Güncel

Kazım Koyuncu’ya Mektup…

Saçlarının ne kadar beyazlayacağını, hayatın seni nasıl demleyeceğini, şarkılarını, sözlerini ne renklere boyayacağını hiç bir zaman bilemeyeceğiz. Gidiverdin vakitsiz..

Biz işte öyle… Devam… Hala yaşamın bir yerlerinden tutunmaya çalışıyoruz. Alan olmadı mı vermek kolay değil bu nefesi. Direnmek faydasız, dersini alıp ezber etmeden bırakmıyor hayat. Eh! Benim de payıma az düşmedi; çarpa çarpa, hayatın sistemini anlamaya çalışıyorum hala… Eskisinden daha çok ihtiyacım var anlamaya zira… 40’lar biraz böyle; sen bilmezsin.

Bu dünya cennet mi cehennem mi bilemedim. Garip bir matematik var burada. Babaların günahlarını çocukları ödüyor ve babaların günahları bitmek bilmiyor. Ödeyecek çok bedelimiz var gibi… Bir taraftan da, ne kadar acı çekersen o kadar büyüyorsun, öğreniyorsun. Her acı, içinde bir bilgiyi de saklıyor. Garip bir paradoks; ancak, hayatın derinliklerini keskin bir farkındalıkla gören ve kafasını çeviremeyen biri olarak geldiysen buraya, geçmiş olsun. Evet burası bir cehennem… Kalbinden gören insanlar için kaçınılmaz bir gerçek bu. Ama ne kadar zor böyle yaşamak. Sen bir ağacın, hayvanın, çocuğun, kadının ya da bir halkın acısını görürdün mesela. Kim bilir nasıl da acı çektin yaşadığın kısacık süre boyunca. Aslında ne kadar da güçlüydün. Varlığınla Karadeniz’in sarp dağları gibiydin -inatla direnişin, devrimciliğin bundandı- kalbinse hemen yağıveren bulutlarıydı o heybetli dağların…

Çaresizliğin katlanılmazlığını şarkı söyleyerek unuturdun. Sahneden başka hiç bir yere ait hissetmezdin kendini… Belki de sadece sahnedeyken affedebilirdin o acı veren ya da acı çeken insanları. Hepsi bir arada olabiliyorlar çünkü.Aynı evde, aynı sofrada, aynı şehirde aynı ülkede, aynı konserde… Onları da iyileştiriyordun, çünkü hepsi bu lanet ettiğin sistemde birer kurbandı belki de…

Ah! Kazım’cığım… Gittin işte… Arkanı da dönmedin, şikayet de etmedin. Sen o yaşta kaldın. Ben her sene senden bir yaş daha uzaklaşacağım. Her sene anlatacaklarım daha da birikecek. Zaman burada bizi daha da değiştirip dönüştürecek belki…Belki kendine hapsedecek.

Ne garip, burada zaman diye bir şey var değil mi? Fark ettim de; sen buradayken de zamansızmışsın canım kardeşim. Bizse…

Biz işte öyle… Devam… Hala yaşamın bir yerlerinden tutunmaya çalışıyoruz. Dedim ya, alan olmadı mı vermek kolay değil bu nefesi…Bu beden hapishanesinden azat olduğumuzda, bir zaman, bir biçim buluşsak keşke.Sevgi bağı beden tanımaz,canım kardeşim. Hasretle…

Şevval Sam

Dünyalılar 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu