Yaşam

Gerçeğin Bulamadığı Çiçekler

Gerçeğin hiç bulamadığı bir çiçek olsam, hiç verilmemiş, düşünülmemiş bir ismim olsa, feda feda açsa yapraklarım ışığın her renginde.Gerçeğin Bulamadığı Çiçekler

Su akıyor yanı başımızda. Öyle sessizce de değil hani gürül gürül, kıyamet koparcasına…

Nereye koysak durmaz bir akvaryumun camları gibiyiz. Renklerden arındırılmış, küflenmeye dönmüş yüzünü.

Bir “merhaba” paramparça edebilecek hayatımızın surlarını, yine de saklanıp, balık misali bakıyoruz şuursuzca etrafımıza.

İşte bir kaldırım başında ağlayan başka bir insan. Durma diyor içinde bir ses. Tüm sıcaklığınla belki de bugüne kadar sana kıyan tüm insanların merhametsizliğine inat, sarıl ona sıkıca. Bir de bakmışın düşüncelere sarıldığın o yol bitmiş… E insan kalmış kaldırımda ne de ağlamaklı bir hikaye.

Kaybettiğin her şey gibi şimdi de derin bir düşünceye akıyor ırmağın ama yanı başındaki gibi gürültülü değil, suskun, kederli, korkulu.

Bağırsam diyorsun belki de her aynanın karşısına geçtiğinde. Bağırsam sular dolusu. duysa sesimi tüm dünya. İçerde, dışarda hatta ekvatorda bile gülsem ağız dolusu.
Kekremsi yazıların tekrarında ya da bir yazarın parmaklarında değil sadece. Yırtabilsem de bu kağıt parçasını koşsam gerçeğe…

Gerçeğin hiç bulamadığı bir çiçek olsam, hiç verilmemiş, düşünülmemiş bir ismim olsa,  feda feda açsa yapraklarım ışığın her renginde.

Gece otobüs camından yola bakan bir kadın olsam… Esrikliğimi bıraksam parmaklarından düşen kelimelerde.

Misal bir oyun olsam dudağından, yüzlerce yüreğe uzanan. Şairin meyi olsam gecenin bir vakti düşürsem aklına en olmadık şeyleri.

Munzurlu türküler düşüyor aklına. Sonra bunca darmadağın ömür arasında, toparlama derdiyle inancını, kalkıyorsun ayağa.

Vicdanın kirpiklerinde belli belirsiz. Düşlerinde seni yakalamaya yeminli oltalar ve hiç de acemi olmayan balıkçılarla koyuluyorsun hayatın rutinine…

Uzaktan sesler geliyor her adımında. Su gibi yanı başındaki, gittikçe gürüldeyen. Koşmaya başlıyorsun, baharın İzmir yağmurları gibi. Ardın sıra geliyor adı hiç konmamış rengarenk çiçekler.

Öyle ıslak, öyle kabus, öyle mutlu, öyle aç…

Annenin sesini duyuyorsun, megafondan duyar gibi “kalk oğul sabahsın sen”
Yatağındaki her bir damla ter, babanın elleri gibi okşuyor seni…

Sahi gerçek şimdi bu okuyabildiğinden fazlası mı dersin, öyleyse çık sokağa de bir “merhaba” yık bütün surları…

Orçun Masatçı  / Bir Gün

Dünyalılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu