YANLIŞ AT’A OYNAYAN TÜRKİYE ve MİT-MOSSAD KRİZİ
Erdoğan’ın liderliğinde son 10 seneyi iktidarda geçiren AKP, Araplar’dan aldığı sıcak parayı kullanarak ekonomik göstergelerde yaptığı oynamalarla birlikte Türkiye’de bir istikrar havası yaratmayı başarmış olsa da bütçenin hesabını vermekten kaçmaları, dolar ve benzin fiyatlarındaki anormal artış ve buna ek olarak komşu ülkeler ile aleni düşmanlığa varan zedelenmiş ilişkileri nedeniyle belli etmemeye çalışsalar da zor günler geçiriyor. Hem Erdoğan hem de sağ kolu Hakan Fidan, bir de Davutoğlu’nun bilhassa bu günlerde rahat uyku uyuyabildiklerinden şüpheliyim.
Erdoğan 2007’den beri bir takım çevrelerin damarına basmak konusunda oldukca ısrarcı ve saldırgan bir tutum izliyor. Bu tavrı nedeniyle de büyük bir korku atmosferine boğulmuş durumda olacak ki günden güne daha fazla koruma ile gezmek zorunda kalmış durumda. Sayıları 1500’e kadar varabilen bir koruma ordusu ile korunan bir insanın ruh halinin sağlıklı işlediğini düşünmek iyimserlikten de öte körlük olarak tanımlanabilecek bir yaklaşım olacaktır.
Ahmet Davutoğlu ise her ne kadar son zamanlarda ortada görünmese ve sesi fazla çıkmasa da kariyerinin en kötü dönemlerinden birisini yaşıyor. Bilhassa Suriye’de yüzbinlerce insanın kanının dökülmesine neden olduğu düşünülürse hayatının bundan sonraki kesiminde kapılacağı haklı paranoya ile akıl sağlığını ne denli uzun süre koruyabilir, ya da ölen bunca insanın intikamını almak isteyebilecek bir çok kişiden herhangi birilerinin ne zaman nereden çıkabileceklerini düşünerek yaşamaya kalbi ne denli uzun süre dayanabilir merak ediyorum. Zira, başındaki dertler hafiflediği anda Suriye farklı şekillerde artık kan davasına girdiği figürlere karşı saldırgan bir tutum izleyebilir yönünde bir endişe taşımak hayalperestlik olmasa gerek.
Sayısız insanın yerinden yurdundan olmasına, huzur namına bir değerlerinin kalmamasına ve bir çok insanın ölümüne sebep olan ısrarcı politikaların Davutoğlu’nun hem siyasi kariyerini büyük bir riske atmış durumda, hem de hayatıyla ilgili duyma olasılığı bulunan endişeleri varsa ki olmamasına imkan yok, iktidarda geçirdikleri şu süreçten sonra derin bir inzivaya çekilse yeridir. Zira kafa tuttuğu güçler azımsanacak rollerde değiller. Yalnızca Suriye değil, Suriye ile ciddi ilişkileri bulunan Ruslar’dan tutun da Çin’e kadar göz korkutucu bir takım dünya liderlerinin yoluna da taş koymuş olmanın sıkıntısını derinden hissediyor olduğunu tahmin ederim.
Şahsi fikrim, Davutoğlu gibi entelektüel bir beyefendiye hiç yakışmayan bir pozisyona düştü ve daha da fenası Big Brother’a verdikleri hemen hiç bir sözü yerine getirememiş olmaları da ayaklarının altındaki zemini her zaman olduğundan daha fazla kayganlaştırmış durumda. Davuoğlu’nun uygun bir zamanda görevden alınacağı da meclis kulislerinde dolaşan bir başka dedikodu olduğu söyleniyor.
Türkiye’nin Suriye ile olan münakaşası ve dünya genelinden toplanarak o coğrafyaya yığılan teröristler İran’ı da son derece rahatsız etmiş durumda. İran-Suriye ilişkilerinin sıcaklığı bir yana, Sünni bir İslam rejimi için savaşan bu teröristlerin yarın Şia olan İran’a da saldırmaya başlamayacağının garantisini kimse veremez durumda. Hem müttefiki Suriye’nin içine çekildiği bataklık nedeniyle sıkıntı hisseden İran diğer yandan can düşmanı İsrail’in ekmeğine yağ süren Türkiye ve ABD’nin ortadoğuda hayata geçirmeye çalıştıkları projelerden sıkıntı duyarken oluşan gerginliği nasıl telafi edebileceğini düşünen Türkiye, bir başka büyük hataya imza atarak MOSSAD’ın İranlı 10 ajanının adlarını Hakan Fidan yoluyla İran’a ispiyonlamak gibi bir hata yaptı.
Bu tarz bir davranış gizli servisler tarihind
e ilk defa olmuyordur muhtemelen fakat İran’ın idam ettiği bu 10 kişi İsrail ve MOSSAD’ın ziyadesiyle canını sıkmış olacak ki hükümete yakınlığı ile bilinen HABERTÜRK’te yayınlanan habere bakılırsa MOSSAD Hakan Fidan’ı ABD merkezli Jewish Press sitesinin yazarı Yori Yanover üzerinden açıkca tehdit etmiş durumda.
”Bir sabah otomobilinde özel bir sürpriz görmeyi hak eden biri varsa o Türk istihbarat şefi Fidan’dır.”http://www.haberturk.com/gundem/haber/886687-israilden-fidana-tehdit
Her ne denli MOSSAD ve ABD 10 ajan için üzüldüklerini belirtmiş olsalar da Suriye’de sürdürülen çalışmaların hatırına şimdilik Türkiye’ye kınamak konusunda bir kaç ufak tepkiden öteye gitmemiş görünüyorlar. Bu durumda ABD’nin son aylarda kendi içine düştüğü problemler ile cebelleşmesi de yatıyor olsa da bu iki gücün son derece kindar olduğu gerçeğini değiştiren bir durum yok ortada. ABD gibi planlarını yüzlerce sene boyutunda hazırlayan bir devletin İran ile düşmanlığı bilinen İsrail’in MİT ve Hakan Fidan vasıtası ile kendilerine atılan kazığı unutacaklarını ve sineye çekeceklerini düşünmek hata olacaktır.
İslamcı çevreleri neredeyse düşünce tembelliğine sürüklemiş olan her olayın suçunu İsrail’e ve Yahudi Lobileri’ne atma alışkanlığının da son derece ateşli bir üslup ile devam ettiği düşünülürse hem Erdoğan, hem Davutoğlu, hem de Fidan kendilerine Türkiye’de büyük bir güç kazandıran İsrail ve ABD ile bu denli ciddi bir sürtüşmenin içerisine girmeleri bu üçlünün gelecek ile ilgili planlarında bir çeşit belirsizlik yaratıyor olsa gerek. Erdoğan gibi İsrail’den ”Üstün hizmet ödülü” almış bir kişinin İsrail ile olan ilişkilerinde bilhassa dikkatli olması gerekirken yükselen özgüven vasıtası ile daha kolay hata yapabilir hale gelmesi de bilhassa MOSSAD üzerinden uğrayabilecekleri çeşitli saldırıların fitilini şimdiden ateşlemiş olsa gerek.
Herhalde MOSSAD’ın yapabileceği yegane şey bombalı saldırılar olmayacaktır. Erdoğan’ın ve sağ kolu mahiyetindekilerin kısa süre içerisinde ciddi bir itibarsızlaştırılma sürecine girebilecekleri de düşünülebilir. Unutmamak gerekir ki MOSSAD dünya üzerinde azımsanamayacak güce sahip gizli servislerden bir tanesi olma özelliğini korumakta ve elinde bu saydığım kişilere dair sayısız belge ve itibarlarını yerlebir edebilecek türde kasetler bulunduğunu tahmin etmek güç olmasa gerek.
Türk halkının bir kesiminin güçlü desteği ile iktidarda kalmayı başaran AKP her geçen gün yanlış at’a oynamakta ısrarcı bir tutum izliyor. AKP iktidarına kadar Türkiye İsrail ilişkileri güçlü bir müttefiklik boyutunda ilerliyorken son yıllarda bu müttefik ilişkisi AKP’nin iktidarda kalmak için İsrail üzerinden sürdürdüğü politikalar nedeni ile hayli zedelenmiş halde. ABD ve İsrail’in desteği ile iktidara gelen bir partinin bu iki güce karşı tavır alarak oy toplama gayreti bir yana, Erdoğan’ın kendisini halife olarak görmeye başlaması ile birlikte bu imajını İsrail’i dışlayarak güçlendirmeye çalışması AKP’nin siyasi kariyerinde nasıl izler bırakacak bunu zamanla göreceğiz.
Son dönemde Cemaat ile ilişkilerinin bozulması da Cemaat’in sıkı bağlar ile ilişkide olduğu İsrail ve ABD karşısında Erdoğan ve partisinin tutumları da son derece etkili. Mavi Marmara olayında Cemaat’in lideri Gülen’in AKP’yi açıkca suçlayan ve İsrail’in tutumunu savunan sözlerini unutmamak gerekir ki bu Cemaat’in gerçek tarafını göstermesi adına açık bir ipucu niteliğindeydi. Önümüzdeki yıl yapılacak 3’lü seçimlerde AKP’yi desteklemeyeceklerini şimdiden dile getirmeye başlayan Gülen ve cemaatinin bu tavrının başlıca sebebi Yahudi dostalarının desteğini kaybetmek istememeleridir.
Şu bir gerçek ki İsrail’i yok sayarak Ortadoğu’da ancak geçici bir güç kazanımı elde edilebilecektir. Her ne kadar ABD’nin boğuşmakta olduğu krizler nedeniyle güç kaybı yaşamasının İsrail’i yalnızlaştıracağı düşünülse de bu ülkenin sahip olduğu nükleer silahlar vasıtası ile kendisini güvene aldığını da unutmamak gerekir ki İran gibi israil’i haritadan silme hayalleri kurmasa da Türkiye’nin Ortadoğu’da Yahudileri yok sayarak giriştiği işlerden ne gibi bir başarı elde etmeyi beklediğini sorgulamak gerekir. ZiraTürkiye ve İsrail bölgenin önde gelen aktörü olmak için benzersiz bir yarış sürdürmekteyken İsrail’in bu yarışı Türkiye’nin kazanmasına izin vereceğini düşünmek de bir başka hata olacaktır. Bu tip bir yarışta, hele ki son yıllarda Türkiye’den sayısız kazık yemişken İsrail’in daha uzunca bir süre etkisiz kalması imkan dahilinde mi bunu düşünmekte fayda var.
Başı sıkıştığı her an İsrail’i ve Yahudiler’i hedefe alarak kitlesine seslenme alışkanlığı Erdoğan için kendi kitlesinin gözünde anlık başarılar elde etmesini sağlasa da unutmamak gerekiyor ki Türkiye ekonomisini büyük ölçüde ayakta tutan Suudi Araplar’dan gelen sıcak paradır ve Suudi’lerin önemseyeceği yegane ortaklık da ABD ve İsrail ile kurdukları dostluk ilişkisidir. Erdoğan tüm bu ilişkiler ağında ABD ve İsrail’in ekmeğine yağ sürmeyi kestiği ve yollarına taş koymaya devam ettiği sürece Suudi’lerin desteğini de kaybetmeye bir adım daha yaklaşıyor ki bu rakamlar ile oynayarak balon gibi şişirilmiş Türkiye ekonomisini Yunan ekonomisinden daha beter bir hale getirebilecek adımların başında yer alıyor.
Bize ise sadece Erdoğan, Davutoğlu ve Fidan’a hayatlarının ileri ki dönemlerinde başarılar dilemek kalıyor.
Arzach Mills