Dünyanın efendileri için milyonlarca insanın ölmesi sadece istatistiksel bir veriden ibaret.
Burjuva iktidarlar, sömürülerini arttırmak, karları için daha fazlasını katmak amacıyla savaşlardan, iç çatışmalardan medet ummaktadırlar. Böylece ayakta kalmayı düşlemektedirler. Dünyanın dört bir yanındaki bu saldırganlık hali, kadınların şiddete maruz kalmalarına, cinsel meta olarak kullanılmalarına, mülteci konumuna düşürülmelerine, tecavüze uğramalarına, yoksulluk ve sefalet içine itilmelerine sebep olmaktadır. Ya da burjuvazi ile işçi sınıfı arasındaki sınıflar savaşında kadınlar üzerinden zaten süren bu politikalar savaş ve iç savaş döneminde daha da artmaktadır.
Savaşın kadın üzerindeki yıkımını ve saldırganlığını gözler önüne seren en taze örnek ise Suriye’de yaşananlar. Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’a bağlı birlikler ayaklanan kitlelere saldırırken bu saldırıdan en çok nasibini alan yine kadınlar oldu. İster savaş ülkesinde olsun ister bu durumdan dolayı mülteci konumuna düştüğünde kadının, erkek egemen iktidar karşındaki güçsüz ve muhtaç durumu onun her türlü ezilmesi, sömürülmesi anlamına geliyor.
İşçi sınfını kadın ve erkek olarak ikiye bölen kapitalizm, her geçen gün bu ayrımlarını derinleştiriyor. Son dönemde yaşanan kadın cinayetlerine her gün bir yenisi ekleniyor. Başta da söylediğimiz gibi kadının şiddete maruz kalması sadece savaşta değil yaşamın her alanında kendini tüm acımasızlığıyla dayatıyor.
Devletin açıkladığı rakamlar kadına yönelik şiddetin boyutunu göstermekte. 2010 yılında toplam 1550 kadın, erkek olan yakınları tarafından namus, boşanma, kadının kendi yaşamını ekonomik olarak finanse etme çabasına karşı çıkılması vb. nedenlerle öldürüldü. Bu rakam ise 2011 yılının ilk altı ayında neredeyse bir önceki yılda öldürülen kadın sayısına ulaştı. Devletten koruma talep eden kadınlar, “kadının yeri kocasının yanıdır” zihniyetiyle karakol tarafından tekrar eşlerinin yanına gönderilmekte. Ve yine aynı kadınlar eşleri tarafından öldürülmektedirler. Kapitalist iş bölümü kadını eve mahkum ederek kadın emeğini yok saymaktadır. İşçi sınıfı içinde yaratılan bu ayrım, kadın ve erkek emeğini birbirine kırdıran ve bunun üzerinden kar elde etmeyi uman kapitalizmin vahşetidir sadece. Kadın cinayetlerinin artması erkeğin “psikolojik sorunlarıyla” açıklanamaz. Bunun tek açıklaması, kapitalist iş bölümünün yarattığı erkeğin kadın üzerindeki otoritesidir. Bu otoritenin dışına çıkma eğilimi ise kadın üzerinde her çeşit şiddeti ortaya çıkarmakta ve şiddet karşısında devletin aldığı tutum ise yapılanları meşru kılmaktadır.
Kadının yaşadığı bu şiddeti aşmasının sadece bir yolu var. Bu da kapitalist iş bölümünün yarattığı bu ayrıma karşı kadını ve erkeği ile, bütün olarak bir sınıf mücadelesi vermekten geçiyor. Bu belki de kulağa bir “slogan” gibi gelse de kadının emeğini erkeğinkinin karşısında ucuz emek olması, onları yan yana olmaya mecbur kılmaktadır. Bu yüzdendir ki; daha fazla kar elde etmek isteyen burjuvazi her zaman kadın emeğini bir yedek ve ucuz işgücü olarak kullanmaya devam edecektir. Bunun karşısında işçilerin yapabilceği tek şey erkek ve kadının birlikte buna karşı kafa yorması, birbirlerini yok etmesi değil, yanyana olmasıdır.
Kaynak : http://tr.internationalism.org
www.dunyalilar.org