Bilim TeknolojiVideolar

Jacques Ellul: Teknolojinin İhaneti – 2

“Bunun bizim en büyük trajedimiz ve en büyük günahımız olduğunu düşünüyorum. Biz bu toplumlara onların vahşiler olduğunu düşünerek girdik. Neredeyse insan bile kabul etmedik. Onların kavramlarında bir hakikatin gizli olabileceğinin farkına varamadık. İki örnek vereyim. İlk olarak biz onların tüm kaynaklarını kullanabildiğimiz izlenimini verdik. Ama bu tamamıyla bizim endüstiryel bakış açımızdan geliyordu. Örneğin geleneksel tarımı yokedip, yerine endüstiryel tarımı koyduk. Bu da yağ için yer fıstığı, kakao, şeker kamışı gibi şeylerdi. Aynı zamanda bu toplulukların üyelerini, işgalcilerine itaate zorladık. Onları işgal ettikten sonra mümkün tek ilişki biçimi. Ve her zaman kazandık, çünkü çok daha gelişmiş teknolojiye sahiptik. Bir çok temel şey o zaman yok oldu. Yaşayabilmek için gerekli şeyler.

Nereden geliyoruz? Yaşamın amacı nedir?

Bu insanlar bu sorulara bir cevap bulmuşlardı. Bu cevabı yok etmeye hakkımız yoktu. Onların tüm sosyal yapısını yok ettik ve ayrıca tüm yaşam felsefelerini de. Dünya ve evrene dair kavramlarını da. Bir topluluk için kutsal olan, diğeri için her zaman kutsal değildir. Ancak insanlar kutsala her zaman saygı duyarlar. Eğer bu kutsalları yok eden bir güç varsa, bir toplumda kutsal sayılan unsurları yok eden, bu yeni güç insanlarda saygı uyandırır ve kutsal sayılır. Çünkü açık bir biçimde daha kuvvetlidir. Böylece yeni kutsal, eskisinden daha kutsal addedilir. 

Günümüzde toplumumuzda korkunç olan şey, teknolojinin, insanların kutsal saydığı her şeyi yok etmesidir. Doğa gibi mesela. İnsanlar kendiliğinden teknolojiyi kutsal bir şey gibi kabullenmeye yöneldiler. Bu son derece korkunç. Geçmişte kutsallar doğadan kaynaklanırdı. Günümüzde, doğanın kutsallığı tamamen ortadan kalkmıştır ve biz teknolojiyi kutsal olarak değerlendiriyoruz. 

Örneğin bir gösteri yapıldığındaki karmaşayı düşünün. Herkes bir araba yakıldığında şaşkına döner. Bu tamamıyla kutsal bir objeye zarar verildiği içindir. Bu kesinlikle teknolojinin çok çok çok temel kurallarından birisidir. İleri doğru atılan her teknolojik adımın bir bedeli vardır. İnsan mutluluğunun da bir bedeli vardır.

Şunu her zaman kendimize sormalıyız, bir şey için ne bedel ödememiz gerekiyor. Şu örneği göz önüne alabiliriz. Hitler başa geçtiğinde, herkes Almanların deli olduğunu düşündü. Neredeyse tüm Almanlar onu destekledi. Tabi ki. İşsizliği sona erdirdi. Mark’ın değerini hızla arttırdı. Hızla ekonomide bir büyüme dalgası meydana getirdi. Nasıl olur da bilgilendirilmeyen bir toplum, bu ekonomik mucizeleri gördükten sonra ona karşı dururdu? Tek bir soru sormaları gerekiyordu: Bunun bedeli nedir? Ne kadar bedel ödememiz gerekecek, ekonomik ilerleme, Mark’ın değeri ve işsizliğin giderilmesi için. Bunun bize bedeli ne olacak? Sorunun ardından bunların bedelinin oldukça yüksek olduğunu anlayacaklardı. Bu bir modern toplum örneği. 

Bununla beraber geleneksel bir toplumda bu soru daima sorulurdu. Bu toplumlarda şu sorulurdu: Bunu yaparak düzeni bozarsam bunun bana bedeli ne olur? Hikmet/bilgelik akıl yoluyla derin düşünceden gelmez. Nesilden nesile devam eden uzun bir aktarım sürecidir. Doğal sosyal iklimle olan doğrudan ilişkili olan tecrübelerin birikimidir. Doğa bizim için bir modeldir. Bundan vazgeçmemiz lazım. Teknolojik bir toplumda insanın hikmeti/bilgeliği ciddiye alınmaz. Bunun yanında teknoloji bizi daha hızlı yaşamaya mecbur bırakır. İç tefekkür/derin düşünce yerini tepkilere bırakır. Tefekkür, bir tecrübenin yaşanmasının ardından, bu tecrübe hakkında düşünmemdir. Tepki ise bir durum karşısında aniden, hiç düşünmeden verilen karşılıktır. 

Teknoloji artık düşünmemizi gerektirmez. 160 km/saat hızıyla araba kullanıyorken ve düşünceye dalarsanız, kaza yaparsınız. Her şey tepkilere dayanır. Teknolojinin bizden yalnızca istediği, düşünmememiz ve sadece tepki vermemizdir. Verimliliğinden ötürü teknoloji daha fazla güce ulaştırır. Ancak alınan risk de artar. Verimlilik her şey olunca, geriye kalanların tamamı teferruattır. Buna riskin artması da dahil. Hem gücün hem de riskin arttığı durumda, insanların da değişmesi gerekir. Gücü yönetmeye yetecek derecede bağımsız olmalılar, belki de gücü tamamıyla kullanmamalılar. Ve risklerden kaçınmaya çalışmalılar.

İnsanların hızla değişmesi gerekmektedir, böylece teknolojiyi kullanırken en uygun yolu seçebilsinler, sadece en verimli yolu değil. Bu değişim gerekliliğinin sebebi, Fransız filozof Bergson’un yıllar önce 1930’da söylediği gibi: “İnsanlar daha fazla güç sahibi olduklarında, daha fazla zihin kuvvetine ihtiyaç duyacaklar.” Bir çeşit arınma olmalı. Ama eğer insanlar yalnızca tek bir şeyi düşünürlerse, yani gücü, güce karşılık denetimlerini verebilirler ve bu gücü olabildiğince hızlı ve hiç düşünmeden kullanacaklardır. Teknoloji hiç bir hükmün kendi üstüne çıkmasını hoş görmez. Ya da, teknoloji uzmanları, yaptıkları ile ilgili etik ya da ahlaki bir hükme kolaylıkla izin vermezler.

Ancak etik, ahlaki ve ruhi hükümler, insalığın en üst özgürlüğüdür. Yani en yüksek özgürlüğüm benden çalınıyor. Yani ben teknoloji ya da uzmanlar hakkında ne söylersem söyleyeyim, umurlarında olmayacak. Bu onları yaptıklarından caydırmayacak. Kendi yollarını çizmişler, oldukça koşullular. Bir uzman özgür değildir, koşullanmıştır. Eğitimi, deneyimleri ve ulaşması gereken hedefleri onu koşullandırmıştır. Yapması gereken konusunda özgür değildir. Teknolojinin taleplerini yerine getirir. Bu nedenle teknoloji ve özgürlüğün çatıştığını düşünüyorum.”

Jacques Ellul

Devamını buradan izleyebilirsiniz.

Hazırlayan: Ciran Derya

Dünyalılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu