Mevcut durumu düzeltebilmek mümkün mü? Yoksa bize ayrılan sürenin sonuna geldiğimize karar verip, tası tarağı sepete koyup, özlemlerimizi yüreğimize gömüp daha faydalı olabileceğimiz bir yerlere göçmek mi gerek? “Türkiye’den Neden Taşındım” başlıklı yazısında Melih Karakelle kendi pes ediş hikayesini anlatmış bizlere…Yazıya başlamadan önce kullandığım bazı kelimeleri tarif edersem daha az yanlış anlaşılırım.
YOZLAŞMA: Türkçedeki en güzel kelimelerden biri. Toplumdaki çürümüşlüğün bir norm halini alması ve değerlerde geri dönülemez çöküş yaşanması anlamına geliyor.
CAHİL: Bu yazıda, okula gitme gün sayısı az olan kişi olarak değil, toplum normlarına uyabilecek düzeyde eğitilmemiş veya tersi yönde eğitilerek toplumun günlük hayatına tehdit oluşturan kişi olarak kullanılmıştır. Örneğin, herkes devlet dairesinde sıraya girerken, sıraya girmeyip kurnazlık yaptığını düşünen, yaya geçidinden geçen yayaya yol vermesi gerektiğini kavrayamayan kişi isterse 4 üniversite bitirmiş olsun cahildir.
APTAL: Türkiye dışında bu kelimenin aşağılama sayıldığı bir başka ülke var mı bilmiyorum ama Dünya üzerindeki her 3 kişiden 1’i ortalamanın altında zekaya sahipken, ortalama zekanın IQ-90 civarı olduğu Türkiye gibi ülkelerde, bu 3 kişiden birinin zekası maalesef, “akıllı” olarak tarif ettiğimiz bazı şempanzelerin(IQ-85) altında kalıyor. Sonuç olarak toplumda gördüğünüz tanıdığınız her 3 kişiden biri için “Aptal” demek bir hakaret değil, durum tespitidir. Bu insanların aptal olduğunu bilerek hayata yaklaşmak, pek çok durumda “ama niye böyle yapıyorlar anlayamıyorum?” sorunuzun cevabıdır. Öyle yaparlar çünkü kapasiteleri o kadardır. Türkiye’nin de içinde bulunduğu dünya IQ tablosuna buradan bakılabilir. http://www.photius.com/rankings/national_iq_scores_country_ranks.html
Sözlük bitti, yazıya geleyim:
Toplumlarda cehaletin önüne geçmenin kritik bir eşiği vardır. Bu eşik, birim aklı selim kişi başına düşen cahil sayısı olarak ifade edilebilir ve eşiği var eden şey de aklı selim kişinin eğitebileceği cahil sayısının sınırlı olmasıdır.
Bu eşik değer aşıldığında yozlaşmanın önündeki tek engel devlettir. Devlet, toplum içerisindeki cahillerin ve aptalların, toplumun geri kalanına zarar vermeyecek düzeyde eğitiminden sorumludur.
Bunun en tipik örneğini hani yurtdışına giden herkesin söylediği, “Abi adamlar sıraya giriyorlar, kimse kimsenin hakkını çiğnemiyor, yaya geçidine ayağını atıyorsun duruyorlar” gibi yorumlarda görebilirsiniz.
Bahsedilen toplumlarda herkes bir filozof falan değildir, sadece devlet, öncelikle vatandaşlarının hepsini topluma zarar vermeyecek düzeyde eğitmiştir. Bunun sonucu olarak karşınızdaki insanın aptal olması sizin için problem teşkil etmez, kapasitesi kadar bir işte çalışır ve toplum için faydalı bir birey olur. Çünkü cahil değildir. Daha yüksek kapasitesi olanlar da aynı temel eğitimi aldıkları için, kapasitelerini kurnazlık için değil toplum yararına kullanmaları gerektiğini aksi durumda hayatın sürdürülebilir olmadığını bilir. Bu sayede uygar toplumlardan daha az dolandırıcı, daha çok bilim adamı çıkar.
Gelelim Türkiye’den neden taşındım? sorusuna;
Çünkü Türkiye son 12-13 yılda artarak devam etmekle beraber son 30 yıldır, Özal ile başlayan bir çürüme süreci sonucu artık tam olarak yozlaşmış bir ülke.
Bunu ağzımdan salyalar akarak falan söylemiyorum, bunu tüm ailemi ve arkadaşlarımı bırakıp taşınmak zorunda kalmış biri olarak son derece büyük bir hayal kırıklığı ile söylüyorum.
Şu an Türkiye’de cehalet bir norm olarak toplumun genelinde kabul görüyor ve kişi başına düşen cahil sayısı, bu kişilerin kişisel emek ve finansmanları ile eğitebileceğinin çok ötesinde.
Üstelik, cehaletin iktidar olduğu bir noktadayız ve zaten fazla sağlıklı olmayan devlet geleneğimiz de yerle bir olduğu için devletin var olan durumda cehaleti bırakın önlemek, körüklediği gerçeği ile karşı karşıyayız. Bu durumda, günümüz Türkiye’si basitçe, yozlaşmış bir toplum olarak tarif edilebilir, çünkü kritik eşik aşılmış, çürüme toplumun genelini sarmıştır.
Bu durumda en komiğime giden ise “CHP adam gibi muhalefet yapsa” gibisinden günlük hayatta hiçbir pratiği olmayan bir durumun olası tek kurtuluş olarak görülmesi.
Bu sözleri sıklıkla dile getirenlerden tek talebim kendilerine bir siyasi parti kurup CHP yi beklemekten vazgeçmeleri. Bunu CHP den daha iyi muhalefet yapacaklarını düşündüğüm için istemiyorum. Aksine, cehalet ve yozlaşmadan beslenen bir toplumun artık akıl-mantık ile kurtarılamayacağını anlamalarını umduğum için istiyorum. Çünkü gördükleri güçlü muhalefet hayalinin toplumu kurtarması artık mümkün değil. Ülkede hırsızlığın kötü bir şey olduğunu düşünen kişi sayısı %50 nin altında ise siz bu insanlara değerler ve uzun vadeli planlar üzerinden hiç birşey anlatamazsınız.
Yakın tarihte bunun bir çok örneği yaşandı. Örneğin, 1960 lar Afganistan’ına, İran’ına Lübnan’ına, Mısır’ına bakın. Bir de bu günkü haline bakın.
Aşağıdaki fotoğraf 1960’lar Afganistan’ından. 1970-80’ler Türkiye’sine ne kadar benziyor değil mi?
Afganistan’ın ve diğerlerinin bu noktada kaybettiği şey, dini özgürlükler falan değildi. Onlar, cehalet’in önlenmesi ile ilgili savaşı kaybettiler. Toplumlarında cahil olmak geçer akçe oldu, iktidara gelenler meydanlarda eğitimli insanları “monşerler” diye yuhalatıp da cehaletten beslenince oldu bunlar. Sonrasında cahil bir milleti yönetmenin en kolay yolu olan din öğesi ön plana çıkmış olabilir ancak bütün bu ülkeler yozlaşarak bu duruma geldiler, dindarlaşarak değil.
Türkiye yozlaşmada komşularına göre biraz yavaş hareket etti. Bunu ister “Atatürklü yıllar sayesinde” diye tarif edin, isterseniz de “Avrupa’nın burnunun dibinde tüm bu Ortadoğu pisliği ile arasındaki tampon olduğu için, Avrupa tarafından kollandı” diye tanımlayın ama Türkiye için de süre sonunda doldu.
Şu an, günde ortalama 12 saatini TV de bol tecavüzlü, aldatmalı, dolandırmalı, abisinin karısına sulanmalı diziler ve evlilik programları izleyerek geçiren, kendisi dışında kimseye saygı göstermeyen, çıkarı uğruna yaptığı her şeyi mubah sayan, kaba davranmayı geçer akçe sanıp ülke yönetimini bile kabadayılığa teslim eden bir topluma dönüşmüş durumdayız.
Ve bu toplum çocuk yetiştiriyor, bu çocuklar siz ne kadar uğraşsanız da aynı okula gittiği çocuğunuzun davranışlarını şekillendirecek. En az bir 70 yıl aynı toplumda yaşayacak. Bu noktada artık yapılabilecek hiç birşey olmadığı gibi bir şeyler yapmaya çalışmak da enerjinin boşa harcanması dışında bir sonuç doğurmaz.
Birey olarak eğer insanlığa bir faydanız olsun istiyorsanız, milliyetçiliği bir tarafa bırakıp, bu faydayı, sizden bunu talep eden toplumlara yönlendirmeniz çok daha doğru olacaktır.
Ben bu noktada, bana ayrılan sürenin sonuna geldiğime, bir birey olarak hayatımın kalanını düzelmesi mümkün olmayan bu durumun içinde yaşamaya çalışmamın anlamsız olduğuna karar vererek Türkiye’den taşındım. Gün geçtikçe de aldığım kararın ne kadar doğru olduğunu anlıyorum. Özlem yok mu? Var tabi. Ama daha çok heba ettiğim onca yılın hayal kırıklığı var üstümde.