Güncel

Türkiye Muhafazakarlaşıyor mu?

Siyasi sahnenin asıl oyuncusu Başbakan Erdoğan, her ne kadar sorunun asıl muhatabı Öcalan/BDP olsa da, Barzani’yle buluşarak tarihi bir adım atıyor. Ama bir yandan da dersaneleri kapatarak kendisine karşı gelen Cemaat’i sindirmeye çalışıyor, medyanın sesini kısıyor. Ama en büyük gürültüyü de öğrenci kız ve erkeklerin aynı evde kalmasına karşı yaptığı çıkışla topluyor. Bu çıkışlar, genellikle “muhafazakar değerler” adına yapılıyor. AKP, laik devletin kendi tahayyülüne göre dizayn etmeye çalıştığı toplumun bir tepkisi olarak iktidara geldi ama askeri vesayetin bittiği noktada muhafazakar/dindar toplum mühendisliğine başlamakta gecikmedi.

Muhafazakarlık, en özet olarak “mevcut durumun muhafazasını savunan ve aile, eğitim, din gibi kurumların oluşturduğu toplumsal yaşamda keskin değişimlere kuşku ile bakan bir düşünce olarak adlandırılabilir. Anglo-Sakson dünyasının  muhafazarlığında devletin topluma minimum seviyede karışması hedeflenir. Devletin ekonomide rolü azalır, inanç gibi alanlardan ise elini eteğini çeker.

Muhafazakar bir dönüşüm var mı, toplum dindarlaşıyor mu, AKP sadece tabanının taleplerini mi aksettiriyor? Tartışma büyük, kafalar karışık…

Açık toplum Vakfı ve Boğaziçi Üniversitesi’nin desteklediği, Proje Yöneticiliğini Prof. Dr. Hakan Yılmaz’ın yaptığı “Türkiye’de Muhafazakarlık” ilginç sonuçlar koyuyor: Araştırma 2006 ve 2012 yılları arasındaki muhafazakarlığın evrimine ışık tutuyor.

Kadın erkek ilişkisi muhafazakarlığın en hassas noktası. Kentleşmenin ve muhafazakar kesimin tüketim sahnesine çıkmasının, dizilerin etkileriyle kadın erkek ilişkilerine bakışta hafif bir iyileşme var. Örneğin  kadın erkek ilişkileri konusunda “kendimi muhafazakar bulurum” diyenlerin oranı 6 yılda yüzde 20.4’ten yüzde 11.5’e düşmüş. Siyasal muhafazakarlıkta ise belirgin bir farklılık yok. Ama siyasal ve özel hayata ilişkin muhafazakarlıkta toplum uç noktalardan orta bölgeye kümelenmiş. Bir başka deyişle tavizsiz liberal tavırlar azalırken, ekstrem muhafazakarlık da azalmış. Artık muhafazakarlığın “ana akım” bir olgu olarak sahnede yerini aldığından söz edebiliriz bu verilere göre.

En önemli toplumsal kurum olarak da, 6 yılda artan bir vurguyla aile öne çıkıyor. Aile muhafazakarlığın kutbu olarak yükselirken, ikinci önemli kurum  din, üçüncü devlet ve dördüncü sırada millet geliyor. Din ve milletin önemi 6 yılda aynı kalmış ama devletin sıralamadaki önemi biraz azalmış.

Muhafaza edilmesi gereken en önemli değerler ise sırasıyla “özgürlük”, “eşitlik” ve “ dayanışma” olmuş. 6 yılda özgürlük diyenlerin oranı yükselmiş, eşitlik diyenler sabit kalmış, dayanışma diyenlerde düşüş olmuş. Diğer yandan da “insan zayıftır, başında bir otorite olması lazım” diyenlerin oranı 6 yılda yüzde 70’den yüzde 60’a gerilemiş. 6 yılda daha statükocu bir toplum olmuşuz. Bir başka deyişle toplumsal ve siyasi hayatta değişim isteyenlerin oranı azalmış.

Diğer yandan “Siyasi haklar devlet tarafından kısıtlanabilir” diyenlerde bir azalma olmuş. Bir başka deyişle “Toplantı ve gösteri yürüyüşü yapma kısıtlanmamalı” diyenler 6 yılda 13 puan artmış. “Düşünce ve ifade özgürlüğü kısıtlanmamalı” diyenler 6 yılda 4 puan artmış. Yine “medya özgürce yayın yapmalı ve sansür edilmemeli” diyenler 6 yılda 4 puan artmış.

Ancak devletin gerektiğinde işkence yapabileceğini söylenler 6 yılda değişmemiş (yüzde 23.5). Yine eşcinselliğin serbetçe yaşanması 6 yılda aynı yerde saymış (yüzde 54). Dindarlık seviyesinde de bir değişim yaşanmamış, hatta namaz ve oruç gibi ibadetlerin yerine getirilmesinde bir gevşeme görülüyor. Dini kurallara uygun yaşamayanlardan rahatsız olanların oranı da azalmış.

Toplumun en hassas bölgesi “cinsellik”e gelince burda da bir rahatlama görülüyor: “Açık giyinen kadınlardan rahatsız olanların oranı 6 yılda 17 puan düşmüş. Küpe takan erkeklerden rahatsız olanların oranı yüzde 11 azalmış. Türk insanı ideal kadını ise “erkeklerle hukuken eşit, anne ve eş rolllerini aksatmayan, hamarat ve namuslu” olarak tanımlıyor.

Araştırma verileri, son 6 yılda muhafazakar kesimin de modernleştiği, özellikle alt, alt orta, orta sınıfların göreceli zenginleşmesiyle toplumsal muhafazakarlığın aşırı tonlarının törpülendiğini gösteriyor. Muhafazakar değerlere hala çok önem verse de sanılanın aksine, “uçlardan” uzaklaşarak ılımlılaşan bir muhafazarlık profili çiziyor. Dindar olsa da dindarlığın pratiklerini daha az yerine getiriyor, daha dünyevi bir çizgiye kayıyor. Ama dindarlığı, muhafazakarlığı daha çok kendini, ailesini, toplumu birarada tutucu bir “kimlik “ olarak  algılıyor. Tüm veriler, toplumu son dönemde İslami bir toplum olarak tasarlayan sivil mühendisliğin amaçlarıyla çelişiyor. Toplumun genel ekseni, “ılımlı bir muhafazakarlık”a doğru kayarken, iktidar kutuplaşma, cepheleşme üreten, hassas konuları kaşıyan tavrıyla muhafazakar kitleyi ve toplumu şekillendirmeye çalışıyor. Ancak son dershaneler olayında görüldüğü gibi, çeşitli muhafazakar kesimler kendi içlerinde bu tepeden inme sivil mühendisliğe tepki duyuyorlar. İktidar sadece saflarını sıklaştıran bir kutuplaşmaya ağırlık verse de, bu kitle kendisine her dayatılanı kabullenmeye hazır bir kitle değil, çünkü zaman içinde “kendi tarzındaki moderniteyle” dönüşüyor. Muhalefetin ise tepeden inmeci otoriter tavırların kendisini şekillendirmesine karşıt eğilimler taşıyan Türkiye’nin ana siyasi aktörü bu kitleyi çözümlemeden siyaset yapması mümkün gözükmüyor.

Dünyalılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu