar ve bazen oldukça ustacaydı. Buşmanların avlanma teknikleri örneğin oldukça ustacaydı. Filleri öldürmek konusunda maharetliydiler ve teknikleri akıllıcaydı. Ama aşırılık unsuru içermiyordu, ki bu günümüzün teknolojisinin bir karakteristiği. Nesilden nesile çok çok küçük değişikliklerle aktarılan teknolojilerdi.

Biliyoruz ki, teknolojik gelişimin temelinde, Roma döneminde ve Orta Çağ’da, teknolojinin değişimi bir yüzyılı buluyordu. Tabi ki, teknolojinin belirli bir verimliliği vardı. Ancak bu kararlılıkla tamamen telafi Orta Çağ’da dini kurallar mevcuttu, kısmen Hıristiyanlık’tan, kısmen de çalışma ve benzeri şeylerle ilgili popüler inançlardan türemişlerdi. Bu kuralla donanımdan ya da araçlardan daha önemliydi. Ancak 14. ya da 15. yüzyıllarda bir anda, Batı Dünyası’ndaki insanlar her şeyi sorgulamaya başladılar. Var olan tüm kesinlikler ve kanaatler bir tarafa atıldılar. Gelenek kavramı gözden geçirilmeye başladı. Bu önemli, geçmişte toplumlar gelenekle şekilleniyorlardı. Ve aniden, örneğin Fransa’da 15. yüzyılda, tüm gelenekler bir tarafa atıldı. Bir anda artık önemsiz oldular, eski değerler ve adetler terkedildi. Aniden herkes istediğini yapmak konusunda kendini özgür hissetti. Ve aynı dönemde, bilimsel alanda, birçok hakikat keşfedildi ve var olan kesinlikleri çökertti.

Dünyanın evrenin merkezi olup olmadığına dair tartışma gibi tartışmalar da o dönemde oldu. O dönemin özelliğiydi.”

Devamını buradan izleyebilirsiniz.

Jacques Ellul

Hazırlayan: Ciran Derya

Dünyalılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu