‘ARAP BAHARI’ VE SURİYE’DE KIŞ!
7 Mayıs 2011 Dünya Düzeni programı
Halep babamın doğduğu şehir! Halam Osmanlı’nın Trablusgarp mebusu Mahmut Naci beyle evlenmişti. Beyrut kuzenimin doğum yeri. Türkiye’de birçok kişinin ailesi benimki gibi…
Güney komşumuz Irak’dan sonra şimdi Suriye yanıyor! ! Has kardeşlerimizin memleketi… Yüreğimiz daralıyor.
Tunus, Mısır, Libya’dan sonra Suriye de CIA operasyonunda yerini alıyor… Ateş sınırlarımıza dayandı ve içeri giriyor!
Türkiye, Libyalılarla İtalyanlara karşı savaşmıştı.. Şimdi NATO operasyon merkezi!
Mustafa Kemâl, Suriye’de emperyalizme karşı direniş örgütlemişti..
Şimdi Ankara, ABD istihbaratının Suriye için operasyon merkezi!
Obama yönetimi Türkiye başbakanı üzerinden Beşar Essad’a tehditlerini iletiyor, bir yandan muhalefeti fonluyor… ’Muhalif’leri Türkiye’de ağırlıyor. Suriye devletini savunanları otellerden atıyor. Türkiye bölgede Amerika’nın jandarması ve elçisi …
Türkiye müslüman komşularına karşı haçlı ordularının yanında yeralıyor!
2008 yılı baharında TRT’de, ‘Suriye’nin Rejimi’ adlı bir program yapmıştım… Suriye’nin Büyük Ortadoğu Projesi çerçevesinde 4 parçaya ayrılmasının planlandığını belgelerle anlatmıştım..
Kürdistan kukla devletinin inşası, ancak Türkiye, İran ve Suriye’den koparılacak parçalarla olasıydı.. Bunun için önce turuncu sonra kan rengi kullanılacaktı.
İşte düğmeye basıldı!
Mart başında Suriye’de kan akmıyordu…Dera’da da, Lazkiye’de de gündelik yaşam akıp gidiyordu… Nisan ayında ortalığı vahşet sardı… Mısır’da, Tunus’da, Libya’da olduğu gibi…
Kuluçka süresini tamamlayan batı güdümündeki ‘muhalif’ örgütlere işaret verilmişti…
Sokağa inilecekti… Önce sosyal paylaşım sitelerinde yaylım ateş başladı. Malum ‘Arap baharı’ facebookla başlatılmıştı..
Kurulan sitelerde Suriye yönetimine karşı sürekli yayın başlatıldı. Sosyal paylaşım ağlarında onlarca videosu var. Meraklısı Dünya Düzeni programımızdan izlesin.
Masum küçük Suriyeli bir genç kız! İkna edici bir beden diliyle kameraya konuşuyordu:
‘Ben hükümet karşıtı söylemleri yüzünden Suriye’den sürülmüş bir ailenin kızıyım. Ben Suriyeliyim ama orayı hiç görmedim. Esad ailesinin 40 yıllık diktatörlüğü nedeniyle bu durumdayım! Sizden Suriyeli muhalifleri desteklemenizi ‘öfke gününe’ katılmanızı istiyorum! Onlar adalet için kendini yakan Tunuslu aktivist Muhammed Buazzi’den ilham aldılar…
Mükemmel İngilizcesiyle Suriye’deki rejimin değişmesi için haykırıyordu…
Darbe imalatçıları, küçük kız çocuklarını da, eli kanlı tetikçileri de aynı anda kullanıyordu!
CANVAS: Otpor’un devamı
1 Mayıs 2011’de Taksim meydanındaki anıtta emniyet güçlerinin gözleri önünde Atatürk heykeline yapılan taciz, Diyarbakır’da kurulan sivil itaatsizlik çadırları, sokaklarda kılınan cuma namazları, Otporvari ya da onun devamı olan CANVAS’ın eylem kalıplarıydı.
CANVAS, (Şiddet İçermeyen Direniş ve Strateji Merkezi. 50 farklı ülkede faaliyet gösteriyor. Sivil toplum çerçevesi içinde Amerikan çıkarları için ‘aktivist’ yetiştiriyor!
Merkezi Belgrad’da..Hedef ülkelere darbe ihraç ediyor! Örgütün başında dünyanın en zengin eylemcileri var : İvan Maroviç ve Srdja Popoviç! Canvas, Mısır ve Suriye’deki isyancılara akıl hocalığı yapıyor..
Darbe ihracatında medyanın her kolu kullanılıyor… Film şirketleri, web siteleri kuruluyor. Para bol… York Zimmerman Film şirketi iyi bir örnek. Sahibi Steve York. Bir toplumda gençlerin ABD çıkarları çerçevesinde yönlendirilebilmesi için filmler bilgisayar oyunları üretiyor. Diyor ki:
‘Yaptığımız filmler, insanların baskıcı rejimlere karşı, ‘şiddet içermeyen’ faaliyetleri için eğitici bir rol oynuyor!’
York, yaptığı filmlerden, en gözde olanının, ‘Diktatörleri alaşağı etmek’ (Bringing Down A Dictator) adlı film olduğunu söylüyor. Eski Yugoslavya başkanı Miloseviç’i ‘şiddet içermeyen direnişle’ (bu ne demekse..) indiren gençlerin stratejisini örnek gösteriyor. Yani OTPOR örgütünü işaret ediyor.
OTPOR’un lideri İvan Maroviç’ti. Kendi halinde bir üniversite öğrencisiyken Amerikan istihbaratçılarının dikkatini çekmişti. Yugoslavya’yı kargaşaya sürükleyen ilk gençlik hareketlerini o örgütlemişti. Şimdi nerde mi? Maroviç, şimdi, Steve York’un gençleri ayaklandırma projelerinde ‘danışman’ olarak çalışıyor.
‘Baskı seviyesi arttıkça, direniş de artar!’ diyor. Sol gösterip sağ vuruyor… Bu öyle bir düzenek ki haksızlıklara baş kaldıran gençler bir anda kendilerini Amerikan örtülü operasyonunun içinde buluyor.
OTPOR, kalkışma hareketlerinde çeşitli ülkelere ‘yol haritası’ çizen örgüt. Önce melek yüzlü gençler, sosyal iletişim ağlarını kullanarak ‘daha fazla özgürlük, daha fazla hak’ vs istiyor.
Kısaca ‘Daha fazla demokrasi!’ talebiyle sokağa çıkılıyor.
Malum Amerikan senatosunda, ‘darbe imalatı’ projesinin adı da ‘demokrasi projesi’ydi!
Kuzey Afrika ve Ortadoğu’da ‘Arap Baharı’ olarak adlandırılan darbeler dizisinde, Demokrasi Projesi uygulayıcısı OTPOR ve CANVAS örgütlerinin parmağı vardı.
Mısır’da halkı sokağa döken, 6 Nisan Gençlik Hareketi yöneticileri Muhammed Adel ve Ahmet Maher 2008’de önce Amerika’ya, 2009’da da Belgrat’a CANVAS merkezine ‘eğitime’ gitmişlerdi..
Kuzey Afrika ve Ortadoğu ülkelerinde öncelikle lise ve üniversite öğrencileri eğitilmişti.. Onlara, halkı özellikle de gençleri nasıl ‘sivil itaatsizliğe çağırmak’ gerektiği öğretilmişti.…
Şehir meydanlarına çıkılacak, caddelerde namaz kılınacak, bayrağa sarılınacak, gösterilerden sonra meydanlar temizlenecek halka ve polise şirin görünülecekti.
Dindar kesim için farklı, hip hop gençlik içişn farklı ‘çağrılar’ hazırlanacaktı.
Suriye’de isyanın projesi çok önce çizilmişti. Önce Dera sonra Şam sokakları karışacaktı. Kalabalık öğrencilerden oluşacaktı. Sokaklar, meydanları, ‘Özgürlük! Demokrasi!’ diye haykıran genç aktivistler kaplayacaktı…
15 martta Suriye’de isyan başladı. Gençler sokaklardaydı. Taşıdıkları dövizler, attıkları sloganlarda hiçbir anti emperyaist vurgu yoktu. Ne ABD ne NATO saldırıları kınanmıyordu. Tek mesaj vardı. ‘Esad gitsin, demokrasi gelsin!’
Mısır’da Tahrir meydanı hareketine öncülük eden Vail Gonim ya da Esma Mahfuz’u hatırladınız mı? Becerikli çocuklardı!
Esma Mahfuz önce facebookdan gençleri örgütlemişti…
Gözünde yaşlarla halkı cuma namazlarına davet etmişti… Mütevazi evinde kendini videoya çekmiş sonra facebook üzerinden dağıtmıştı. Yayınlanan ateşli konuşmasında şöyle demişti: ‘Şu anda saat gece 10 30. 24 ocak 2011.. Yarın beklenen gün 25 ocak 2011.. Hepimiz yarın için çok çalıştık. En güzeli hiçbirimiz politikacı değiliz. Biz Mısır halkıyız.. 14 yaşında çocuklar bile posterler hazırladılar, cuma namazlarından sonra onları dağıttılar…’
Asma, Facebook’ta yeterli sayıya ulaşınca sokaklara çıkmıştı… Mısır’da onun gibi onlarca CANVAS’dan sivil itaatsizlik eğitimi almış aktivist vardı!
