Yaşam

Yabancı Yengeler ve Enişteler

‘’Yabancılarla evlilik’’ dendiğinde genelde akla ilk gelen eşler arasındaki farklılıklar ve bu farklılıklara rağmen mutlu olmanın mümkün olup olmadığıdır. Kültür farkı, dil farkı, inanç farkları, dünya görüşü, hayat anlayışı hatta damak tatları, aile anlayışında farklar yabancılarla evliliklerde kaygıların merkezi haline gelir. Acaba kültür ve yaşam tarzımız, yabancı gelin ve damatlar hakkında nasıl tavırlar sergiliyor? Farklılıklar mı yoksa anlayışsızlık mı ilişkileri kötü etkiliyor?yabancılarla evlilik

Her yıl tatiller, öğrenci değişim programları, farklı ülkelerden çalışmaya gelen veya ailesi Türkiye’ye güney sahillerine yerleşen binlerce insanın hikayesi bir Türk vatandaşı ile nikah masasında sonlanıyor.

Konu ilk olarak birinin evlilik sebebiyle farklı bir ülkeye, farklı bir halka, farklı bir kültüre dahil olmasıdır. Bu durumda kişinin taşındığı yeni ülkeye uyum sağlaması beklenir ki bu normal ve gereklidir. Bu durum yabancı eşlere toplumdan gelen ilk beklentidir. İkinci beklenti ise Türk eşin ailesinden gelir. Türk aile yabancı eşten şehre, semte, kültüre ve özellikle aile geleneklerine, alışkanlıklarına ve yaşam tarzına tamamen adapte olmasını bekler, umar. Yabancı eş, bir kadın ise beklentiler daha fazla olur. Evin erkeği, aile reisi vb anlayışlar sebebiyle yabancı eş bir erkek ise biraz daha mesafeli durulurken bir kadın ise beklentiler daha da çeşitli olur.

Türk kültüründe çocuk yetiştirme ve aile anlayışı, batılı yabancı eşin büyük farklılıklarla karşılaştığı bir konudur. Çift olarak eşler, ailenin ve sülalenin bir parçası olarak ön plana çıkar. Bu da eşlerin kendi başına bir birey olmasını ret etmez ama arka plana iter. Yabancı eş, hiç alışık olmadığı şekilde kayın valide ve kayın pederi ile birlikte ya da çok yakın yaşamaya başlar. Sadece kendi ve eşi ile vermesi gerektiğine inandığı kararların çoğunda ailenin hatta sülalenin onlar yerine karar verdiğini, hemen her konuya dahil olduklarını görmeye başlar. Bu, Türk aile için ‘’sevgilerini, desteklerini ve ilgilerini göstermek’’ anlamı taşımasına rağmen yabancı eş için ‘’kontrol edilme, çocuk muamelesi görme, kendi fikirlerine saygı gösterilmemesi’’ olarak algılanabilir. Zira onun için kendi ailesine sahip olmak demek kendisinin ve eşinin aldığı kararlarla yaşamak demektir. Buna rağmen bu konuda Türk eşinin de kendisi gibi düşünmediğini, anne babası ile kendisinin arasında uzlaşmaya destek olmadığını fark ettiğinde endişelenmeye başlar. Beklentiler çoğalırken destek ve anlayış da azalmaya başlamıştır.

Bir diğer konu ise yabancı eşin adaptasyonudur. Yabancı eşin Türk yemekleri yapmayı, Türkçe konuşmayı öğrenmesi, bütün özel günleri birlikte ve aynı coşkuyla kutlamasını uman aile bunların olduğunu görüp çocuklarının kurduğu ailenin geleceğinin güvende olduğunu hissetmek ister.

Daha ülkeye geleli birkaç ay olmuş olan yabancı eş bir anda kendini bu talepler yağmuru altında buluverir. Aslında bu taleplerle başa çıkabilecek, kendi ayakları üzerinde durabilecek olgunlukta ve yeterliliktedir fakat bu yeterliliklerin hepsi bir gün içinde kaybolmuştur. Aldığı eğitim, inşa ettiği kariyer, hayat ve insanlar hakkında tavır ve tecrübeleri, çevresindekilerin ona gösterdiği saygı artık kendi ülkesinde kalmıştır. Belki henüz çıkıp tek başına alış veriş yapacak kadar bile Türkçe bilmeyebilir. Daha dün olgun bir birey olarak yaşarken bugün bir bebek gibi eşine muhtaç bulur kendisini. Dolayısıyla toplum ve ailenin sayısız talebi, yetersizlik hissi gibi birçok olumsuzluğun aynı anda ve üst üste gelmesi kişide şok etkisi yaratır.

İşlerin giderek daha karmaşık bir hal aldığı nokta tam olarak burasıdır. Yabancı eşten bu kadar çok şey beklenirken onun yaşam tarzı, onun kültürü ve hayat ve aile anlayışındaki farklılıkları, beklentileri arka planda kalır. Bu genel olarak Türk ailenin, yabancı eşin özellikle Türkiye’de olması sebebiyle farkında bile olmadan gösterdiği bir tutumdur. Yabancı eş zamanla ailenin – hatta bizzat eşin- kendisini anlamaya çalışmadığını gözlemler ve gerilmeye başlar, kendini büyük bir kaybolmuşluk içinde hisseder. Çünkü onun da anlaşılmaya ihtiyacı vardır.

Yabancı eş artık kendi ülkesinden insanlarla -ya da diğer yabancılarla- daha çok sosyalleşmeye başlar. Çünkü onu dinleyen, anlamaya çalışan, ortak dertlere sahip birilerine ihtiyacı vardır. Ülke, ülkenin insanı, kültür ve yaşam tarzına merakını giderek kaybeder ve umursamamaya başlar. Bu olumsuz hava ön yargıları, şikayet etme alışkanlığını, bütün olumsuzluklardan ülke kültürünü sorumlu tutmayı beraberinde getirir. Şikayet ve suçlamalar ülke, ülke insanı ve kültürü, akrabalar, aile olarak sıralanır ve olumsuzluklar daha da uzun süre devam ederse Türk eşe kadar varır. Artık bu evrede inanç farklılıkları da ortadan sıkılan diş macunları da büyük kavgalara sebep olabilir. Zira gidişatta bir değişiklik olmazsa akabinde boşanmalar yaşanır.

Her yabancılarla evlilik bu sonucu vermese de bazı çiftlerin evlilikleri böyle bitiyor. Sadece Türkiye’ye gelen yabancı eşler değil sevdikleri için farklı ülkelere giden bir çok çift benzeri durumları kültürel farklılıklar sebebiyle değil anlayışsızlık, empati kuramama gibi sebeplerle tecrübe ediyor.

Ayhan Yalçınkaya
ayhan.ykaya@yahoo.com.tr

Dünyalılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu