Kadınlar öfkeliler ve şiddete, cinayetlere, tacize, ötelenmeye karşı sürekli savunma halindeler. Çünkü iş hayatındaki haksız rekabet erkekleri bir düşman olarak görmelerine neden oldu. Gelişme gösteremeyen danaların başka otlaklara sürülme vaktinin geldiğine inanan kadınlar, Amazon ruhunu yeniden keşfetti. Kadınların ise dramatik olmanın dışında farklılaştığını görmemek için dünyadan kopuk yaşamamız gerekmektedir.
Milenyum çağı kadınının yirminci yüz yıl kadınından çok daha mutsuz, tatminsiz ve yalnız olduğunu iddia etmek, ancak biz erkek Danaların çürümüş görüşü olabilir. Peki, kendi ayakları üstünde durmayı başardığına inanan, güçlü ve sonunda hiçbir şeye ihtiyacı kalmamış kadınların neden hala mutsuz olduğuna inanıyoruz? Erkek Tanrıların hizmetinde bu ideolojiyi gönüllü olarak yayan Dana misyonerleri miyiz? Tanrıçaları bir kez daha yenebilecek miyiz? Günümüz kadını, iktidarları adına bir savaşım vermeye başlamıştır ve erkek egemen bir zihniyet bu savaş karşısında ne kadar direnebilecektir?
Kadınların erkeklerden çok daha iyi eğitim görmesi ve toplumdaki iş gücünün büyük bir kısmını elde etmiş olmasının, ‘kadınla erkeğin arasındaki dansı’ bozduğuna inanan biz “Danalar” kadın devriminden bu yana, hiçbir değişim/ dönüşüm göstermediğimizi görmemekte ısrar ettik. Kadınlar öfkeliler ve şiddete, cinayetlere, tacize, ötelenmeye karşı sürekli savunma halindeler. Çünkü iş hayatındaki haksız rekabet erkekleri bir düşman olarak görmelerine neden oldu. Gelişme gösteremeyen danaların başka otlaklara sürülme vaktinin geldiğine inanan kadınlar, Amazon ruhunu yeniden keşfetti. Kadınların ise dramatik olmanın dışında farklılaştığını görmemek için dünyadan kopuk yaşamamız gerekmektedir.
Tanrıça’ya değil de, Tanrı’ya inanıldığından beridir kadın, erkeğe içten içe kızgındır. En azından Amazon kadınları öyleydiler. Yunan Tanrısı Zeus’un erkek olduğunu duyduklarında kabiledeki bütün erkekleri öldürdüler ve cinsel organlarını kesip, kendi Tanrıçalarına sundular. Neslin devam etmesi için bazı erkekleri de kendilerine damızlık olarak ayırdılar. Damızlık erkekler beklenilenin aksine kuvvetli, yakışıklı olanlardan değil; sıska ve baş kaldıramayacak naiflikte olanlardan seçildi. Amazon uygarlığı, kadınların egemenliğine dayanıyordu. Erkekleri öldürmekteki amaç, onların kavgacı, vahşi, sorumsuz ve uyumsuz olmalarıydı. Çözümleri ise onlarsız bir dünya oldu. Çünkü; zannedildiğinin aksine kadın, ağır yük taşıyabilir, avlanabilir, gerektiğinde kabilesini/ ülkesini koruyabilir, çocuklarını büyütebilir ve hatta toplum düzenini sağlayabilirdi. Amazonlardan sonra ne oldu peki? Dünyanın geri kalanında erkekler, kadınlara eziyet etmeye devam ettiler. Onları “zina” yaptılar diye toprağa gömüp taşladılar, kırbaçladılar, fahişe yapıp sattılar, zorla anne sıfatı içine sokup, kutsal görevler yüklediler!
“Feminizm aslında kadına değil erkeğe yaradı. Bağımsız ve güçlü kadın ortaya çıktı çıkalı ilk merhabadan sonra sekse rahatlıkla ulaşabiliyorlar” söylemi kötü bir kent efsanesidir. Bu efsanenin güttüğü tek amaç var; güçlü ve özgür kadının zayıf düşürülmesi, teslim olmasıdır. Özgür kadının, özgür seks yapmasının arkasında, değişmez Amazon ruhu yatmaktadır. Bu ruha göre biz Danalar, kendimizin çirkin, sıska ve başkaldıramayacak bir naiflikte görmeme körlüğünü yaşadığımızı inkar ediyoruz. Kaybedenin kadın olduğu, genel geçer ilişkilerin yozluğunun sonlandırılması ve mutlu olabilmek için ortaya sürülen erkek- kadının kendi özlerine dönmesi çözümü; aslında Tanrıça’nın tahtına göz dikilmesinden başka bir şey değildir.
Modernite kaosunun kökeninde toplumsal cinsiyet görevlerinin dayatılması vardır. Eşitsizlik, ayrımcılık yerleşik düzen kültürünün ortaya çıkması ile başlar ve evcilleştirme/ uygarlık gibi kabul gören bir sonuç halini alır. Modern çağın kadınları daha erkeksi hale getirdiği, fakat zamanı ıskalayan erkeklerin de bir yandan eşlerinin çalışmasını talep ederken, bir yandan da kadının kadın gibi olması beklentisi içine girdiği çelişkisi; cinsiyetçi ayrımı su yüzüne çıkartmakta ve bilinen rol modellerini zorlamaktadır.
Bu rollere baktığımızda; “Erkek gücünü koruyan/ savaşım veren sistem; var olmayı, efendi olma üstünlüğünü felsefi olarak erkek cinsiyeti üzerinden kurgular. Sorgulanmaması için katı yasalar düzenler. Kadına karşı yapılan tüm şiddeti olağanlaştırır. Kadın ötekidir, aşağıdadır ve yükselmesine asla izin verilmez, mutlak itaat etmelidir; erkek sahip olur, kullanır, sorgular, faydalanır, kontrol eder. Erkek erkektir, gerisi onun uygun gördüğü şekilde kullanacağı metalaşan kadınlardır” baskın anlayışını göreceğiz.
Çağımız modern kadınının iyi bir ilişkiden önce kariyer ve maddi güç istemesi, hedonizm tuzaklarına düşüp ilişkileri çabuk tüketmesini doğurmaktadır. Kadının kendi kendine yetmesine rağmen evlilik isteğinin yükselmesi ise, cinsiyet rollerindeki değişimin kadında doğurduğu kaygı ve korkuya bağlı görünse de bir süre sonra bu korku, kadın tarafından yenilmektedir. Dünya uygarlıklarını oluşturan sistem/ küreselleşmenin dışında toplumsal cinsiyetin hiyerarşisinin daha fazla modernize edilmesi güçtür ve günümüz kadını tarafından bu süreç zorlanmaktadır. Bu yargıya nasıl vardığımızın delili; radikal bir kadın hareketi olmadan, her yerde korkunç/ ölümcül hilelerimiz ile sakatlanmaya mahkum olduğumuz gerçekliğidir. Radikal bir toplumsal cinsiyetsizliğin bütünlüğü, kurtuluşumuz için biz uygarlığın son insanlarına kılavuzluk edebilir belki!
Bayram Sarı