Markete, belirli şeyleri almak amacıyla sık sık gideriz. Gitmeden öncede genelde evde alışveriş listeleri hazırlarız. Ama kasaya gelince ödemek zorunda kaldığımız tutar bizi çoğu zaman şaşırtır. Çünkü marketlerdeki bütün düzen, daha çok mal satmak üzerine kurulmuş durumda. Bu nedenle de, bize cazip gelecek ve aklımızı çelecek her türlü taktik, güleryüzle ve bizden yana gibi gözükerek, ama acımasızca uygulanmaktadır.
Dikkat ettiniz mi çoğu alışveriş merkezinde saat yoktur, ya da varsa da çalışmamaktadır. Bu tip mekanlar sizi zamandan koparmak için gün ışığından uzak tutarlar yani hiç pencere yoktur. Çünkü tek amaç sizi daha çok içeride tutmaktır. Bu tip mekanların ısıtma sistemleri yazın serin kışın ise sıcak olarak ayarlanır, arkada çalan keyifli bir fon müziği eşliğinde de kendinizi alışverişe kaptırır gidersiniz.
İki reyon arasında kare şeklinde yerler vardır. Buralar dinlenme noktası olarak yapılmış yerlerdir. Siz bir reyondan diğerine geçerken ortada bulunan dinlenme noktasında durursunuz, bunun üzerinde indirime girmiş ürünler bulunur, sakın inanmayın. O ürünün satıldığı reyona gidin mutlaka daha ucuzunu bulursunuz. Oradakiler indirime girmiş gibi gösterilerek siz dinlenme noktasındayken almanızı sağlamak amaçlı indirimde gibi gösterilir.
Bizlerin bazı insani zaafları var. Bunu pazarlama uzmanları da çok iyi bilmektedirler. Mesela bir ürünün fiyatı 15 TL olarak yazılınca onu almayız da, 14,99 yazılınca 14 TL’ymiş gibi algılayarak satın alırız. Bedava ürünler, promosyonlar içimizi gıcıklar. 2 alana 2. yarı fiyatına tarzındaki kampanyalara hiç düşünmeden ve birim fiyat hesabına girişmeden hemen balıklama dalarız.
Tüm pazarlama teknikleri, kafalarımızı karıştırmak mantıklı kararlar almamızı engellemek üzerine kurulmuş durumda. Market raflarında bile genelde çok satılması istenilen ürünler göz hizası olarak kabul edilen, 1 metre 60 cm civarına yerleştirilir. Sebzelerin, meyvelerin canlı ve iştah açıcı görünmeleri için üzerilerine farklı ışıklar yansıtılır.
Evet, zaaflarımız, zayıf yönlerimiz var. Ama bunları aleyhimize kullanmak, hele de bir mal satmak amacı ile devreye sokmak, bir insanlık ayıbıdır ve suçtur.
Büyük bir kısmımız bize yapılan bu dayatmalara tepkisiz kalmayı yeğliyoruz. Çünkü üzerimizde bir çaresizlik durumu hâkim. “Tepki göstersek ne değişecek ki? Herkes gene bildiğini okumaya devam edecek” diye düşünüyoruz. Bu da bizi, kalitesiz bir hayatı yaşamaya mahkûm bırakıyor.
Peki, başka nasıl davranabiliriz? Başka türlü de olabilir mi?
Evet, olabilir. Ama önce, durumun farkına varmamız gerekiyor. İnsanları böylesine yok sayan, onları “yolunacak kazlar” olarak gören bu sisteme karşı toplu tepkiler koyduğumuzda, onlar da tavırlarını değiştirmek zorunda kalacaklardır.
Derleyen: Sibel Çağlar
(Not: Yazının bazı bölümlerinde Aydın Arıtan- Farkında mısınız? kitabından alıntılar yapılmıştır.)