Başbakan siyasi mesaj verme platformuna dönüştürdüğü iftar yemeklerinden birinde diyor ki: “Geçenlerde ben, faiz lobisi derken boşuna demedim bunları. Bir şeyler bildiğim için bunları söylüyorum. Zira faiz dışı gelirle abad olan bir lobi var. Kredi kartları falan filan diyorsunuz ya, ya bunları almayın be!”
Toplumun çok önemli bir kesiminin yarasına parmak basan bu sözlerini söyleyenden azat ederseniz gerçekten anlamlıdır. Ama bunu söyleyen, 10 yıldır kapitalizmin önüne koyduğu görevleri sadakatle yerine getirmiş bir Başbakandır. Onun sadakatle uyguladığı politikalar sayesinde kapitalizmin Türkiye’de yarattığı tahribat cumhuriyetin ondan önceki 80 yılından kat be kat fazladır.
Erdoğan’ın başbakanlığı döneminde kapitalizmin toplumda yarattığı tahribatta “kullanmayın” diye öğütlediği kredi kartlarının önemli rolü vardır. Kredi kartı, cepte para olmadan tüketim yapmayı sağlayan ve kapitalizmin özellikle son 40 yılda geçerli olan neoliberal politikaların uygulanabilirliğini sağlayan “büyük bir buluş”tur. Zira sermaye dışındaki tüm toplum kesimlerini ama özellikle de emekçileri yoksullaştıran neoliberal dönemde kredi kartları tüketimin devamını sağlamış ve kapitalizmi 1929’dakine benzer bir talep krizinden kurtarmıştır. Öte yandan kredi kartları sayesinde borçlandırılan ve faiz sarmalı içerisine sokulan emekçiler, işsiz ve gelirsiz kalma riskini göze alamadıkları için işverenlere ve sisteme karşı daha itaatkar hale getirilmiştir.
Erdoğan’ın başbakanlığı döneminde de yurttaşların en temel sosyal hakları ortadan kaldırılmış; emek piyasasındaki esnekleşme sayesinde emekçiler iş ve gelir güvencesinden mahrum kalmış, yoksulluk derinleşmiş ve yaygınlaşmıştır. Bu dönemde bir taraftan mortgage gibi uzun vadeli, ipotekli borçlandırma mekanizmaları ve tüketici kredileri; diğer taraftan daha çok günlük ihtiyaçlarda kullanmak üzere kredi kartları özendirilmiştir.
Devlet gerek kredi kartı kullanımını özendirerek gerekse mensuplarının kişisel bilgilerini izinsiz olarak bankalara vererek kredi kartı kullanımının yaygınlaşmasına aracılık etmiştir. Kimi kamu kurumları özendirmenin de ötesine geçerek banka kartları ve kredi kartlarını kurum kimliği haline getirerek mensuplarını kredi kartı almaya zorlamıştır. Üniversiteler, çalışanları ve öğrencilerinin kişisel bilgilerini hukuksuz biçimde bankalara veren; banka kartı ve kredi kartlarını kurum kimliği olarak kullanmaya zorlayan kamu kurumlarının başında gelmektedir. Kişisel bilgilerin izinsiz olarak bankalara verilemeyeceği; banka kartı ve kredi kartlarının kurum kimliği olarak kullanılamayacağına yönelik birçok yargı kararı olmasına karşın halen bunda ısrar eden birçok kamu kurumu vardır.
Devletin de birçok zaman hukuk ve ahlak kurallarını da ihlal ederek teşvik ettiği kredi kartlarının kullanılmamasını öğütleyen Erdoğan’ın başbakanlığı döneminde (2002 ile 2013 Mayıs arası dönem) kredi kartı sayısı yüzde 363 artarak 15.5 milyondan 56.4 milyona çıkmıştır. 2008’de 185.5 milyar TL olan kredi kartıyla yapılan işlem tutarı 2012 yılında yaklaşık iki katına çıkarak 361.3 milyar TL’ye ulaşmıştır. 2008-2012 döneminde her bir kart başına yapılan harcama ise yaklaşık yüzde 50 artarak 4.5 bin TL’den 6.8 bin TL’ye çıkmıştır (Bankalararası Kart Merkezi verileri).
Görüldüğü gibi kredi kartı kullanılmamasını öğütleyen Erdoğan’ın başbakanlık döneminde toplumun borçlanmaya muhtaç hale getirilmesi ve bankaların bu muhtaçlık üzerinden kârlarına kâr katmalarına olanak sağlayacak tüm koşullar mükemmelen sağlanmıştır. Hal böyle olunca Başbakan’ın “bu ne perhiz bu ne lahana turşusu” dedirtecek açıklamasını hükümetin Gezi direnişi sürecinde yitirdiği itibarı telafi etmek için sarf ettiği arkası boş söylemlerinden biri olarak değerlendirmek mümkündür.
Sözün özü: Niyetinden azade Başbakan’ın gündeme getirdiği kredi kartı meselesi emekçiler için önemli ve öncelikli bir sorundur. Sınıf mücadelesinin önünde de engel oluşturan bu sorunun emek örgütlerince değerlendirilmesi ve kredi kartıyla birlikte diğer tüm borçlandırma tuzaklarına karşı tutarlı politikaların üretilmesi gerekir.