Sokak dediğin kadın için korkunun adresi çoğu zaman. Yaşıtın erkek çocuklar sokakta çocukluklarını meşk etmeye devam ederlerken tüllü pencerelerin arkasından uslu bir geleceği nakşetmen beklenir senden.
Akşamın sökün ettiği saatler nereden geleceği belli olmayan tehlikenin bacaklarına dolanmaya başladığı saatler olduğundan, nefes nefese eve yetişmen, yetiştiğin evde de “o saate kadar nerede olduğunun” hesabını vermen, “makul” gündüz saatlerini 5 geçe başına bir şey geldiyse de olan biten her türlü kötülükten sorumlu olman beklenir. Ne işin vardır, ne yapıyorsundur, kötülüğü çekmemek için edebinle yürüdür, aman dikkatli oldur…
Sokak en çok kadınlara kapalıdır, sokağın “mücadele etmek” için ne anlama geldiğini de bu yüzden en iyi kadınlar bilir.
Tam da bu nedenle Gezi Parkı direnişinin ilk gününden itibaren varlardı. Hoyratlığın ve korku duvarlarının en çok kendilerini köşeye sıkıştırdığını bildiklerinden…
Kentsel rantın dönüştürdüğü yaşam alanları en çok onları nefessiz bıraktığından, sürülen yoksul hayatların en zorlu yanları onların omuzlarındaki ağırlıklara eklendiğinden…
Kürtaj yasağıyla, çocuk doğurma ve ev kölesi olma dayatmalarıyla, kadınlığa dair bin bir çeşit aşağılamayla kadınların nasıl yaşayacağına karar verenlerin, bu politikalarla daha sonra tüm bir halk için dayatacaklarının yolunu açtığını en çok kadınlar fark ettiğinden…
Güvensiz yaşamlar karşısında “geceleri de sokakları da istiyoruz” diyen kadınların talebine “buyurun AVM ışıklandırmasına” cevabı verenlere bir çift sözleri vardı. Bunu sokakta hiçbir şeyden çekinmeden varlıklarını ortaya koyarak söylediler. Söylemeye de devam ediyorlar.
“Ben bilirim-ben karar veririmciliğe” karşı her kesimin işin bir ucundan tutarak kolektif bir yaşam alanı oluşturma çabasında yaşanan bazı şeylere dair de sözleri var. Kulak verin.
Öfkenin adresini doğru belirleyelim, kadınlara yönelen küfürler, tacizler ve tepkiler o karşı çıktığınız hoyratlığın baş tacı ettiği ataerkinin yansımaları, öfkenizi cinsiyetçi küfürlerle dile getirdiğinizde karşı çıktıklarımız konusunda samimiyet sorununun ötesinde sorunlar açığa çıkıyor.
Sağda solda başörtülü kadınlara dönük saldırgan tutumlar olduğu haberleri geliyor. Unutmayın ki bu asla haklı ve anlaşılır bir mücadelenin parçası olamaz. Birçoğumuz, direnişin sürdüğü sokaklarda kendimizi normalden daha güvende hissediyoruz, bu güveni korumamız gerekiyor.
Varlığımız “güzel fotoğraf kareleri” oluşturmaktan öte anlamlar taşıyor. Buradayız çünkü birlikte oluşturduğumuz taleplerimizle beraber kadınlara reva görülenlerle ilgili de dertlerimiz var. Bu dertleri de ortaklaştıralım.
Ortadoğu Kadın Konferansı’nda sokağa çıkarak tarihi değiştiren kadınlar, direniş kendini daha sıkı ördükçe iktidarın ve kolluk güçlerinin direnişi kırmak için önce kadınlara saldırdığını, kadınları eve geri gönderme çabalarında “sükuneti tesis etme gücü” bulduklarını anlattılar. Ve kolluğun en önemli silahlarından birinin kadınlara yönelik şiddet, taciz ve tecavüz olduğunu… Direnişin içinde olan kadınların geçmişte yaşadıkları şiddete ek olarak bir de “ne işin var orada” şiddetine maruz kaldığını… Ama hala sokakta olan binlerce kadın olduğunu söylediler.
Ne ekersek onu biçeceğimiz bu günlerde dayanışma, “yapabiliriz” inancı, haklılığın gücünün yarattığı moral tohumları var elimizde, ne güzel! Ektiklerimiz kadınları da gözettiğinde, kadınlar 10 günü aşkındır sokakta direnirken, evlerinde “bildik nedenlerle” babaları, kocaları, kardeşleri tarafından öldürülen 6 kadının ölümlerinin sıradan olmayacağı günler yaşayacağız. Bu umutla da sokaktayız…
Sevda Karaca
www.dunyalilar.org