Ertesi gün Tahrir meydanındaydı. Üzerinde çarpıcı renkte giysiler vardı.. Avazı çıktığı kadar bağırarak halkı galeyana getiriyordu…Soros okullarında aldığı eğitimin hakkını veriyordu.
Canvas’ın hazırladığı ‘Akıllı protesto nasıl yapılır’ kitapçığında, protesto yürüyüşlerinin nasıl hazırlanacağı, sosyal paylaşım ağlarının nasıl kullanılacağı, gösterilerde nasıl giyinileceği, polislerle ilişki, biber gazından korunmak için neler yapılacağı konusunda bilgiler vardı…
Mahallelerde nasıl örgütlenilir, meydanlara nasıl adam toplanır anlatılmıştı.
Bu çerçevede Mısır’da Tahrir meydanına 300 bin kişi dolduruldu…
Meydan boşaldığında mübarek gitmiş yerine Pentagon’la yakından ilişkili Mısır ordusunun önde gelen isimleri oturmuştu.
İşte ABD imzalı ‘demokrasi projesi’ buydu!
‘Muhalif ol! Köşeyi dön!’
Her ülkede örgütün üst kademeleri dolar zengini oluyordu…
Bununla ilgili çarpıcı haberler Nisan 2011’de, Washington Post’da yeraldı. Gazete Amerika’nın Suriyeli muhalif gruplara milyonlarca dolar yolladığını belgelerle açıkladı …
Murdoch’a ait Fox televizyonu’da, 19 Nisan 2011’de Wiki sızıntılara dayanarak yaptığı haberde ‘Amerika’nın darbecileri fonladığını’ açıklamıştı. Haber şöyleydi:
‘Şimdi biliyoruz ki ABD, Suriye’deki muhalif gruplara gizlice maddi destek veriyor. Beyaz Saray, bir yandan Suriye yönetimiyle ilişkiler kuraraken, destek verdiği gruplar Beşar Esad’ı devirmeyi amaçlıyor. Wikileaks belgelerini yayınlayan Washington Post’a göre, George Bush döneminde bu gruplara ve muhalif televizyon kanallarına maddi destek verildi. Obama da muhalifleri desteklemeyi sürdürdü.’
Bu haber, Amerika’daki farklı çıkar gruplarının kavgasına bariz bir örnekti.. Zaten çok geçmeden Murdoch’un ipi çekilecekti. Soros 2011 şubatında düğmeye basmıştı, CNN’de, Fareed Zakaria’ya, Murdoch’un ‘kamuoyuna yanlış bilgiler yaydığından’ sözetmişti..
Ama çok geçmeden Fox tv haberi doğrulandı…
Amerikan fonlarının önemli bir kısmı Suriye’ye karşı muhalif yayın yapan medyalar oluşturulması için harcanmıştı. Mesela Londra’dan yayın yapan Barada tv büyük oranda fon almıştı.
Bu haber ortaya çıkınca Suriyeli muhalifler arasnda tartışma başlamıştı. –
Bir kısmı, ‘Muhalefete Amerikan desteğinin ‘kötü haber’ olduğunu açıkladılar. ‘Bu, Suriye muhalif hareketi için küçük düşürücü olabilirdi’…
Amerikan fonları haberi, muhalefetin masum maskesini yırtmıştı.. Kargaşanın arkasındaki yeşil dolarlar ortaya çıkınca El Cezire televizyonu bozulan imaja pansuman yapacaktı:
Ekrana çıkarttığı uzmanlar ‘Para nerden gelirse gelsin, önemli olan demokrasi, insan hakları özgürlükler değil mi!’ şablonunu tekrarladı!
İşte Ürdün’den Ortadoğu uzmanı Lamis Andoni, El Cezire’de ‘Bu insanlar baskıcı rejimlerin son bulmasını isteyen göstericiler. Özgürlük istiyorlar o kadar! İktidar ne derse desin!’ diyordu.
Bu sesler, ülkeleri saran sivil ağların sesiydi.. Hiyerarşik bir yapıda örgütlü olarak hedef ülkeleri kuşatıp felç ediyorlardı..
En üstte batılı istihbarat örgütleri, en altta ilk adımı atan, sokağı hareketlendiren OTPOR ya da CANVAS gibi aktivist örgütler vardı. ‘Şiddet içermeyen direniş’ adı altında kitleleri meydanlara dolduruyorlardı..
Hareket, öncelikle her ülkeye virüs gibi konuşlanan Amerikan üniversitelerinde örgütleniyor, sosyal paylaşım ağlarından yapılan çağrılarla sokağa yayılıyordu.
Teoman Alili yazmıştı. Mısır’da Tunus’da ve şimdi Suriye’de turuncu örgütlenme aynı biçimde yapılıyordu.. Okulların akademik kadronun içine sızmış Açık Toplumcu’lar, sivil toplum agları içindeki öğrencileri değerlendiriyor, liderlerlik özelliği olanları belirliyor, sonra onları otporvari direniş için eğitime yolluyorlardı.. Kuzey Afrika’dan da, Suriye’den de seçilmiş öğrenciler, Sırbistan’da ‘şiddet içermeyen direniş’ eğitimine tabii tutulmuşlardı. ‘Diktatörü alaşağı etmek’ gibi belgesellerden feyz alıyorlardı.. Para boldu. Amerikan senatosundan onaylanmış fonlarla besleniyorlardı. ‘Arap devrimi’nin figüranları olarak sahnede yerlerini alıyorlardı..
Arkalarında Rockefeller de, Rothschields de, Obama da, Mc Cain, de vardı! Her biri farklı muhalif grupların arkasındaydı!
Suriye’de, rejim değişikliği için sokağa dökülen gençlerle, küresel odaklar arasında arabuluculuk yapanların önde gelenleri Suriye diasporasıydı. Hemen hepsi uzun yıllardır Paris’te ya da ABD’de yaşıyorlardı. Batı’da eğitilmişlerdi. Suriye’ye karşı, batının sevdalısıydılar. Birkaç örnek ‘muhalif’ sıralayalım:
Muhalif 1: Abdülhalim Haddam
Abdülhalim Haddam 1932 doğumlu. 2005’e kadar Hafız Esad’ın yardımcısı olan Haddam, Beşar Esad döneminde Fransa’ya gidiyor ve Suriye’deki iktidarı devirmek için elinden geleni ardına koymuyor..
Tüm röportajlarında Suriye’de.ki iç karışıklıklarda kendi parmağı olduğunu ilan ediyor… 2006’da batılı gazetecilere “İktidarın devrilmesi için çalışıyorum, Suriye içindeki ve sürgündeki bazı muhalefet güçleri ile temastayım. Bir sürgün hükümeti oluşturulması için uğrqaşıyoruz.” diyor
Haddam’ın aile ilişkileri ilginç. Suudi kralı Abdullah ve 2005’de öldürülen Lübnan eski başbakanı Refik Hariri’nin bacanağı.
Mart 2011’de batılı ajanslar, Suriye’de muhaliflere para ve silah sevkiyatı örgütlediği haberini geçti.
Muhalif 2: Ali Sadreddin Beynuni.
1938 Halep’de doğdu. 17 yaşinda Müslüman Kardeşler örgütüne katıldı. Hukuk eğitimi aldı. 1977’de Müslüman Kardeşler örgütünün başkan yardımcısıydı. 1979’da Ürdün’e kaçtı. 20 yıl sonra Ürdün’den sınır dışı edildi ve 2000’de siyasi mülteci olarak İngiltere’ye yerleşti. İngiliz istihbaratıyla elele, Suriye’de ‘ılımlı’ islami bir rejim kurmak için uğraşıyor.
Muhalif 3: Rıfat Esad
Beşar Esad’ın amcası, Rifat Esad … Hafiz Esad tarafindan Fransa’ya sürgün edilmişti. Bugün öz yeğenine karşı Fransa ile birlikte Suriye’nin altını kazıyor.
Muhalif 4: Ferid Kadiri
1954 Halep doğumlu. Önce Lübnan’a sonra Washington’a göçetmiş. Finans uzmanı. 2001’de Amerika’da Suriye Reform Partisi’ni kuruyor. Hedefi Baas yönetimini yıkmak. Tabii yeterince fonla ödüllendiriliyor. Partinin Amerika’da 8 , Avrupa’da 7 irtibat bürosu bulunuyor. 2009 Nisanı’nda Güney Kıbrıs’dan yayın yapan ‘Özgür Suriye’ radyosunu açıyor.
Kendi ülkesi için İsrail televizyonuna şöyle konuşuyor:
‘İsrail’e tavsiyem, dikkatle beklemesidir. İsrail, halkına sürekli olarak yahudilerden nefret etmeyi öğütleyen bir diktatörle anlaşmaktan çok daha iyisini hakediyor. Suriye’nin nefreti ve heran atabileceği füzeleri var…’
Muhalif 5: Anas al Abdah
Adalet ve Kalkınma Hareketi’nin lideri.. Hareketin ismi, ilginçtir, kargaşaya sürüklenen tüm ülkelerde ya muhalif bir partinin ya bir hareketin adı..
Türkiye’den önce Fas’da ampul logosu kullanılarak kurulmuştu. Sonra Libya’da bu adla muhalefet oluşturuldu. Şimdi Suriye’de karşımızda Adalet ve Kalkınma Hareketi!
El Abdah 2005’den beri sık sık Türkiye’ye gelip gidiyor. Sivil toplum buluşmalarında Suriye muhalefetini temsil ediyor!
1967’de doğumlu.. Çocukken Ürdün’de, ardından Londra’da yaşıyor. Jeofizik okuyor. 10 yıl küresel bir şirkette çalışıyor ve birden Suriye muhalefetinin başına geçiyor.
26 nisan 2011 Türkiye’deki iktidar yanlısı sivil toplum örgütleri toplantısında şöyle diyor:
‘Türkiye’deki dostlarımız bize en büyük yardımı, Suriye’deki rejime bir dur diyerek yapabilirler!’
Bir de Amerikan senatosunda sık sık ağırlanan Kürt grupların liderleri var!
Muhalifler bu kadarla bitmiyor… Batıya parmak kaldıran daha pek çoğu var.
Bu isimlerden bir kısmı, 18 Mart’ta gelip, Ankara’da gizlice 5 gün geçiren, eski CIA baskanı yeni Amerikan Savunma Bakanı Leon Panetta’nın etrafına toplandı… Hareket için gerekli yol haritası çıktı…Ardından Suriye’de kan akmaya başladı…
Darbe mimarları islami, milliyetçi, solcu kesimleri hedef aldılar …Facebook, twitter ve sms çağrılarıyla önce bir öncü grubu örgütleyip sokaklara saldılar. ‘Hükümeti devirme oyunu’na başladılar… Daha önce sözetmiştik.. Bu oyunun videoları bile var. Oyunun kurgusunu yapan küresel odaklar. Peki ne istiyorlar.!
Küresel çetenin yayın organı Foreign Policy’de Tina Rosenberg açıklıyor:
Yazının başlığı: ‘Mısır Miloseviç’i deviren öğrencilerden ne öğrendi?’ Rosenberg diyorki: ‘Diktatörler hala yerlerini koruyor. O halde ne yapmalıyız? Giderek artan sayıda birçok ülkede demokratik eylemciler için bu sorunun cevabı CANVAS’’a başvurmaktır.” (Foreign Policy 16.2.2011)
CANVAS, ‘şiddet içermeyen’ (!) sivil itaatsizlik eylemleriyle CIA operasyonlarını kolaylaştıracak, Amerikan çıkarlarına uygun olmayan hükümetleri devirip yerine uygun olanları koyacak!
Mike Baker, çeşitli ülkelerde gizli operasyonlarda görev almış bir CIA ajanı.
Hangi ülkelerde kimin devrilip kimin koltuğa gececeğini belirlediklerini itiraf ediyor. Ortadoğu’da gidenlerle gelecek olanlar arasında seçim yapmanın zor olduğunu anlatıyor..
‘Ortadoğu ülkelerinde ve bazı başka yerlerde önünüzdeki seçenekler bellidir..Oralarda ‘kötü’ ya da ‘iyi ‘ arasında seçim yapma imkanı yok.. Genellikle ‘kötü ve az kötü’ ya da ‘kötü ve çok kötü’ seçenekleri var.’
Uluslar arası yalan üretimi
Sokaklar kana bulandıktan sonra ve ülke iyice karışınca, küresel basın, işine gelen tarzda haberler yapmaya başlardı. Mesela küresel operasyona karşı çıkan milyonlarca kişinin Suriye bayrağıyla yürümesi, haberlerde pek yer bulmazdı ama İngiltere’de bulunan Suriye İnsan Hakları Derneği başkanı Walid Safour hergün haberlere çıkacaktı… Bir konuşmasında,
‘Suriye’de en az 700 kişi öldürüldü. 5000 kişi tutuklandı. Bir asker kalabalıklara ateş açmayı reddettiği için idam edildi. Binlerce kişi Suriye’den kaçmaya çalışıyor’ diyordu.
Bir sonraki aşamada batılı ülkelerdeki Suriye büyükelçiliklerinin kapısında protesto gösterileri düzenlenecekti…
Ardından ‘uluslar arası camia’nın sesi yükselecekti … Birleşmiş Milletler ve Avrupalı siyasiler yakında Suriye’ye müdahale edeceklerinin sinyalini vereceklerdi… Libya’da olduğu gibi…
İngiliz parlamentosundan şöyle sesler yükselmekteydi:
‘Suriye’de hükümet, hala zaman varken ülkeye istikrar getirecek radikal reformlar yapma yolunu seçebilir. Ve bunu acilen yapmasını tavsiye ediyoruz! Ya da baskıcı rejime devam etmeyi seçer. Bu kısa vadede, hükümete güvende tutabilir. Ama bu durumda Avrupalı müttefiklerimizle birlikte gerekli önlemleri alacağımızı ve kapsamlı yaptırımlar için harekete geçeceğimizi açıklamak isterim.’
Artık ne söylense ve ne yapılsa olmazdı… ‘Uluslar arası camia’ denen küresel çete kan almaya hazırdı! Amaç petrol coğrafyasındaki ulus devletleri parçalamak kolay lokma yapmaktı. Tehditler sürecekti.
Önce hedef coğrafyada sınır çizgilerinin belirsizleşmesi için çalışmalar yürütülecekti.
Can derdine düşen insanlar sınırlar arasında kalacaktı. Ülkeler arasında gri bölgeler oluşacaktı.
Bakın Suriye’den ilk mülteci grubu, Hatay Yayladağ’da tel örgülerden geçti… Garip olan o bölgede herhangi bir güvenlik sorunu yoktu!
Suriye ile Türkiye arasında Hatay bölgesinde ‘müdahaleye’ açık bir alan belirecek!
Falcılık yapmıyoruz. Durum açık!
Yukardaki cümlelerin yeraldığı 7 mayıs Dünya Düzeni programı üzerinden 1 ay geçmişti ki, Suriye’den geldiği söylenen mülteci sayıs 10 binin üzerine çıktı. Çadır kentler yaratıldı. Ardından senaryoya uygun olarak bir Hollywood yıldızı Angelina Jolie, ‘iyi niyet elçisi’ olarak mültecileri ziyaret etti. Yanında bir kameramanla geldi, diğer basın mensupları sadece gelişini ve gidişini görüntüleyebildi. Dünya basınına arzu edilen şekilde ve içerikte ‘haberler’ servis edildi. Durum daha ağırlaşır, mülteci sayısı artarsa, batılı insani yardım dernekleri bölgeye gelebilirdi. Ardından da küresel ‘güvenli’ birimleri ya da işgal orduları teşrif ederlerdi…
Bir sonraki aşamada, Kamışlı bölgesi ve Suriye’nin doğusunda da benzer belirsiz bölgeler ortaya çıkabilirdi..…Suriye parçalanırken, Türkiye’nin güneyinde de sınırlar belirsizleşmiş olurdu.
Kısacası.. Birleşmiş Milletler ve NATO gerekli zamanda gri bölgelere müdahale edebilirdi.… Çekiç güçler yollar, tampon devletler için yer açılırdı. Ve en önemlisi enerji ve suyun akışı için yeni haritalar belirlenirdi.
Hatırlayın İsrail enerji bakanı Joseph Paritzki ne demişti:.
‘Musul-Hayfa boru hattı için Suriye işgal edilmeli’
Suriye, Ortadoğu’daki Amerikan- İsrail politikaları önünde bir engeldi ! Tıpkı İran gibi.
Batının kara listesindeydi: Irak’ın işgalinden sonra sıra ona gelmiş, hep bugün beklenmişti… ‘uluslar arası camia’ küresel medyada Suriye’ye şöyle yer vermişti:
’Suriye Irak’daki direnişçilere yardım ediyor!’
‘Teröristlerle işbirliği yapıyor.’
‘Filistin’de Hamas’ı Lübnan’da Hizbullah’ı destekliyor…’
İsrail için Strateji!
Yeni Ortadoğu Planı, İslam dünyasını yeniden kamplara ayırmaktaydı. . Geçen yüzyılın başında ulusal sınırlarla onlarca devlete bölünen ortadoğu halkları şimdi yine etnik ve mezhep farklılığı kullanılarak çok daha derin ve tehlikeli bir biçimde karşı karşıya getiriliyordu.
Ortadoğu’da şii bloka karşı sünni blok, bu yüzyıla damgasını vuracak çatışmaların içine çekiliyor.
2008’de Şam’da konuştuğum Suriye Cumhuriyet müftüsü durumu özetlemişti..
‘Planın adı Büyük Ortadoğu Projesi’dir. Yani bölgeyi bölme projesi. Bu kıymetli topraklar, Türk, Kürt, Arap,Türkmen olarak bölünmeye çalışılıyor. Amaç, bölge ülkelerini zayıflatmak, içten çökertmektir. Buna karşı güçlü ulus devletler gerekir. Yeni Ortadoğu Projesi ve küreselleşme denen akım, batıyı birleştirmekte ama bölgemizi param parça etmektedir.’
Aslında sözettiği proje eski bir projeydi..
1982’de, İsrail’in ünlü Kivunim adlı istihbarat dergisinde dış işleri görevlisi Oded Yinon ‘İsrail için strateji’ başlıklı yazısında şöyle demişti:
‘Irak üçe bölünmeli! Güneyde şii, ortada Sünni, kuzeyde bir Kürt devleti!’
‘Lübnan din ve mezheplere göre beşe bölünmeli: Katolik maruniler, müslümanlar, dürziler şiiler ve İsrail denetimindeki bölge ..’
Hap kadar Lübnan , bu durumda neredeyse mahalle mahalle bölünmüş olacaktı..
Suriye’ye gelince raporda 4 parçaydı.
‘Kuzeyde bir alevi devleti, Halep bölgesinde bir sünni devleti, Şam’da bir başka sünni devlet, İsrail sınırında bir dürzi devleti kurulmalı…’
Daha 1982’de, Suriye’nin 4’e ayrılması planlanmıştı .. Oded Yinon, ilk adımın Sünni- alevi çatışmasıyla başlayacağını da raporuna eklemişti:
‘Suriye’de sünni çoğunluğa rağmen, iktidar, alevi azınlığın elinde. Bu aykırılık ülkedeki sorunun dev boyutlarını gözler önüne sermekte.’
Suriye’nin din savaşları içine sürüklenmesi şarttı. Sünni ülkeler , Suudi Arabistan, Mısır, Ürdün, şii Suriye ve İran’a karşı bir harekata girişebilirlerdi…
Ünlü amerikalı yazar Seymour Hersh, ‘Sünni cephenin bölge finansörü Suudi Arabistan! Savaş alanı ise Lübnan!’ dememişmiydi.…
Din ayrımı körüklenirken, eş zamanlı olarak rejim muhalifleri örgütlenmiş ve milyonlarca dolarla desteklenmişlerdi.. Bu çalışmalar 2005 yılından bu yana hız kazanmıştı. Suriyeli kürt gruplar ise özel ilgi alanındaydı.
Amerikan senatosunda konuşan Suriyeli Kürt muhalifler, Trabzon, Ankara ve Antalya’yı ‘kürdistan’ sınırları içinde gösteren haritalar dağıtmışlardı, konuştukları kürsüye, tarihteki tek kürt devleti Mahabad Cumhuriyeti’nin bayrağını asmışlardı…
Gelmiş geçmiş tüm Amerikan başkanlarına medyundular,
Borçlarını, Türkiye ve İran’daki bölücü hareketlerle birleşerek ve küresel odaklara 2. İsrail’i hediye ederek ödeyeceklerdi..
Hedefte İran ve Suriye!
2004’de Suriye’nin Kamışlı bölgesinde, Cizre’nin 2 adım ötesinde, Kürtler ile Araplar arasında çıkan kanlı olaylar, bölgedeki etnik grupları cepheleştirmeye yaramıştı.
Batı, geçen yüzyılın başından beri aynı rüyayı görüyor… Petrol coğrafyasında bir Kürdistan, suriye Iran ve Türkiye ve Irak toprakları parçalanarak oluşturulacak
2007’de ABD Dışişleri bakanı Condolezza Rice’ın açıklamıştı:
‘Amerika, İran ve Suriye’ye karşı, Ortadoğu ülkelerini silahlandıracak!’
Amerika Birleşik Devletleri, 10 yıllık süre içerisinde, Mısır’a 13 milyar, İsrail’e ise 30 milyar dolar tutarında askeri yardım yaptı…
Hedefte İran ve Suriye vardı.. Diş geçiremediği iki ülke topun ağzındaydı!
Rice o dönemde şu açıklamayı da yaptı…
‘El kaide ve Hizbullah terörüne ve İran ve Suriye’nin bölgedeki ’olumsuz etkilerine’ karşı ılımlı güçleri destekleyeceğiz!’
Destekliyorlar olanca güçleriyle.. 33 yıl önce Suriye’de temsilcilik açan Avrupa Birliği organları bir yanda, Amerika ve İsrail öbür tarafta, zayıf halka olarak gördükleri Suriye’yi hırpalıyorlar.. Suriye onlar için İran’ı paramparça etmenin ilk adımı…
Eğer Suriye, batıdan gelen isteklere direnç gösterirse başına gelecekler sıralanıyor.. Daha 2005’de Washington Post, Suriye batıdan yana adım atmazsa, uluslar arası camianın neler yapması gerektiğini sıralıyor:
‘Fransa ve Amerika arasında kurulacak olan etkili bir ittifak, Şam yönetimine benzersiz bir baskı uygulayabilir!
Avrupa birliği ekonomik anlaşması dondurulabilir ve Birleşmiş Milletler yaptırımları çerçevesinde baskılar arttırılabilir’.
Suriye’yi ‘bölüp yutmak’
Tüm bunların özeti şudur: Suriye, küresel güce ve onun Ortadoğu politikalarına boyun eğerse hayat hakkı olacaktır. Yoksa ambargo, yaptırımlar, bölünmeyle yüz yüze kalacaktır.
2005’den beri yükselen koro Suriye’ye farklı bir adım attıramamıştır. Tam tersine Suriye İran, Çin ve Rusya’yla batıya karşı ittifaklar yapmıştır..
Türkiye, Suriye ile batıyı ve İsrail’i diken diken eden Fırat nehri üzerine baraj projesinden çeşitli enerji anlaşmalarına kadar görüşmelere girişmiştir. Bölgede ticaret gelişmeye başlamış, işbirlikleri artmıştır..
İşte bu nedenle Suriye’nin suyu kaynamıştır…
Alman Die Welt gazetesi gelinen durumu özetlemiştir…
‘Suriye’deki kaos Türkiye’nin mülteci kriziyle sarsılmasına yolaçacaktır. Bundan daha önemlisi Suriye’de bir rejim değişikliği PKK’nın gücünü arttıracak, Kürt otonom bölgesinin kurulmasını sağlayacaktır..’
‘Uluslar arası camia’ petrol coğrafyasında bir serbest bölge istiyor: Kürdistan’ın kurulabilmesi için Türkiye Irak, Suriye ve İran’ın parçalanması gerekiyor..
Kuzey Afrika ve Ortadoğu’da demokrasi kisveli darbeler bu amaçla yapılıyor.
Emperyalizm işine gelen ülkelerde diktatör deviriyor. İşte Mısır, Tunus, Libya şimdi Suriye……
İşine gelmeyen ülkelerde sokaklardaki göstericileri özel ordularla katlediyor: işte Yemen, işte Bahreyn!
İşte Hillary Clinton’ın sözettiği ‘kusursuz fırtına’ budur!
Suriye ve Türkiye: Akraba iki ülke!
Ortadoğu’da ‘Arap baharı’ adı altında sahnelenen darbe imalatının son halkası olmayacak Suriye… Bu azgın dalga artık sınırlarımızda…
Batının 4 ülkeden kopararak kurmak istediği kukla bir devlet Suriye’deki iç savaş senaryosuyla kolaylaşacaktır.
Bir yanda Ankara’da Suriyeli muhalifleri etrafına toplayan yeni ABD Savunma bakanı Panetta, diğer tarafta İran’ı avucunun içi gibi bilen Robert Gates ve David Petraeus Büyük Ortadoğu’yu çizmek için çalışmaktadırlar. Özel ordular, silahlandırılan sivil güçler, Suriye ordusundan yandaşlar ve batıdan beslenen gençlik örgütleri, önümüzdeki günlerde Esad’a ağır bir darbe indirmek için hazır ve nazırlar…Mustafa Kemal Atatürk, Suriye’yle bir konfederasyon düşlemişti… Şimdi gelinen noktada Türkiye, Amerika’nın Ortadoğu kuryesi…
Suriye ve Türkiye, bu iki halk bin yıllık bir tarihin çocukları. Bir zamanlar aynı bayrağı paylaşmış bu iki ülke, emperyal darbelerle birbirinden koparıldı… Şimdi ikinci dalgaya göğüs germe zamanı! Türk halkı Suriye’ye sadece komşulukla değil akrabalık bağıyla da bağlı!
Bu hassas dönemde biz, Bin Ladin öldümü ölmedi mi, İngiliz hanedanı nasıl evlendi, Hürrem yeni bir şehzadeye gebe mi, çılgın kanal projesi cebimizi etkiler mi diye oyalanırken, sırtımızı dayayacağımız tüm dostlarımız ağır yaralı…
Bölge parçalanırken zalimin yanında yeralanlar birgün sıranın kendilerine de geleceğini bilmeli!
Banu AVAR’ın “KAÇIN, Demokrasi Geliyor” adlı kitabından..
Derleyen : Leyla Çal
www.dunyalilar.org