Güncel

Salman Rushdie ve Lanetli Kitabı: Şeytan Ayetleri

İran İslam Cumhuriyeti’nin kurucusu Ayetullah Humeyni’nin “Katli Vacip” fetvasının 15 Şubat yıldönümünde , devletin idaresindeki kırk basın kuruluşu, yazar Salman Rushdie’nin öldürülmesi karşılığında, başına altı yüz bin dolarlık ödül koyduğunu dünyaya açıkladı. Devrim Muhafızları’na yakınlığı ile bilinen İran Fars Haber Ajansının otuz bin dolarlık bağışı ile bu ödüle en büyük katkıyı yaptığı ana akım medyada yer aldı.

DÜNYALILAR-Şeytan Ayetleri

 

Salman Rushdie:

Uɾduca ve İngilizce konuşan Müslüman bir ailenin oğlu olarak 1947’de (bağımsızlıktan iki ay önce) Bombay’da doğdu. 1961’de lise eğitimi için İngiltere’ye gönderilen Rushdie’nin ailesi, 1964’te diğer Müslümanlar ile zorunlu olarak Pakistan’a göç etti ve Karaçi’ye yerleşti. Cambridge’de tarih eğitimi gören Rushdie fantastik bilim kurgu denemesi olan ilk romanı Grimus (1975) ile eleştirmenlerin dikkatini çektikten sonra, Gece Yarısı Çocukları (Metis, 2000) romanı ile (1981 Booker, 1982 James Tait Black, 1993 Booker of Bookers ödülleɾi) dünya çapında ün kazandı. Hindistan tarihi ve politikasına eleştirel yaklaşımı nedeniyle Hindistan’da yasaklanan bu romanı, bu kez Pakistan’da aynı akıbete uğrayan Utanç (Metis, 2005) izledi. Nikaragua anılarını aktardığı The Jaguar Smile’ın (1987, Jaguar Gülüşü, Pencere, 1989) ardından yazdığı The Satanic Verses (1988, Şeytan Ayetleri) ile 1988 Whitbread ödülünü kazandı.

 Bana Onun Kellesini Getirin:

Humeyni, 15 Şubat 1989 tarihinde Salman Rushdie’yi “Şeytan Ayetleri” romanından ötürü kafirlikle suçlayan bir fetva vermiş, kitabın yazarının ve yayımlanmasına yardımcı olan herkesin öldürülmesi gerektiğini söylemişti. Ölüm fetvasının üzerine, kitabı Japoncaya çeviren Hitoşi İgaraşi ofisinde bıçaklanarak öldürüldü. İtalyancaya çeviren Ettore Capriolo Milan’daki evinde bıçaklanır, ancak hayatta kalmayı başarır. Kitabın Norveç’teki yayıncısı ise Oslo’daki evinin önünde sırtından vurularak öldürüldü. Kitabı Türkçeye çeviren ve bir kısmının Aydınlık gazetesinde tefrika halinde yayımlanmasını sağlayan Aziz Nesin de ölüm tehditleri almış, kitap Türkçe’de hiç yayımlanmamıştı. Aziz Nesin’in yakılmaktan son anda kurtulduğu 1993’teki Madımak katliamının nedenlerinin birinin de “Şeytan Ayetleri” olduğu söylenir.

Batı ile İran arasında sıcak ilişkiler kurulmaya çalışıldığı bu son dönemde, Rushdie’nin katli için yeniden ödül koyulması şaşkınlık yaratsa da şaşırmamak gerekmektedir; yaşanılan durum Batı emperyalizminin sırıtan ikiyüzlü siyasetidir sonuçta. 2015 Ekim ayında düzenlenen Almanya’daki Frankfurt Kitap Fuarı’nda da Rushdie’nin bir konuşma yapacağının duyurulması üzerine, İran fuarı boykot ederek, diğer İslam ülkelerini festivali boykot etmeye çağırmıştı. 1998’de İran ve İngiltere arasındaki ilişkilerinin düzeltilmesi aşamasında Salman Rushdie hakkında verilen ölüm cezası kararından vazgeçilmesi talebine cevap olarak İran dini lideri Ayetullah Ali Hamaney 2005’te fetvayı sadece veren kişinin kaldıracağını, ancak bu kişinin, yani Humeyni’nin 1989’da öldüğünü ifade etmişti. Fetvayı ölen kişi kaldıramaz ama, bugün gelinen noktada medya aralarında para toplayarak yeni fetvalara öncülük edebilmektedir. Değişen ne vardır? Zihniyet aynı radikal karanlığı devam ettirme yolunda daha kararlıdır.

Imam-humeyni- şeytan ayetleri-dünyalılar

Şeytan Ayetleri:

Hacc suresi 52. ayette, her peygamberin okuduğu şeye, şeytanın bir şeyler kattığı ama Allah’ın, Şeytanın kattığını hükümsüz bıraktığı ve kendi ayetlerini geçerli kıldığı, anlatılır. Görüldüğü gibi anlatım, Şeytan Ayetleri diye bilinen ayetlerin, Kuran’a sokulup sonra çıkarıldığı, sokanın Şeytan, çıkaranın da Cebrail aracılığı ile Allah olduğu yolundaki ifadelere uygundur.

İsra suresinin 73. ve 75. Ayetlerinde: “Ey Muhammed! Seni, sana vahiy ettiğimizden uzaklaştırıp daha başkasını ileri sürerek bize iftira etmeye sürüklüyorlardı nerdeyse. O zaman seni dost bulacaklardı. Eğer seni pekiştirmiş olmasaydık, yemin olsun ki, onlara eğilim gösteriyordun, az kalsın. O zaman sana, yaşamı da , ölümü de kat kat azap biçiminde tattırırdık. Sonra da bize karşı bir yardımcı bulamazdın.” Tefsirler de bu ayetleri, olayın yansıtıcısı olarak görmektedirler. “Peygamber Mekke’de Necm suresini okurken secde etti ve onunla birlikte, aldığı toprağı alnına götüren yaşlı birinin dışında Müslüman ve Pagan herkes secde etti.” (kaynak: Buhari -Hadis no:555- Tirmizi) 

Bir başka Hadiste ise: “Peygamber Mekke’de iken Necm suresini okuyordu, Lat’ı, Uzza’yı ve bir öteki, üçüncü (put) olan Menat’ı gördünüz mü ?” diyen yere gelince şeytan, Peygamberi etkisi altına alarak; “işte bunlar, yüce turnalardır. şefaatleri de elbette ki umulur”  sözünü söyletir. Bunun üzerine Paganlar: “Muhammed daha önce değil, bugün Tanrıçalarımızı iyi sözlerle andı!” derler. Yine bunun üzerine peygamber secde etti ve onlar da secde ettiler. işte bu nedenle de Allah şu ayeti indirdi: “(Ey Muhammed!) senden önce hiçbir peygamber yoktur ki, Şeytan onun okudukları arasına, bir şeyler katıp bırakmasın. Allah, Şeytan’ın bıraktığını bozar, kendi ayetlerini güçlendirir. Allah bilendir, hikmetlidir.” (Hacc suresi, ayet:52). kaynak: Süyuti, İbn Hacer)

Peygamberin ve İslam’ın düşmanı Paganlar nasıl oldu da, Muhammed ile bir araya gelebildiler ve secde ettiler? Paganların, Peygamberle birlikte secde etmelerinin nedeni :”Peygamberin üç putu öven sözlerle anması ve bunu, ayet olarak okumasıdır.” bu sözlerin oluşturduğu ayetler, Allahın Ayetleri değil “Şeytanın Ayetleri”dir. Bu ayetler sonradan sureden çıkarılmıştır. Bu ayetleri Muhammed’in Kureyşli paganlarla bir uzlaşma taktiği olarak da kullandığı yönünde teoriler de bulunmaktadır. Bunlara göre Kureyş’in tanrıçalarını onurlandırarak Muhammed aradaki düşmanlığı ortadan kaldıracağını düşünür. Ama Müslümanlardan gelen yoğun tepki üzerine bu tutumundan hemen vazgeçip, Allah’dan gelen söz konusu uyarıcı ve düzeltici ayetleri duyurur. Salman Rushdie’nin “Şeytan Ayetleri” kitabının çıkış noktası, İslam dünyasının anımsamak istemediği bu olaylar zincirinden oluşmuştur.

Salman Rushdie’nin 1988 yılında “Şeytan Ayetleri” isimli romanını yayınlamasının ardından yaşadığı tehlikeli macera dünya tarafından yeniden anımsandı.  Rushdie, Vermont Üniversitesi’nde verdiği bir konferansta: “Sınırları zorlayan sanatçılar, çoğu zaman kendilerine büyük bir kuvvetle mukavemet eden güçlerle karşı karşıya kalırlar. Susturma taraftarı güçlerin, konuşma yanlısı güçlere; sansürden yana güçlerin, ifadeyi savunan güçlere karşı koyduğuna tanık olurlar. O sınır noktasında, çoğunluk ile azınlık arasındaki itme-çekme mücadelesi vardır. O mücadele, sanatçı açısından son derece tehlikeli olabilir” diyerek, ifade özgürlüğünü mutlak bir hak olarak savundu.

Hasan Cemal- Tatari- Dünyalılar

Tetikçi Medya Kan İster:

Devlet destekli tetikçi medyanın geldiği nokta açısından gözden kaçırmamamız gereken karanlık/ tehlikeli zamanlardır söz konusu olan. Geçtiğimiz aylarda, Gaziantep’te, Yurtsever Devrimci Gençlik Hareketi’ne (YDG-H) yönelik operasyonda gözaltına alınanların evinde, Öcalan’ın kitaplarının yanı sıra gazeteciler Hasan Cemal’in “Delila / Bir Genç Kadın Gerillanın Dağ Günlükleri” ve “Çözüm Sürecinde Kürdistan Günlükleri“ adlı kitapları ile Tatari’nin “Anneanne, Ben Aslında Diyarbakır’da Değildim” adlı kitabı çıkmıştı. Gaziantep 3. Sulh Ceza Mahkemesi, evden çıkan yayınlarla birlikte üç kitap hakkında da “şiddeti teşvik edecek şekilde terör örgütü propagandası, suç işlemek için tahrik, suçu ve suçluyu övmek” iddiasıyla toplatma kararı vermişti. Can Dündar ve Erdem Gül, salt yaptıkları bir haberden dolayı casuslukla suçlanmaktadır. Havuz medyasının şanlı yazarları, devlete ve yeraltının karanlık örgütlerine muhalif kim varsa, hedef göstermektedir. Yarınlarda muhalif entelektüellerin başına da para ödülü konulmayacağını kim garanti edebilir?

İfade özgürlüğünü azami seviyede tutarken, belli bazı sınırları da kabul eden pek çok farklı uzlaşma noktasının olduğu söylenebilir. Birey ve grupları, kimliklerine yönelik karalayıcı ve nefret içerikli saldırılara karşı korurken, bu koruyuculuğu, kamu bilincini özel olarak saptanmış belli yönlere yönlendirme çabaları ile de karıştırmamak gerektiği düşünülse de üzerinde durmamız gereken asıl konu, ifade özgürlüğünü radikalizmin/ çıkar odaklarının ve yandaş kim varsa, onların vereceği ölüm fetvaları mı sınırlayacaktır?

Bayram Sarı

www.dunyalilar.org

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu