Gayrimüslimlere hükümetin ‘Yurdunuza dönün’ çağrısı sürüyor, ama…
Osmanlı İmparatorluğu döneminde önce ikinci sınıf vatandaş ardındansa “iç mihrak” olarak görünerek yüzlerce yıllık topraklarından kopartılan gayrimüslimlere hükümetten gelen “Yurdunuza dönün” çağrıları sürüyor.
Geçmişte yurdunu terk etmek zorunda kalanların durumu son olaraksa Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun gazetecilerle yaptığı özel toplantının gündemindeydi. Davutoğlu Midyat’ta hazırlanan kampı işaret ederek Ankara’nın Müslüman mülteciler kadar gayrimüslimlere de yardım eli uzattığının altını çizdi. Ancak Başbakanlık’ın açıkladığı son verilere göre 14 çadırkent ve 3 adet konteynerkentte kalan 194.908 Suriye vatandaşı kadar şanslı değil gayrimüslimler…
MANASTIRIN ÜRKEK GÜVERCİNLERİ
Süryani ailelerin bir kısmı Deyrulzafaran Manastırı’na sığınmış durumda. Bölgede güvenlik önlemleri had safhada. Sınırdaki mültecileri hedef alan saldırı girişimleri nedeniyle herkes “güvercin tedirginliği” yaşıyor. Gayrimüslimlerde ise bu tedirginlik korkuya dönüşmüş. Bu nedenle zor açılıyor manastırın kapıları kapanış saatinin ardından.
Üç çocuklu bir Süryani aile kabul ediyor konuşmayı. Üç ay önce Haseki’den gelen bir aile. Tek şartları var deşifre olmamak. Bu nedenle de ne fotoğraflarının çekilmesini istiyorlar ne de soyadlarının sorulmasını. Ailenin babası Arapça biliyor sadece. Türkçe sorulan sorular önce Süryanice’ye ardından Arapça’ya çevriliyor sırasıyla. Ve tabi cevaplar da aynı dil sofrasında yoğrulup çıkıyor ortaya.
“DEDEM NE YAŞADIYSA AYNISINI YAŞIYORUM”
Biri erkek üç çocuk babası Eytan. Ailesinin kökleri Mardin’e uzanıyor. Dedesinin bölgede su sattığından bahsediyor. Yani yabancısı değil bu toprakların. Ancak tam 99 yıl önce, 1914’te ailesi gitmek zorunda kalmış. Nedenini “Ermenilerin başına geleni yaşadık biz de” diye tarif edip “Dedem ne yaşadıysa ben de aynısını yaşıyorum” demekle yetiniyor.
Eytan kendini hiçbir tarafa yakın bulmuyor. Şam yönetimine de Esad muhaliflerine de aynı uzaklıkta. Tek derdi mesleğini sürdürebilmek, mühendis olarak çalışıp çocukları, Elis, Gabriel ve İlyas’ın geleceğini emniyete almak. Bir de eşinin öğretmenliğini sürdürmesini sağlamak…
Aile ülkelerini terk etme kararını teyze oğlunun kaçırılması sonrası almış. Eytan 10 bin dolar istenince ve bu fidyeyi de ödeyemeyince artık doğduğu büyüdüğü topraklarda çocuklarını yetiştiremeyeceğini anladığını belirtiyor: “Her kapıdan çıkışlarında geri dönecekler mi korkusu yaşamamak için, her şeyi arkamızda bırakıp bir göz odaya sığınma fikri ağır bastı”
“HAYATTA KALMANIN BEDELİ 100 DOLAR”
Ankara her açıklamada “açık kapı” politikası vurgusu yapsa da sınır geçişinin çok da “açık” olmadığından yakınıyor Süryani aile. Sınırı geçmek isteyenler arasında kadınlar varsa devreye kaçakçılar giriyormuş. Kişi başına istenen miktar 100 dolar.
Tek bir kara haber kabuslarını geri getirmeye yetiyor, Reyhanlı’da 52 kişinin hayatını kaybettiği saldırılar sonrası “Türkiye de Suriye gibi olacak zannettik” korkusuna kapıldıklarını paylaşıyorlar. Çocuklarının istikbali için gözlerini İsveç’e dikmiş durumdalar. Akrabalarının yaşadığı ülkede huzuru bulabileceklerine inanıyorlar. Dilini bilmedikleri bu ülkede barınmanın da olasılık dışı olduğunu anlatıyorlar. Ankara’nın “Gayrimüslimler yurda dönsün” çağrılarına somut sorularla veriyorlar yanıtlarını: Nasıl yaşayacağız? Nerede çalışacak, evimizi neyle geçindireceğiz?
Sığındıkları manastırın Suriye ovasına açılan avlusundan geride bıraktıklarına bakıyorlar uzun uzun. Ve her ne kadar işlerini, sevdiklerini, maddi birikimlerini sınırın ardında bıraksalar da en azından ölümle burun buruna olmadıkları için şükrediyorlar.
Serdar Korucu / Agos
www.dunyalilar.org