Güncel

Popülizm vs. halk düşmanlığı

Evet, iktidar partisi devlet aygıtının tüm imkanlarını dibine kadar suistimal etti. Evet, başından itibaren muazzam bir algı operasyonu yürüttü. Evet, elektrikler kesildi. Evet, oy pusulaları yakıldı, çalındı, iç edildi. Evet, seçimlere şaibe karıştı! Hepsine evet. Lakin öfkemizi “fikir” zannetme hatasına düşmeyelim.  Peki, ne yapalım?

entel

Uçlara savrulmadan düşünüp konuşmalıyız. Çoğunluğun eğilimlerini sorgulanamaz bir kutsiyetle taçlandıran popülist söylem ne kadar bayağı ve gayri meşru ise seçim sonuçlarında umduğunu bulamayanların yaptığı halk sövgüsü de aynı derecede gayri meşrudur. Karşımızdaki tablo, yukarıda saydıklarımızın hepsi birer vaka olmasına rağmen seçmenin hatırı sayılır bir kesiminin tercihinin hala AKP’den yana olduğudur.  Şimdi, toplumbilimin imkanlarına başvurup soğukkanlılıkla bu neticenin saiklerini anlamaya mı çalışacağız, yoksa emziği ağzından alınan bebekler gibi zırlayacak mıyız? Ben birincisini yapmaktan yanayım. İkincisinin hükmü yok.

Toplumsal olanı okumak

Aslına bakılırsa bu seçimde iktidar partisine oy verenler ne yolsuzluğu, ne sansürü, ne gaddarlığı ne de iktidar kibrini onayladı. Seçmen varlık göstermekte, vizyon oluşturmakta zorlanan ve görece “güvenilmez” bir imaj çizen muhalefete karşı 12 yıllık alışkanlıklarını takip etmiş, Başbakan’ın, gürültüsü yolsuzluk vakalarını bastıran ayrıştırıcı siyasetine angaje olmuştur. Dindarlar ve “Türkiye sevdalıları” bir tarafta, “paralel devlet”, bilumum lobiler ve onların işbirlikçileri diğer tarafta… İnsanlarla temas ettiğiniz takdirde bu motivasyonu rahatlıkla görebilir, işleyen propagandanın gücü karşısında hayrete kapılabilirsiniz. Bu durum oylardaki erimenin önünü bir nebze alabilmiştir.

Öte yandan, görünüşte çok basit görünen gerçeklerin kavranamayışı, kitlelerin ayyuka çıkmış rezaletlere kayıtsız kalarak sundukları destek eminim ki bu satırları okuyanlardan birçoğunu çileden çıkarıyordur. Halk yığınları ise kendilerinden güçlü olanların irade ve arzularına kendini kaptırır; gizli-açık telkinler, kitle iletişim imkanlarıyla yürütülen algı manipülasyonları da bu bağlılığı perçinler. Üstelik çağdaş dünyada sosyal psikoloji çalışmalarına kitle eğilimlerini ölçmek, yönlendirmek ve şekillendirmek için önemli kaynaklar ayrılmakta, birçok düşünce kuruluşu ve enstitü kendisini fonlayan küresel güç odaklarına bu yönde hizmet etmektedir. Bunun ne anlama geldiği iyi anlaşılmalıdır: Toplumsal hiyerarşinin tepesinde olanların elinde bilim bir “erk asası”dır.

Şüphesiz böyle bir dünyada, zihinleri kuşatma altındaki yığınların tercihlerine “halk iradesi” demek ancak iktidarın çanağından beslenenlere ve popülizm zehrinin damarlarında dolaştığı gevezelere özgü bir aymazlıktır. Ama bunu tespit etmek ne bizi toplumsal yasaların üstüne çıkarır ne de kitlelere küfretme hakkını verir. Ve toplumsal bir iddiamız varsa, beğensek de beğenmesek de oyunun kuralı budur. Oyunun içinde kalmak isteyen, o yasalara göre hareket etmeyi ve bilimsel düşünmeyi öğrenmek zorundadır. Tabii siyasetin, hakikatin tecelli ettiği bir alan olmadığını da unutmayarak…

Barış Uzun

Dünyalılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu