KAYYIM VE KADIN
“Görmüyorsunuz, bilmiyorsunuz! Çünkü görülmemiz istenmiyor, bir yokluğun içinde kaybolmamız isteniyor!”
Genç bir kadındı bu sözleri söyleyen. Dal gibiydi. Sesi hırçın değildi, bağırmıyordu. Sözler kabarmış bir nehir gibi akıyordu ağzından. Konuşurken sesinin titremesine engel olamıyordu. Engel olamadığı bir şey de gözyaşlarıydı. İstemsizce akıyordu gözlerinden. Ama o gözyaşlarına aldırmadan konuşmasını sürdürdü: “Remziye Bor 7 aylık hamileydi. Yüksekova’dan yeni gelmişti. Tek başına olduğu bir anda evinde taradılar. Hamile olduğunu göre göre… 2 ay sonra yaşamını yitirdi. Bebeği şimdi annesiz…” Ve devam ediyor gözleri salondakileri tarayarak: “Biliyor musunuz, duydunuz mu, haberiniz var mı?”
Sözler buraya gelene kadar şuralardan geçmişti: “Biz erkek egemenliğine, bölgemizdeki aşiretlerin baskısına direnerek bugünlere geldik. 5 ayda bin 300 kadınla şiddet eğitimi yaptık. Sığınma evimiz var. Ancak OHAL’den sonra Kürt kadınlarına yönelik cinsel şiddet ve baskıdan dolayı kadınlara ulaşmamız zorlaşıyor. Polis bize iş yapamazsın demiyor şu anda. Ama her gün 4 ayrı mahallede bomba patlıyor. Ankara, İstanbul, İzmir’de bomba patlasa anında haber ama Kürt illerindeki bombaları kimse duymuyor. Biz hem erkek devletle, hem toplumdaki erkeklerle mücadele ederken, bir de kayyım geldi”.
Evet, bu yazıdaki meramım: 15 Temmuz darbe girişiminin ardından getirilen OHAL uygulamaları kapsamında Kürt illerinde kayyım atanan belediyelerdeki kadın çalışmaları ve deneyimleri. Konunun gündem yapıldığı yer ise 19 yıldan bu yana düzenlenen Kadın Sığınakları ve Danışma/Dayanışma Merkezleri Kurultayı. Bu yıl Adana’da toplanan kurultayda “Kadına Karşı Şiddetle Mücadelede Yerel Yönetim Yaklaşımları, Kadın Örgütleri ile İşbirliği İmkânları”, Türkiye’nin dört bir yanından 350 kadının katılımıyla görüşüldü.
Yaşadıklarını yazgı kabul etmeyip, erkek egemen sistemle mücadele alanlarını yıllardır artırarak sürdüren kadınlar, yerel yönetimlerle ilişkileri kadar 15 Temmuz darbe girişiminin ardından gelen OHAL’de yaşadıklarını da ilk ağızdan aktardılar.
Kadın Yazarlar Derneği’ni temsilen ilk kez katıldığım kurultayda, tercihimi “Yerel Yönetimlerde Kadına Karşı Şiddetle Mücadelede İmkânlar, Zorluklar, Öneriler” atölyesinden yana kullandım. Atölyenin alt başlıklarından birisi “Kayyım atanan belediyelerde kadın çalışması yürütenlerin deneyimleri” idi ve yaygın medyada yer bulmayan, ancak kendi çabalarımız ve sanal medya üzerinden haber alabildiğimiz Kürt illerindeki uygulamaları ilk ağızdan dinlemek, şu günlerde edinebileceğim en iyi deneyim olacaktı. Burada aktaracaklarım bu atölye çalışmasının izlenimleri.
Yurdun birçok yerinde örnekleri çoğunlukla kâğıt üzerinde kalan veya direk belediye başkanlarına bağlı olarak çalışmalarını eğitim verme, salon tahsis etme şeklinde sürdüren kadın birimleri, Kürt illerindeki belediyelerin hepsinde kadın politikaları müdürlüğü adı altında çalışıyordu, çalışıyordu diyorum çünkü 11 Eylül 2016 itibariyle yirmi dördüne kayyım atandı. (Bu rakam 34’e yükseldi son kayyım atamalarıyla. Toplantının yapıldığı tarihteki sayı 24 idi).
Batıdaki birçok ilde mikrofonu uzatıp “kayyım nedir?” sorusunu yönelttiğimizde alacağımız yanıtla, Kürt illerindeki kadınların soruya vereceği yanıt aynı değil. Çünkü hukuki bir terim olarak “Belli bir malın belli bir süre yönetilmesi ya da belli bir işin yapılması için resmi makamlarca yetkili olarak görevlendirilmiş kimse” olsa da kayyım, söz konusu Kürt illerindeki belediyeler olunca yaptığı ilk iş kadınla ilgili ne varsa kapatmak, yok saymak, çalıştırmamak için elinden geleni ardına koymamak olarak kendini gösteriyor.
Örneğin, Silvan Belediyesi’nde göreve başlayan kayyım ilk iş olarak; kadın meclisini, şiddet gören yüz kadının ekonomik olarak bağımsızlığını kazandığı atölyeleri, kadınların işlettiği kafeteryayı kapattı, 25 kadını işten çıkardı ve şiddet gören kadınların dosyalarına el koydu. Yani kadınların mahremiyeti kalmadı. Silvan gibi feodal yapıların çok güçlü olduğu bir yerde şiddet gördüğünü kadın çalışanlara aktaran ve bu bilgilerin gizli kalacağına (can güvenliği için) inanan kadınların tüm bilgileri şimdi kayyımun elinde. Tabii can güvenlikleri de.
Van Erciş Belediyesi’nde de kayyım ilk iş olarak kadın politikaları müdürlüğünü, ardından da kreşi kapattı. Evet yanlış okumadınız kreşi! Van İpekyolu Belediyesi’nde kadın sığınağı, kreş kapatılmadı ama kadın çalışmaları yapan tüm birimler bütçeleri kesilerek iş yapamaz hale getirildi. Van Özalp’te kadın çalışması yapan el emeği atölyeleri hemen kayyımın ilk günü kapatıldı.
Urfa Halfeti Belediyesi’ne kayyım atanmadı ama tüm faaliyetlerine kaymakamlık onayı şartı getirildi. Tüm bütçeler tekrar ele alındı. Kadın Politikaları Müdürlüğü bütçesi de geçti. Ancak ardından tüm banka hesaplarına el konuldu. En ufak bir iş için 150 kilometre yol gitmesi gerekiyor Halfetili kadınların. Çünkü daha yakındaki kaymakamlara ulaşamıyorlar, izinli. Kadın Merkezi kapatılmadı ama günde üç kez jandarma ve polis baskınına uğruyor. Dolayısıyla kadınlar merkeze gelmeye korkuyor.
Batman’daki kadın merkezini kapatmaya gidiyor kayyım, atanır atanmaz. Ancak Batmanlı kadınlar merkezin etrafını sarmış, direnç karşısında kayyım “Ne demek kapatmak, ben ziyarete gelmiştim” diyor ve ayrılıyor. Belediyeye döner dönmez de ilk işi Kadın Politikaları Müdürlüğü’nü kapatıyor. Sonuç kadın merkezi de kapanmış oluyor.
Van Kadın Derneği LGBTİ aktivistleri ile düzenlemek istediği panel nedeniyle hedef haline geldi. Valilik izni olduğu halde sanal medyadan örgütlenen nefret saçanlar, panelin yapılmaması için her yolu denediler. Polis de izinli olduğu halde panelin yapılmaması için baskı uyguladı. Sonuç; dernek üyeleri ve aktivistler plan değişikliği yaparak bir araya gelebildiler.
Özetle, kayyım atanan belediyelerin tümünde kadın çalışmaları durdu. Kadınlar niye direnç göstermediler diyecekseniz eğer -ki kurultayda da bu soru yöneltildi- verilen, vereceğim tek yanıt; “Öldürülüyoruz!” olacak. “Öldürülüyoruz ve bizden başka kimse duymuyor!”
Oysa kayyımı yaşayan kadınların dediği gibi “Batıda henüz belediyelere kayyım atanmamış olabilir, ama bu atanmayacak anlamına gelmez”. Hem kadınlar kayyıma yabancı da değil. Kayyım baba, ağabey, koca, amca, kayınpeder, anne, nine olarak zaten hayatımızda. Akademisyenlerin ve öğretmenlerin görevlerinden alınmasıyla geleceğimizi gasp ediyor kayyım. Gazeteleri kapatıp, gazetecileri tutuklayarak haber alma özgürlüğümüzü, yazarları hapse göndererek hayallerimizi ipotek altına alıyor kayyım.
Yazının başına dönersek; Görmek için çaba harcayalım, görelim. Duymak için kulaklarımızı açarak, duyalım. Ve gidebilirsek eğer, kayyım atanan belediyelerdeki kadınların “Gelin, neler yaşadığımızı yerinde görün!” çağrısına uyarak, gidelim. Dokunalım ve kadın dayanışmasının gücünü gösterelim.
Sevgi Çifter
Dünyalılar (www.dunyalilar.org)