“Kimseye etmem şikayet, ağlarım ben halime
Titrerim mücrim gibi baktıkça istikbalime”
Geçenlerde Connecticut’ta bulunan , Quinnipiac Üniversitesi’nde yapılan bir panelde Türkiye’de kadın konusunu anlatmam istendiğinden beridir bu şarkı dilimde. Ülkemizdeki toplumsal cinsiyet ve eğitim eşitsizliği, çocuk gelinler ve Türkiye’de cinsiyete dayalı şiddet hakkında Amerikan basınında yayınlanan haberleri göz önünde bulundurunca panele hazırlanma sürecinin benim için ne denli sancılı geçtiğini de tahmin edersiniz.
Türkiye’de kadın çok yönlü ele alınması gereken bir mesele. Ben gazeteci persepektifinden konuştum ama bu konuya bir tarihçi ya da sosyolog çok faklı pencerelereden bakabilir. Yine de, nereden bakılırsa bakılsın durum pek iç açıcı değil.
Türkiye’de kadın denilince aklınıza gelen ilk üç sey ne olur?
“Türkiye’de kadın denilince aklınıza gelen ilk üç sey ne olur?” sorusuna sosyal medyada en cok verilen cevaplarla şunlar oldu:
İyi anne
Fedakarlık
Şefkat
Namus
Eziklik
Türk lokumu
Batı ve Doğu arasında mücadele veren kişi
Din, kültür ve kişisel özgürlükler arasında bocalarken kimlik arayan kimse
Aslında, bu cevaplar durumu gayet güzel özetliyor. Türk kadını toplumda birey olarak yok. Akla gelmiyor ama anne olaraksa toplumun en önemli ögesi olup çıkıveriyor. Öyle ki, aileyi ayakta tutan en önemli faktör. Adeta bir tutkal.
Türk kadınının tarihteki serüveni
Bir millet olarak “Türk” adını dünya tarihinde ilk kez de sekizinci yüzyılda, şu anda Moğolistan’da bulunan Orhun (Göktürk) kitabelerinde görüyoruz. Türk tarihinin ilk yazılı belgesinde “Gökte kutsal Türk Tanrısı, kutsal Türk kara ve sularını düzenledi. [O] babam İlteriş Kağan’ı yarattı ve annem İlbilge hatunu gökten tutarak kaldırdı.” sözleri geçer anne ve babanın birlikte hüküm verdikleri söylenir. Bu metinden kraliçenin de kral kadar önemli olduğunu ve toplum içinde kadın ve erkeğin eş değerde saygı gördüğünü hemen anlamak mümkün.
Türkler dokuzuncu yüzyılda Müslümanlığı kabule başladı ve 11’inci yüzyılda İslam resmi din haline geldi. Kadınlara İslam’ın bakış açısını anlamak için en doğru kaynağa Kur’an’a bakalım: 49/Hücurat Suresi, 13’ncü ayet der ki “ Ey insanlar, gerçekten, biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık… Şüphesiz, Allah katında sizin en üstün olanınız takvaca en ileride olanınızdır. Şüphesiz Allah, bilendir, haber alandır.” Yani, Allah katında kul olarak kadın da bir erkek de bir. Biri diğerine göre üstün değil.
İlerleyen yıllarda Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasıyla birlikte, Türk kadını 1920 ve 1934 yılları arasında, şu an sahip olduğu mevcut sosyal, kültürel ve siyasi hakların pek çoğunu kazandı. Hatta Fransa ve İsviçre gibi gelişmiş ülkelerdeki hemcinslerinden önce seçme ve seçilme hakkını da aldı.
Türk kadınının günümüzdeki durumu ne?
“Küresel Cinsiyet Eşitsizliği” 2012 verilerine bakacak olursak Kadınların ekonomiye katılımı ve fırsatlar açısından, Türkiye 135 ülke icinde 124. sırada yer alıyor; eğitim esitliğinde ise 135 içinde 129 ‘ncu sırada.
Uluslararası Stratejik Araştırmalar Kurumu (USAK) göre çocuk evlilikleri Türkiye’deki tüm evliliklerin yüzde 14’ünü oluşturuyor.
Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü (KSSGM) istatistikleri, Türkiye’de yaklaşık 4 milyon okuma yazma bilmeyen kadın olduğunu gösteriyor.
Buna ek olarak, Birleşmiş Milletler’de Temmuzda yayınlanan rapora göre, Türkiye’de kadınların yüzde 39’u hayatlarının bir döneminde fiziksel şiddete maruz kalıyor.
Medyada kadın
“Medya’da Türk kadını nerede?” diye bakalım dersek, üzülerek görüyoruz ki, Türk kadını manşetlere sıklıkla öldürülme, intihar, tecavüz ve şiddet mağduru olarak yansıyor. Medya Takip Merkezi’ne göre (MTM), Türk medya sektöründe de kadınların durumu hiç iç açıcı değil: “Milli basında bir tane bile kadın baş editor yok. İdari editörlerin ise sadece yüzde 15’i kadın… Tüm ulusal basında bulunan 1,599 yazarın sadece yüzde 17’si kadın. Oysa, cinsiyet ayrımcılığı konusunda toplumu bilgilendirmek için medyanın rolü yadsınamayacak kadar önemli!
Arzu Kaya URANLI
Bu yazı ilk olarak posta212.com adresinde yayınlanmıştır.