Biyolog ve Kuzey Doğa Derneği kurucusu Çağan Şekercioğlu’yla yapılan söyleşi
Türkiye yaban hayatı çeşitliliği açısından oldukça şanslı bir ülke. Üç kıtanın, üç denizin arasında çok çeşitli yaşam alanlarına ev sahipliği yapıyor. Uzmanlar Türkiye’nin, “tropik bir ülke olmamasına rağmen şaşırtıcı derecede yüksek biyoçeşitliliğe” sahip olduğunu söylüyor:
“Bu biyoçeşitliliğin yüksek olmasının en önemli sebebi, bitkilerimiz. Türkiye’de 9 binden fazla bitki türü var. Her hafta yeni bir bitki türü keşfediliyor. Ve bu gerçek sayının on binden fazla olduğunu düşünüyor botanikçilerimiz. Ve 9 bin bilinen bitki türünün üç bini Türkiye’ye endemik, yani Türkiye dışında yok. Bu da tüm dünyada endemik bitki türleri açısından Türkiye’yi en zengin 13. Ülke yapıyor ve orta boy-ılıman iklim ülkeleri arasında da bir numara yapıyor Türkiye’yi. Bunun önemi şu. Biyoçeşitlilik oranı daima tropik ülkelerde daha yüksektir. Türkiye’nin tropik olmamasına rağmen ve çok büyük bir alanı kaplamamasına rağmen bu zenginliğe sahip olması eşsiz bir şey. Çünkü alan ne kadar büyükse haliyle daha fazla tür buluyorsunuz. Çünkü yaşam alanı daha artıyor. Türkiye öyle çok büyük bir ülke değil. Bizi geçen ülkelere bakarsanız, Çin, ABD, Avustralya, Brezilya gibi ya çok büyük, ya tropik ya da ikisi birden.”
Çağan Şekercioğlu gibi bir bilim adamını tek bir sıfatta tanımlamak mümkün değil. Biyolojiyle başlayan profesyonel yaşamı, genç yaşına rağmen çevre koruma, kuş bilimi, tropik bölge biyoloji bilimi, hayvan ve böcek bilimleri, çevre turizmi, doğa fotoğrafçılığı gibi birçok alana dağılmış durumda. Şekercioğlu’na göre Türkiye’de yürütülen ekonomik öncelikli kalkınma projeleri çevre unsurunu fazla hesaba katmadığı için bu zenginlik büyük tehlike altına girmiş durumda:
“Bilimsel araştırmalara bakarsak, Türkiye’deki bitki türlerinin yüzlercesinin soyu tehlike altında. Yani yok olma tehlikesi altında. Birçok kuş türümüz deseniz, düzinelercesi, soyu tehlike altında. Memeli türlerimiz aynı şekilde. Sulak alan balık türlerimizi ki, yaklaşık 61 tatlı su balığı Türkiye’ye endemik, yarısı kritik tehlikede, yani tükenmenin eşiğinde. 2005’te yapılan küresel çapta bir araştırma tüm Türkiye’nin kriz eko bölgeleri tarafından kaplı olduğunu gösterdi. Ülkemizin çoğu da “kritik” kriz altında, “kritik ekolojik kriz” altında. Kalanı da yüksek ekolojik kriz altında ülkemizin. Bu yine bilim adamlarının tüm dünyayı kapsayan küresel analizi sonucunda çıkan bir sonuç. Bunun dışında her iki yılda bir yayınlanan Yale Üniversitesi, Dünya Çevre Performansı Endeksi’nde maalesef ülkemiz şu an en dipte. 2010 yılında 79’uncuyken, bu sene 109’unculuğa düştük. Ki bu sene daha az ülke incelendi, yani esasında daha da kötü. Yani ülkelerin çevre performansı açısından yüzde 83’ünün gerisinde kalmış durumdayız.”
20 yıla yakın bir süredir Amerika’da yaşayan Utah Üniversitesi Biyoloji Bölümü öğretim görevlisi Şekercioğlu’nun aslında bir ayağı daima Türkiye’de. Şekercioğlu’nun kurduğu KuzeyDoğa derneği, Türkiye’de doğal çevreyi koruma faaliyetleri yürütüyor, projeler sunuyor ve gerektiğinde devletle birlikte çalışıyor:
“İsmimizin de gösterdiği gibi odak noktamız Türkiye’nin doğal açıdan zengin ve hala kurtarma potansiyeli yüksek olan Kuzey Doğu Anadolusu’na odaklanmış durumdayız. Özellikle Serhat İllerimiz dediğimiz Kars, Iğdır, Ardahan ve Ağrı ve bir de tabi ki ekolojik açıdan Erzurum ve Artvin’e de giriyor ilgi alanımız. Bu bölgeye odaklanmış durumdayız. Bu bölge Kafkaslar ve İran-Anadolu biyoçeşitlilik sıcak noktalarının bir araya geldiği çok zengin bir bölge. Geleneksel tarım, daha çok geleneksel hayat devam ediyor, o yüzden bölgedeki tarım daha çok organik, fazla gübre ilaç kullanımı yok. Ve maalesef bu artıyor. Bu açıdan da bölge aynı zamanda biyokültürel turizm dediğimiz, yani hem bölgenin zengin kültürünü, hem de zengin doğasını aynı anda tecrübe edebileceğiniz eko turizme çok uygun bir yapı gösteriyor. Yani gelen ziyaretçiler köylerde kalsın, Türk misafirperverliğinin görsün, köy hayatını yaşasın o kültürü görsün, ama bir yandan da beş yüz metre, bir kilometre ileriye gitsin, Kuyucuk gölünde kuş gözlesin. Sarıkamış ormanlarında kurt izi sürsün, ayıları seyretsin, yaban hayatını görsün, doğa fotoğrafı çeksin.”
Çağan Şekercioğlu’nun çalışmaları merkezi Washington’da bulunan National Geographic vakfının da ilgisini çekmiş. 2010 yılında Türkiye’de Yılın Bilim İnsanı ödülüne layık görülürken, 2011 de de National Geographic’in “yükselen kaşifleri” arasına girmiş. Şekercioğlu, Kuzeydoğu Anadolu’daki çalışma amaçlarını şöyle açıklıyor:
“Kars, Iğdır, Ardahan, Ağrı illerimiz, biliyorsunuz her zaman gözardı edilmiş, unutulmuş yerler maalesef, ekonomik açıdan da zor durumdalar. O açıdan da bu bölgede ekoturizmin gelişmesi zaten devletimizin de önceliklerinden biri. Fakat biz bu turizmi bilinçsiz turizm olarak değil, doğayla dost yerel kültürle dost, yatırım gerektirmeyen, yani zaten oranın zenginliği geleneksel yapısı ve doğası, yani “buraya otel yapalım” değil, maalesef çarpık turizm anlayışıyla ülkemizin eşsiz köşelerini yok ettik. Biz orada ekstra bir yatırım gerektirmeden sadece oranın değerlerini daha iyi pazarlama ve tanıtma amacıyla bölgedeki insanımıza da ekonomik açıdan bir fayda sağlamasını istiyoruz. Kuzey Doğa derneğimizin biyolojik araştırma çalışmaları ise kuş göç yollarını, kuş halkalama yoluyla inceleme, fotokapanlar ve uydu takibiyle bölgedeki yaban hayatını, özellikle büyük memelileri, bozayı, kurt, vaşak, yaban kedisi gibi onları takip etme ve araştırma, sulak alan restorasyonuyla bozulmuş, yok edilen sulak alanları geriye getirme ve yine Orman ve Su İşleri Bakanlığımız’ın desteğiyle Türkiye’nin ilk yaban hayatı koridorunu oluşturma gibi doğa koruma ve doğa araştırma projelerimiz devam ediyor.”
Çok sayıda ülkede olduğu gibi Türkiye’de de kentleşme ve diğer nedenlerle yaban hayatın yaşam alanlarının bölünmesi bir çok vahşi hayvan türünün neslinin tükenmesine ya da tehlikeye girmesine yol açtı. Çağan Şekercioğlu’nun projelerinden biri Türkiye’nin kuzeydoğusunda bir yaban hayatı koridoru oluşturmak, diğer deyimle büyük bir milli park kurmak:
“Bu Türkiye’nin ilk yaban hayatı koruma koridoru olacak. Bu çok önemli. Dünyada zaten son on-yirmi yılda yapılan bir şey bu. Bu koridorun mantığı, ağaçlandırma yoluyla parçalanmış, izole kalmış ormanları birbirine bağlamak ve Kafkaslar’daki Karadeniz’deki geniş ormanlara bağlamak. Bu şekilde, kurt, vaşak, bozayı ve diğer yaban hayatın ufak orman parçalarında kısıtlı kalmaları yerine çok daha geniş ormanlara ulaşabiliyor… Büyük yırtıcı hayvanların geniş koruma alanlarına, geniş ormanlara ihtiyacı var. Bunlar sağlanmazsa maalesef, insan-yırtıcı çatışması artıyor. Boz ayılar çöplüğe giriyor, kurtlar koyunlara saldırıyor. Yani bu yaban hayatına geniş doğal alanlar sağlamak, aynı zamanda yöre halkına uzun vadede fayda sağlayacak, çünkü hayvanlar tekrar doğal yaşama dönecekler ve insan-yırtıcı çatışmasının bu şekilde azalacağını ümit ediyoruz.”
Kuzeydoğa Derneği çalışanları, dünyanın kalkınmış ülkeleri arasına girme yönünde adım adım ilerleyen Türkiye’de siyasetçilerin ve yöneticilerin desteğini almaya çalışıyor, zaten var olan ama kaybolma tehlikesi altındaki doğal zenginliklerini çok geç olmadan kurtarmayı amaçlıyor.
Kaynak : Kuzey Doğa Derneği
www.dunyalilar.org