Davranışlarının temeli olan düşüncelerinin gerçek nedenini anlaman, düşüncelerinden milyon defa daha küçük olan “düşüncealtı” parçacıklarını öğrenmenle mümkündür.
Düşüncealtı parçacıkların davranışlarına yaptığı etkiyi görmek için onları birbirleriyle çarpıştırman gerekir. Bunun için yaşadığın her şeyi çok yönlü biçimde değerlendirmeli ve bu değerlendirmenin sonuçlarını düşüncelerinle kontrol etmelisin.
Nasıl mı? Haklısın. Durum çok karmaşık görünüyor. Ancak hiç bir şey karmaşanın dışında kalarak varlığını sürdüremiyor. İnsan ruhu, hayatın huzur dolu limanlarına ulaşmak için fırtınalı sularda yol almak zorunda.
İnsan, çok boyutlu bir enerji kombinasyonundan oluşur. Enerjiyle düşünür, enerjiyle hareket ederiz. Bütün düşüncelerimiz davranışa, davranışlarımız da kişiliğimizi belirleyen karakterimize dönüşür. Ve karakterimiz sayesinde aldığımız kararlarla hayatımıza yön veririz. Hangi yemeği yiyeceğimizi, tabaktaki elmaların hangisinin bizi daha çok cezbettiğini, kime aşık olacağımızı, hangi kadın/erkekle sevişeceğimizi, kiminle nasıl savaşacağımızı, kaldırımın neresinden yürüyeceğimizi, kiminle ve neyi konuşacağımızı belirleyen bu karmaşık yapının arkasında kişiliğimizi belirleyen davranışlarımız; davranışlarımızın arkasındaysa bunları belirleyen düşüncelerimiz yatar. Üzerinde yaşadığımız gezegeni dolduran gerekli gereksiz her şey düşüncelerimizin ürünüdür.
Bütün düşünce ve davranışlarımız bir enerji yayar. Enerji yayımıyla kişiliğimizin başkaları tarafından nasıl göründüğünü anlatırız. Bazılarımız sıklıkla pozitif enerji yaydığı yolunda iltifatlar alır çevresinden. Bazılarımızın enerjisinin rengi daha soğuktur ve sevimsiz görünür.
Daha somut, maddeleştirerek anlatalım.
Zihnimizi maddeye benzetelim. Düşüncelerimizi de maddenin temel yapıtaşı olan atoma. Atom, proton ve nötronlardan oluştuğuna göre, düşüncelerimiz de bilgi ve görgülerimizden oluşsun. Bilgi ve görgülerimizle oluşturduğumuz düşüncelerimiz yani zihin atomumuz, kimliğimizin temel yapıtaşı olsun. Ve şimdi bunu bir kenara koyalım.
Şimdi örneklemesini aldığımız atomun yapısına kısaca ve kabaca bir göz atalım: Atom çekirdeği temel parçacık değildir, nükleon adı verilen proton ve nötronlardan meydana gelir. Elektron ve çekirdeğin içindeki nötron ile proton kararlı parçacıklardır. Bir atom çekirdeğini oluşturan nükleonlar arasındaki mezon alışverişi ile kararlı parçacıklar ortaya çıkar. Ancak bir atom çekirdeği her zaman kararlı değildir, kararsız atom çekirdeklerinde, ki radyoaktif maddelerin çekirdekleri böyledir, çekirdek parçalanması olur. Bunun nedeni zayıf etkileşim adlı kuvvettir.
Atomun yapısı kabaca böyle. Şimdi zihin atomumuz olan düşüncemize geri dönelim. Düşünce, davranışlarımız için tek başına temel bir yapıtaşı değildir. Bilgi ve görgü dediğimiz, kimi durumda içine doğduğumuz çevre kimi durumdaysa sonradan edindiğimiz yapabilirliklerin ve adına ‘güdü’ dediğimiz milyonlarca yıllık ilkel dürtünün biraraya gelmesinden oluşur. Bilgi, kararlı, güdü ve görgüyse kararsız düşünce parçacıklarıdır. Bilgi zamanla gelişir, güdü dönüşür, görgüyse değişir. Ve bu üçünün oluşturduğu düşünceler her zaman kararlı değildir. Kararsız düşüncelerdeki kaynağı belirsiz düşünceler böyledir, davranış parçalanması olur. Bunun nedeni bilgi, görgü ve güdü arasındaki etkileşimin yarattığı enerjiyle düşüncelerin yeterince beslenememesidir. Yani düşünceyle bilgi, görgü ve güdü arasındaki etkileşim zayıflamıştır ve davranışa dönüşen düşünceler her zaman hatalı sonuçlar doğurmaya başlar.
Bir başka deyişle buna, düşünmeden davranmanın yarattığı sonuçlar da diyebiliriz.
Düşüncelerimizin doğru yerden beslenmediği durumlarda hatalı davranışlarımız olağanlaşır ve yaşamımızı bunun üzerine kurmaya başlarız. Bunun sonucu olarak da düşüncelerini doğru yerden besleyebilen insanların, giderek de ulusların tahakümüne girmeye başlarız. Kısaca düşüncelerini doğru yerden besleyen insanlar besleyemeyenlenleri, uluslarsa ulusları sömürür! Yüzlerce yıldır emperyalizmin, giderek de kapitalizmin beslendiği yer işte tam da burasıdır.
Düşüncelerimizin yani zihin atomlarımızın altında, onlardan milyon defa daha küçük ve duyularımızla hissedemediğimiz fakat bir araya geldiklerinde yüksek bir enerji açığa çıkaran, içinde yaşadığı bedeni saniyenin milyonda biri kadar kısa bir sürede terkedebilen; ağırlığının yalnızca 21 gram olduğu savlanan ve kimine göre kozmik bir güç, kimine gore yürek, kimine göreyse ruh adı verilen yüksek bir enerji kaynağı yatar!
Duyularımızla algılayamadığımız dünyayı bize armağan eden şeyin adı yani.
Düşüncealtı parçacıklarının milyonlarcasının biraraya gelmesinden düşünce, düşünceden de karakter oluştuğuna gore, adına ruh denilen bu yüksek enerji kaynağı, düşünceyi doğru yerden besleyen en büyük hazinedir. Düşüncesini doğru yerden beslemeyerek içindeki enerji kaynağını görmeyen insanın, geleceğini kurtarmak adına üzerinde yaşadığı coğrafyanın altındaki petrol, altın, toryum ve bor’la ilgili rüyalar görmesi, hayatında otomobil bile kullanmamış birisinin Boeing 737 kullanmayı hayal etmesine benzer.
Maddenin temelinde bulunan yapı taşlarını ve bunların birbirleri arasındaki etkileşimlerini inceleyen bilim dalına, Yüksek Enerji Parçacık Fiziği denir.
Zihnin temelinde bulunan düşünceleri ve bu düşüncelerin birbiriyle çarpışması sonucu ortaya çıkan etkileşimeyse çelişki denir. Çelişki, insanın biriktirdiği enerjiyi soğuran büyük bir kara deliktir.
Parçacık fiziğinin araştırmaları kilometrelerce uzunluktaki parçacık hızlandırıcı laboratuarlarında yapılır. Hızlandırılan parçacıklar ya sabit hedeflerle ya da birbirleri ile çarpıştırılır. Bu çarpışmalar sonucunda ortaya çıkan ve altı milyar insanın geleceğini bağladığı eneryiye yüksek enerji adı verilir.
Çelişkinin beslendiği zihin, sarmaşıkla kaplanmış kayalara benzer. Çelişki, açığa çıkmamış kapalı düşüncelerin çarpışma anında birbirini doyuramaması ve ışıksızlıktan küflenmesiyle oluşur. Çarpışma anında düşüncelerin birbirini doyurabilmeleri için, çarpıştıkları zihnin milyonlarca bilgi ve görgüyü barındıracak genişlikte olması gerekir. Zihnin darlığı, önyargı adı verilen ve çelişkilerle beslenerek insanı zihnini sarmaşıklarlarla doldurarak felç eden kaynağı belirsiz düşünceyi doğurur.
Parçacık fiziğini öğrenerek atomun sırrını çözen ve bundan yüksek enerji elde eden insan, binlerce yıllık çelişkileri yüzünden içinin ve dışının parçalanmasının nedenini öğrenemedi. Ruh adı verilen yüksek enerjinin giderek dolaşımdan çıkmasıyla yaptığı her eylemin altına kırbaçla atılmış bir imza gibi büyük harflerle ÇELİŞKİ kelimesini yazdı. Parçaladığı atomla inşa ettiği dış dünyasının ruhunu paramparça eden dehlizlerinde kayboldu.
Einstein, “önyargıyı parçalamak atomu parçalamaktan daha zordur” dediği günlerde insanlık dünya adındaki gezegene kırbaçlarıyla imza atıyordu. Çelişkinin kırbacı yüzümüzde şaklıyor şimdi!
Resim: Gustav Klim
Yusuf Yavuz
http://gazeteciyazaryusufyavuz.wordpress.com/