Yaşam

İç Dünyamızı Yansıtan Aynalar: İkili İlişkiler

İnsanlar zaman zaman toplumsal hayal kırıklıklarının, beklentilerinin boşa çıkmasının, içsel yenilgilerinin ve bunların yol açtığı yaraların iyileşmesi amacıyla kendi kabuklarına çekilirler. Ve kendilerini her türlü ilişkiden yalıtma sürecine girerler. Bu süreçte kişi, yaşadığı olumsuzlukların nedenlerini genellikle kendisinde aramaz ve bir çeşit savunma mekanizmasıyla, yıpranmışlıklarını dış dünyaya ve ilişkide bulunduǧu diğer insanlara bağlar. Bu bir hayal kırıklıǧıdır aynı zamanda. Bu durum, kişinin artık kendisinin diğer insanlara ve ilişkilere ihtiyacı olmadığı sanısına kapılmasına neden olur. Bu da kişinin kendi özgüvenini yitirmesini, soyutlamasını ve kendisinden uzaklaşmasını beraberinde getirir.

İlişki kurmak değil, onu sürdürmek ve geliştirmektir zor olan. Bir insan hiç tanımadığı bir insan ile çok kısa bir süre içerisinde iyi bir ilişki kurabilir. Ancak ilişkiler zamanla yıpranır. Bu nedenle bir ilişkiyi yeniden ve yeniden sürekli olarak kurmak, onarmak gereklidir.

İlişkiyi bir anda kesmek de zordur. Çünkü insanlar ilişkinin içerisinde birbirlerinden etkilenir ve bağlanırlar. Eğer bir ilişkinin yıpratıcı etkisi giderek artıyorsa en sağlıklı karar -zor da olsa- o ilişkiyi tümden bitirmek olmalıdır.

İnsanların çoğu aslında ilişkide bulunduğu insanları tanımaya çalışmaz. Ve karşılarındaki zaten tanıdıklarını düşünürler. Hep kendilerine haklılık payı çıkararak, ilişkinin kendilerine getirdiǧi olumsuz etkilerden kurtulmaya çalışırlar.

“Öte yandan, bir ilişki krize girdiğinde, çoğumuz ötekinin davranışlarını olumsuz yorumlama eğiliminde oluruz. Acilen çatışmaya girmek ya da sorunla uğraşmaktansa, büyük genellemeler yapmayı yeğleriz. Bu ise, ilişkiyi düzeltme ve yeniden verimli bir ilişki kurma fırsatına zarar verir.” [1]

Bazı ilişkiler ise, sürekli geriye dönüşler üzerine kuruludur. Bu geriye dönüş, ise bir kısır döngüden başka bir şey değildir. Bu tip ilişkilerde kişiler sürekli birbirlerinin açıklarını arar ve yıpratırlar. Bu bağlamda, her geriye dönüş aynı süreci ifade etmez. Aksine her geriye dönüş ilişkinin biraz daha sığlaşmasıdır; bu da ilişkide bulunan insanların agresif, saygısızca hareket etmesini ve karşılıklı olarak birbirlerini yıpratmalarına yol açar.

“Soyutlanmışlığın çeşitli şekilleri vardır. Kendilerini toplumdan soyutlayan insanlar az konuşur ya da hiç ağızlarını açmaz, bir kimsenin yüzüne bakmayarak, karşılarındakini ya dinlemez ya da söylediklerine pek dikkat etmezler. En yalınları da içinde olmak üzere tüm ilişkilerinde insanları birbirinden koparıp ayıran bir soğukluk görülür… Kendileriyle başkaları arasına bir uzaklık koymaya çalışmakla dikkati çekerler.” [2]

İnsan toplumsal yaşam içerisinde, çeşitli biçimlerde kendisini soyutlayabilir. Toplumsal ilişkilerini sürdüren bir insan, bu ilişkilerinde bakış açılarını sürekli değiştirerek, ilişkide bulunduğu insanları yıpratarak, kendi çıkarlarını daima ön plana çıkartarak, soğuk ve itici davranış biçimleri geliştirerek kendisini soyutlayabilir. İlişkileri bir biçimiyle devam etse bile, bir süre sonra yıpranacak ve soǧuyacaktır.

İlişkiler insanın beklentilerini karşılamaz çoğu zaman, ikili ilişkilerde insanlar ikili bir bakış açısına sahiptirler. Bu bakış açılarından birisi, karşıdaki kişiyi kategorize etmek, iyi ya da kötü insan olarak değerlendirmektir. Böyle bakış açısına sahip kişilerin ilişkide bulunduğu insanları değerlendirmeleri, kendi kişisel çıkarlarına endekslidir. Kişi daima kafasında, karşısındaki insan hakkında iki yargı taşır, iyi ve kötü. Çıkarları değiştiği anda iyi olarak nitelediği insanı kötü olarak değerlendirebilir. Çünkü kişileri kategorize ettiğinden her iki niteleme de bilinçaltında mevcuttur. Gerçekte ilişkide olduǧu insanları kategorize ederek ve kendi kişisel çıkarlarına yönelik olarak onları iyi ya da kötü olarak değerlendiren kişiler, kendi iç dünyalarından da uzaktırlar. Böylesi kişiler aslında kendi içlerinde bencil ve güvensizdir ve ilişkileri de bu nedenle hep karşı taraftan beklentileri üzerine kuruludur. Bizler “iyi” ya da “kötū” deǧil, iyi ve kötūnūn karışımından ibaret canlılarız. Ayrıca bu zaten relatiftir.

“Kendini soyutlamada böyle bir bireyin yazgısıyla tüm dünyası saklı yatar. Bu gibi kimselerin ilerlemeye ve uygarlığın ileri adımlarını desteklemeye elverişli bir yanları yoktur.”[3]

Olgun ve sağlıklı ilişki kurma şansı ne yazık ki fazla değildir. Böyle bir ilişkinin kurulması için kişinin kendisini beklentilerden sıyırması, empati yapması, özgüveninin yerinde olması, karşısındaki kişiye, yalnızca sevgiyle deǧil, ayni zamanda  hoşgörü ve saygı çerçevesinde yaklaşması gereklidir. Sevgi elbette çok önemlidir, ancak bir iliski, sevgi, hoşgörü ve saygı çerçevesinde gelişerek saǧlıklı bir ilişkiye dönūşūr.

Çoğu zaman taraflardan birisi ya da her ikisi birden bu özelliklere sahip olmadıkları için ilişkiler bozulur. Çoğu ilişkide köprüler yıkılmıştır. İnsanlar köprülerin yıkıldığını görmezlikten gelerek ilişkiyi sürdürürlerse -çünkü bazen çıkarları bunu gerektirir- o ilişkinin öznelere sağlıklı bir iletişim sağlaması mümkün değildir. Bu tūr ilişkiler, bir çeşit duymazlar diyaloǧuna dönüşür.

Kişisel ilişkiler, insanlara yalnızca başka bir kişiyi tanıma fırsatı vermekle kalmaz, kişinin kendisini tanıması ve kendi davranışlarını ölçebilmesinin olanaklarını da beraberinde getirir. İkili ilişkilerin en önemli özelliği de budur.

İkili ilişkiler, iç dūnyamızı yansıtan aynalardır. Elbette görmeyi becerebilirsek…

Sevgiyle kal.

Erol Anar

Dūnyalılar

Not: Yazarın baskısı tūkenen “Sen” 2003, adlı kitabından alınmıştır. Yukarıdaki çizim, yazarın kendi çizimidir.

Dipnotlar:

[1]  La Folette: “Kişisel İlişkiler”, Ayrıntı yayınları, Birinci Basım:Temmuz 1997, İstanbul, s.148.

[2]  Adler, Alfred: “İnsanı Tanıma Sanatı”, Say Yayınları, Beşinci Basım:Ocak 1996. İstanbul, s.258.

[3]  Age.s.259.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu