Başlıkta bulunan deyişi değişik yerlerde çeşitli olaylar için söylendiğini duymuşsunuzdur. Ama duyduğunuz zaman söz konusu olay hayra alamet bir şey değildir. Mutlaka içinde üç kağıtçılığın, entrika ve yolsuzluğun olduğu durumlar için söylenir. İşte Validebağ korusunda olan biten karşısında söylenecek sözlerin en başında bu söylenebilir.
Durup dururken. Üsküdar Belediyesi bu koruda bir cami yapmak istiyor. Etrafta camiden bol bir şey yok. İhtiyaç var mı? Direnişten belli ki o da yok. Çünkü en başta orada yaşayan insanlar başlattı bu direnişi. Dozerlerin önüne araçlarını park ettiler. Polisle kapıştılar. Çığlıklarını duyan yanlarında yer almaya gitti. Gezi de olduğu gibi. Demek ki mahalle halkı bize cami lazım değil, yeşil lazım diyor. Belediye diyor ki; “yok yoook sen bilmiyorsun sana cami lazım. Ben sana bir cami yapayım.”
Olay mahkemeye taşınıyor. Mahkeme de cami yapımı işine dur diyor. Belediye caminin yapılacağı pafta ve parsel numaralarını değiştirir. Der ki; ” Mahkeme verdiği kararda yazılı olan pafta ve parsel numaralarını buraya ait değil.” Ve zorla inşaatı başlatır. Hemen yandaşlarından garip sözlerle destek bulur. ” oradaki mescitten rahatsız oldular ” gibi sözler yazar gazeteler. Yine yanlış fısıldamışlar kulağına belli ki. Direniş gösterenlerin üzerine Polisi salar, dayarlar gazı, sıkarlar mermiyi. Ama halkı yıldıramaz.
Şimdi cami yapıyorsun ağaçları katlederek. Senin inancında yok böyle bir şey. Namaz her yerde kılınır. Ve etrafta pek çok cami var. Ama yeşil olmazsa nefes alamazsın. Zaten yeşil fakiri bir dünya şehri İstanbul, Olanı korumak yerine var olanı yok etmek bir kent suçudur, insanlık ayıbıdır. Sen bunda diretiyorsan ben de bunun altında Çapanoğlu ararım.
Bu laf nereden çıkmış derseniz hikayesi şöyle:
Tarihimizde Çapanoğlu lakabıyla anılan bir sülale vardır. Yozgat şehrini kuran Ahmet Paşa bu sülalenin ilk tanınmış kişisi olup 1764 yılında Sivas valisi iken önce azledilmiş ardından da idam ettirilmiştir. Ahmet Paşa’nın büyük oğlu Mustafa Bey ve ardından da küçük oğlu Süleyman Bey vali olurlar. Süleyman Bey bu sülalenin şöhretini afaka salmış bireyidir. Yozgat şehrini bayındır hale getiren ve Osmanlı hükümet boşluğundan istifade ile Amasya, Ankara, Elazığ, Kayseri, Maraş, Niğde ve Tarsus’u içine alan bir hükümet kurup adını Celaliler listesinin başına yazdıran odur. Süleyman Bey zamanında sadece halk arasında değil; devlet kademelerinde de Çapanoğlu adı korku ve çekingenlikle anılmaya başlar.
İşte o dönemde devlet memurlarından biri, verilecek bir yolsuzluk kararını kovuşturmak üzere müfettiş tayin olunur. Araştırmaları ona, Çapanoğullarından birkaç kişinin de yolsuzluklarda parmağı olduğunu gösterir. Çapanoğlu Süleyman Bey’in nüfuzundan çekinen memur, durumu yakın bir arkadaşına anlatıp fikrini ister. Aldığı cevap şöyledir:
-Bu işi fazla kurcalama; altından Çapanoğlu çıkarsa başın belada demektir!..
Müfettiş ne yapsın; soruşturmalarını yarıda bırakıp yuvarlak cümleler ile sonucu ilgili mercilere bildirir.
Çapanoğlu Süleyman Bey yaşadığı zamanda takvimler 1700’lü yılların sonuna yaklaşmaktaydı. Şimdi yıl 2014 ve karşımıza çıkan “Çapanoğlu” nun kim olduğunu gayet iyi biliyoruz. Bunlar gerçekten geniş bir sülale. Dal budak sarmış ülkenin dört bir yanına.
Burası bir koru adı üstünde “Koru” birinci derece SİT alanı ilan edilmiş. Ama çok yüksek makamlardan da icazet almış. Beleye başkanı Hilmi bey koruyu talan etmeyi kafaya koymuş. Orada seyir terasları ve Marmara denizini seyretmek için kuleler olan bir projesi vardı. Seçim öncesi ilan etmişti bunu.
Hilmi bey; Marmara denizini seyretmek için kule mi kalmadı? etrafına bir bak istersen. Hepsi sizin döneminizde yapılan kulelerden hangisine istersen çık seyret. O mesafeden ne göreceksin o da belli değil. Bunlar hikaye. Direnişe Devam.
Memet Karabulut – Dünyalılar