Bu ülkede Allah en çok ya yolsuzluk ya da katliam dönemlerinde anılır. Örneğin Maraş’ta 80 yaşındaki Cennet Nine’nin gözünü oyduktan sonra öldüren ve onu tandıra atanlar Allah için savaştadır. Bunu iftiharla camlara yazarlar. Hatta onların bir kısmı ellerindeki kanla milletvekili olur. Yemin eder: “Toplumun huzur ve refahı, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde herkesin insan haklarından…” Kürsüden yumuşak sesiyle önüne konan metni okurken ellerinden kan damlar. Kurbanlarının çocuklarının ödediği vergilerden alır maaşını. Allah’ı her daim bol bol anar.
Çeçen lider Ramazan Kadirov dünyaca ünlü yıldızların katılımıyla süslenmiş 35. doğum günü kutlamalarında parayı nereden bulduğu sorulduğunda “Parayı Allah veriyor, bir yerlerden geliyor” der. Allah bir kez daha yardıma yetişir. Bu bütün dünya basınında yazar. Gün gelir Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’a sorulduğunda o da aynı cevabı verir: “Bize parayı Allah gönderiyor”. Bu sadece Türkiye basınında yazar. Aynı bakan kendisine el açıp aman dileyen kanser hastası bir kızın cebine para sıkıştırırken görülür en son. Kendi hasta yurttaşını yollara düşüren sağlık sisteminin müsebbibi olan bir hükümetin üyesi olarak, Allah’ın ona gönderdiği paradan mı yoksa kendi alın teriyle çalışıp kazandığı paradan mı verir bilinmez. Ama o kadar kabadır ki o kızı bir “dilenci” gibi karşılar ve ağlatarak yollar yanından. Ama Allah her daim anılır.
Türkiye tarihinin en kanlı bombalarından biri Reyhanlı’da patlar. 53 “Sünni” ölür başbakana göre. Önce kaçar gibi terk eder Türkiye’yi, sonra bir cesaret, günler sonra orada konuşur başbakan. Bindirilmiş kıtalara seslenir. “Bizim o rezil dış politikamız nedeniyle bu bomba burada patlatıldı” demez. “Sınırlarımız insan boğazını bir hamlede kesen ve kestikleri insanların ciğerlerini çıkarıp yiyen insanımsılara geçit yeri oldu, o nedenle bu bomba burada patlatıldı” demez. “Daha düne kadar birlikte tatile gittiğim, güzel resimler verdiğim, ailecek el ele gezdiğim Esad’ın muhaliflerine yardım ettiğim için ve bizzat o muhalifler tarafından bu bomba burada patlatıldı” demez. Topluluğa bakar ve “Allah’ın yardımı ve fethi yakındır” der. İnsanların gözlerinin içine baka baka anar Allah’ı. Yüksek sesle anar. Reyhanlı kanar, o Allah’ı anar.
Türkiye olimpiyat oyunlarına katılır ve rezil olur. Az madalya aldığı için değil. Bütün dünyanın gözü oradayken protokol localarına sadece onun için korumalarının özel koltuk getirmesinden malul bir bakana sahip olduğumuz için rezil olur. Olimpiyat köyüne kebap getirdikleri için uyarı alındığından dolayı rezil olur. Aynı rezaletin mimarı Suat Kılıç, Olimpiyat oyunları öncesi madalya beklentisi için, “Sen iste verecek olan Allah’tır” der. Allah anılır, rezalet önceden bastırılır.
Bir ayakkabı kutusuna 4.5 milyon doları sığdırabilen bir genel müdür çıkar gelir bir gün. Böylesine bir para bir devlet memurunun evindedir. Dolar görmeyeni bol olan bu ülkenin bir bürokratının ayakkabı kutusunda sakladıkları dökülür ortalık yere. Aynı anda Van’da konteynırlar içinde donmaktadır insanlık. Ama her sözüyle biraz daha insanlıktan sıyrılırken pişkin pişkin o parayı İmam Hatipler için topladığını söyler. O da Allah’ı anar.
Allah’ın adını herkes duysun diye yüksek sesle ananlar varsa kaçın oradan. Orası ya kan gölüne bulanacaktır ya da cebinizde kalan son kuruş sizden alınacaktır.
Muhammed peygamberin “Yalnız yaşayacak, yalnız ölecek, yalnız dirilecek” dediği ve doğruluğu ve adaletinden tarihte kimsenin şüphesi olmayan İslam tarihinin ilk “anarşistlerinden” Ebu Zerr de Allah’ı anıyordu, onun karşı durduğu Muaviye ve Halife Osman da. Ebu Zerr, halk acı, açlık ve yoksulluk çekerken o şatafatlı saraylara dalmış ve bu adaletsiz dünyaya tek başına karşı durmuştu. Onu sürgün ettiler ve o tam da İslam peygamberinin dediği gibi bir çölde yalnız başına ölüme terk edildi. O da müslümandı, onu sürgüne gönderen de. “Cenazeme devlet memuru gelmesin” dediği rivayet edilir ki bu rivayetin kendisi bile ona olan dehşetli sempatimin nerden kaynaklandığını açıklamaya yeter.
Müslümanların coğrafyası bugün kan gölüne dönmüştür. Talanın, yağmanın, teslimiyetin ve insana kulluğun en pis hali dolanmaktadır orta yerde. Ve artık baştan ayağa küf kokmaktadır. Bu sistemin duvarlarından dökülen yaldızların altından çıkmaya başladı küf kokusu. Küf kokusu kesifleştikçe küf kokan sistem Allah’ın adını daha fazla anmaktadır. Küf kokusunu saldıkça sistem çürümektedir. Allah’la aldata aldata yok olup gitmektedir.
Ali Murat İrat