Güncel

Türkiye Çürüyen Rusya’nın Yolunu mu İzliyor?

Rusya ve Türkiye, Putin ve Erdoğan’ın son 11 yıllık çizgisi birbirine çok benziyor. Çoğunluğu sandıkta arkasına alsa da demokrasiden uzaklaşma, otoriterliği, bu da siyasi ve daha sonra ekonomik olarak yozlaşmayı getiriyor. Demokrasiden uzaklaşan, otoriterleşen, sivil toplumu, medyayı, işdünyasını susturan Putin’in çürüyen Rusya’sını anlamak bu yüzden Türkiye için çok önemli.

Başbakan Erdoğan Putin’e “Gelin, Türkiye’yi Sanghay İşbirliği Örgütü’ne alın. Bizi de bu sıkıntıdan (AB) kurtarın” derken kimse bunun bir şaka mı yoksa ciddi bir niyet mi olduğunu anlamadı.

Erdoğan’ın AB’ye kıyasla Putin’in Rusyası’na daha fazla sempati beslemesini anlamak çok zor değil. İki güçlü liderle yönetilen Rusya’nın ve Türkiye’nin son 12 yıldaki şaşırtıcı benzerliğine bakmak, hem bugüne hem yakın geleceğe dair bir perspektif sunuyor. Rusya’da iktidarı elinde tutan United Russia 2001 yılında Putin tarafından kuruldu. Muhafazakar ve milliyetçi bir görüşe sahip parti 13 yıldır hem Duma’da yüzde 52’lik bir çoğunluğa sahip. Türkiye’de muhafazakar ve milliyetçi bir görüşe sahip AKP 2001 yılında kuruldu. 11 yıldır iktidar olan parti mecliste yüzde 50’lik bir çoğunluğu tutuyor.

Rusya’da ana muhalefet partisi Komünist Parti oyların yüzde 19’una sahip. Stalin’in görüşlerinin yeniden canlandırılmasını savunuyor. Muhalefetteki diğer kayda değer parti ise Liberal Demokratik Parti ise ırkçı ve aşırı milliyetçi görüşleriyle tanınıyor. Türkiye’de ana muhalefet partisi CHP eski düzeni korumayı amaçlayan bir çizgide yönetiliyor. MHP ise radikal milliyetçilik politikasından vazgeçmiyor. Mevcut muhalefetin temsil edemediği muhalefet boşlukta geziniyor.

Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla 10 yıl süren bir karmaşa döneminden sonra Putin demir bir iradeyle ülkeyi toparladı, 1999’da Boris Yeltsin’den iktidarı devralan Putin, 14 yılda ekonomik olarak Rusya’yı 10 misli büyüttü, yeni bir orta sınıf ortaya çıkarttı. Çarlık Rusyası ve Sovyetler’in tarihsel mirasını attığı adımlarla korumaya kararlıydı Putin. Bu da umudunu kaybetmeye başlamış Rus halkının Putin’in arkasında toplanmasına neden oldu.

2001 kriziyle tam anlamıyla perişan olan, umutlarını kaybeden Türkiye, 2002’de AKP’yi iktidara getirdi. Zayıf koalisyonlardan bitap düşmüş ülke AKP’nin ekonomik politikalarıyla 11 yılda 4.5 misli büyüdü. Ekonomik altyapıya büyük yatırımlar yapıldı, sosyal yardım politikalarıyla yoksul sınıflar ve dar gelirliler orta sınıfa kaydı. Sağlık alanında ciddi adımlar atıldı.

Putin iktidarını sağlamlaştırdıkça giderek otoriter bir yönetime kaymaya, her türlü muhalefeti sert bir şekilde ezmeye başladı. Pek çok muhalefet lideri, insan hakları örgütlerine göre düzmece kanıtlarla hapse atıldı. Son birkaç yıldır artan sosyal huzursuzluğu izleyen protestolara katılanlar kitleler halinde tutuklandı, İnternet, sosyal medya üzerinde yeni kısıtlamalar getirildi. Eski Başkan Medvedev’in yürürlükten kaldırdığı iftira ve asılsız haber yaymayı suç sayan yasaların geri getirilmesi ise bir dönüm noktası oldu. Çünkü artık her türlü eleştirel görüş savcılar tarafından iftira, vatan hainliği ve yalan haber yayma kapsamına sokulabiliyordu.

Putin otoriterleştikçe Ruslar arasında mutsuzluk giderek yaygınlaşıyor. Kentlilerin, son yapılan kamuoyu araştırmalarına göre, üçte biri başta Batı ülkeleri ve ABD olmak üzere yurtdışına göçmek istiyor. Gençler arasında bu oran yüzde 50’ye yükseliyor. Otoriter tek adam yönetiminin “Kremlin medyası” yaratarak ifade özgürlüğünü kaldırması, sisteme eleştirel hiç bir sese tahammül edememesi artıkça, ekonomide de işler çok iyi gitmemeye başladı. Geçtiğimiz on yılda yüzde 6.5’lara erişen büyüme oranlarını yakalayan ekonomi, bu yıl sadece yüzde 1.5 büyüyecek. Dünyanın en kalabalık dolar milyarderi nüfusu Moskova’da. Gelir dağılımı müthiş adaletsiz. Sorgulanamayan, denetlenemeyen tek adam yönetimi, yolsuzluğun Afrika ülkeleri seviyelerine fırlamasına neden oldu. İç açıcı olmayan yatırım yapma iklimi nedeniyle Rus oligarkları yurtdışına muazzam miktarda para aktarıyorlar. Geçen yıl 60 ile 80 milyar dolar arasında özel sermayenin yurtdışına kaçtığı tahmin ediliyor.

Türkiye’de Erdoğan ekonomide rüzgarı arkasına alırken, ikinci seçim döneminde kendisine tehdit gördüğü militer yapıyı temizlemek için harekete geçti. Son derece şüpheli delillerle, karmaşık operasyonlarla askeri vesayet kaldırıldı. Ancak Osmanlı’nın bin yılllık merkezi devlet geleneği, Kemalist’lerden sonra AKP’ye de sirayet etmişti. Özellikle 2011’den sonra hızla demokratik adımlardan uzaklaşıldı, medyanın yapısı yeniden dizayn edildi, ifade özgürlüğü ağır bir darbe yedi. Tüm bürokratik kademelere iktidar kendi adamlarını getirerek devlet aygıtını kendine bağladı. Erdoğan parti örgütünü ve diğer etkili isimleri de ikinci plana atarak tek adam haline geldi. Gezi protestolarıyla ise artık otoriterlik çok net bir şekilde sahnedeki yerini alıyordu.

Rusya ve Türkiye, Putin ve Erdoğan’ın son 11 yıllık çizgisi birbirine çok benziyor. Çoğunluğu sandıkta arkasına alsa da demokrasiden uzaklaşma, otoriterliği, bu da siyasi ve daha sonra ekonomik olarak yozlaşmayı getiriyor. Pek çok araştırmada bu gerçeği, demokrasinin olmadığı yerlerde ekonomik kalkınmanın kalıcı, sürdürülebilir olmadığını söylüyor. Türkiye ekonomik olarak Rusya gibi umutsuz değil. Hala önünde bir geleceği, umudu var. Yeni, demokratik bir anayasa yaparak bu içine girdiği türbülanstan çıkabilir. Ama tek şartla: Demokrasiden, ifade özgürlüğünden taviz vermeyerek… Demokrasiden uzaklaşan, otoriterleşen, sivil toplumu, medyayı, işdünyasını susturan Putin’in çürüyen Rusya’sını anlamak bu yüzden Türkiye için çok önemli. Türkiye’deki son rüşvet operasyonunun özünü bu yol haritasında kavramak gerekiyor. Demokrasiden uzaklaştıkça, güç tek elde toplanıp siyaset çürümeye başlayınca, toplumun iliklerini sömüren yolsuzluk batağına sürüklenmek kaçınılmaz oluyor.

Ahmet Buğdaycı

Dünyalılar

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu