Gelecek

Gelecek Yüzyılı Tahmin Etmek – Michio Kaku

2100′ deki dünyayı tahmin etmek göz korkutucu bir iştir; çünkü bizler, keşif hızının her zaman artmakta olduğu büyük bir bilimsel değişim çağındayız. Yalnızca son birkaç on yılda, tüm insanlık tarihinde olandan daha fazla bilimsel bilgi birikmiş bulunuyor. 2100′ e kadar, bu bilimsel bilgi, birçok kez daha katlanacak.

Bırakın gelecek yüzyılı, önümüzdeki birkaç yılı bile tahmin etmek ürkütücü bir iştir. Bir gün insanlığın kaderini değiştireceğine inandığımız teknolojileri hayal etmek ise çok daha zordur.

Büyük romancı Jules Verne 1863’te, belki de kendisinin en iddialı projesine girişti. Gelecekten haber veren, içinde o olağanüstü yeteneklerinin tüm kudretini, yaklaşan yüzyılı tahmin etmek için kullandığı, “Yirminci Yüzyıl’da Paris” adlı bir roman yazdı. Ne yazık ki, bu el yazması zamanın sisleri içinde kaybolmuştu, ta ki dördüncü kuşaktan torunu onu, 130 yıl boyunca özenle saklandığı bir kasa içinde kilitlenmiş olarak tesadüen bulana dek. Nasıl bir hazine bulduğunun farkında olan torunu, 1994’te bu el yazmasının yayınlanmasını sağladı ve en çok satılan kitaplardan biri oldu.

2100′ deki dünyayı tahmin etmek göz korkutucu bir iştir; çünkü bizler, keşif hızının her zaman artmakta olduğu büyük bir bilimsel değişim çağındayız. Yalnızca son birkaç on yılda, tüm insanlık tarihinde olandan daha fazla bilimsel bilgi birikmiş bulunuyor. 2100′ e kadar, bu bilimsel bilgi, birçok kez daha katlanacak.

Geleceğe ilişkin 100 yılı tahmin etme işinin büyüklüğünü kavramının en iyi yolu belki de 1900 yılının dünyasına geri

gitmek ve ninelerimizin, dedelerimizin yaşadıkları hayatı hatırlamaktır. Gazeteci Mark Sullivan bizden 1900 yılında gazete okuyan birini hayal etmemizi ister:

Bir Amerikalı, 1 Ocak 1900 tarihli gazetesinde radyo diye bir sözcüğe rastlamıyordu; çünkü bu sözcük dahabir yirmi yıl ötedeydi; aynı şekilde “sinema” ya da, o da aslında hala geleceğe aitti; şoför de öyle; çünkü otomobil daha yeni yeni ortaya çıkıyor ve “atsız araba” olarak adlandınlıyordu . . . Havacı diye bir sözcük de yoktu … Çiftçiler traktörü duymamışlardı, bankerler de Merkez Bankası’ndan haberdar değillerdi. Tüccarlar mağazazinciri ya da “self servis” diye bir şey işitmemişlerdi;denizciler ise petrol yakan motoru bilmiyordu … Kır yollarında hala bir çift sığırın çektiği arabalar görünüyordu .. . Arabalar için atlar ya da ka tırlar

neredeyse evrenseldi. .. Büyük kestane ağacının altındaki demirci gerçektiP

Önümüzdeki 100 yılı tahmin etmenin zorluğunu anlamak için, 1900 yılında yaşayan insanların, 2000’li yılların dünyasını öngörmekle karşılaştıkları zorluğu anlamamız gerekir. 1893’te, Chicago’ daki Columbia Dünya Fuarı’nda, yetmiş dört herkesçe tanınan kişiden, gelecek 100 yıl içinde hayatın neye benzeyeceğini tahmin etmeleri istenmişti. Onların devamlı olarak bilimin ilerleme hızını hafife almaları bir problemdi. Örneğin, çoğu bir gün Atlantik ötesi ticari hava araçlarına sahip olacağımızı doğru olarak tahmin etmişti, ama bunların balon olacaklarını düşünmüşlerdi. Senatör John J. Ingalls, “Vatandaş için idare edilebilir (yönlendirilebilir) balon, şimdiki araba ya da botlar

gibi sıradan bir şey olacak.” demişti. Ayrıca, arabanın gelişini de sürekli olarak ıskalamışlardı. Posta Bakanı John Wanamaker, Amerika Birleşik Devletleri postasının, gelecek 100 yıl boyunca, at sırtında ya da posta arabaları tarafından dağıtılacağını ifade etmişti.

Bilimin ve yeniliklerin küçümsenmesi patent ofisine bile sirayet etmişti. 1899′ da, Amerika Birleşik Devletleri Patent Ofisi müdürü Charles H Duell, ” İcat edilebilecek her şey icat edilmiş bulunuyor.” demişti.

Bazen kendi alanında uzman kişiler bile burunlarının dibinde olanları hafife almışlardı. Warner Brothers’ın kurucularından Harry M. Warner 1927’de, sessiz filmler döneminde, ” Aktörlerin konuştuğunu duymayı kim ister ki?” diye görüş belirtmişti. IBM’in başkanı Thomas Watson ise 1943’te, ” En fazla beş bilgisayariçin bir dünya pazarı olacağını düşünüyorum.” demişti.

Bilimsel keşfin gücüne gereken önemin gösterilmemesi, saygıdeğer New York Times’a kadar uzanmıştı. (Times 1903’te, tam da Wright kardeşlerin Kuzey Carolina’ daki Kitty Hawk’ta uçaklarını başarılı bir şekilde uçurmalarından bir hafta önce, uçan makinelerin vakit kaybı olduğunu beyan etti. 1920’de, Times bu kez roket bilimeisi Robert Goddard’ı eleştirdi; roketlerin boşlukta hareket edemeyeceklerini, dolayısıyla da onun çalışmasının bir saçmalık olduğunu iddia etti. Kırk dokuz yıl sonra, Apollo 11 astronotları Ay’a indikleri zaman, Times, haklarını yemeyelim, sözlerini geri aldı: ” Bir raketin boşlukta çalışabiieceği şimdi kesin olarak anlaşılmıştır. Times hatası için üzgündür.”)

Buradan çıkarılacak ders şudur: Geleceğe karşı bahse girmek son derece risklidir.

Geleceğe ilişkin tahminler, birkaç istisna dışında, her zaman teknolojik gelişmelerin hızını hafife almıştır. Tarih, tekrar tekrar bize söylendiği gibi, iyimserler tarafından yazılır, karamsarlar tarafından değil. Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Dwight Eisenhower bir defasında, ” Karamsarlık asla bir savaşı kazanamaz.” demişti.

Bizler bugün bilimkurgu yazarlarının bile bilimsel keşiflerin hızını nasıl da eksik değerlendirdiklerini görebiliyoruz.

1960’ların televizyon dizisi Uzay Yolu’nun yeniden gösterimlerini izlerken, “yirmi üçüncü yüzyıl teknolojisi” nin bir hayli kısmının şimdiden günümüzde olduğunu fark edersiniz. O zamanlar, televizyon seyircisi araç/ cep telefonlarını, taşınabilir bilgisayarları, konuşabilen makineleri ve söylenenleri yazabilen daktiloları gördüğünde şaşırırdı. Günümüzde bütün bu teknolojiler mevcut. Çok geçmeden, daha siz konuşurken, diller arasında süratle çeviri yapabilecek evrensel çeviricilere de, hastalıkları uzaktan teşhis edebilecek ” tricorder” lara21 da sahip olacağız. (Işık hızından daha hızlı motorların ve ışınlayıcıları hariç tutarsak, “yirmi üçüncü yüzyıl teknolojisi” nin çoğu halihazırda günümüzde mevcuttur.)

İnsanların geleceği hafife alarak yaptıkları hatalar apaçık ortada iken, bizler tahminlerimiz için daha sağlam bir bilimsel dayanak sunmaya nasıl ve nereden başlayabiliriz?

Michio Kaku’nun “Geleceğin Fiziği” adlı kitabından alınmıştır. (ODTÜ Yayıncılık, 5. Basım, Nisan 2016, Çevirenler: Yasemin Saraç OYMAK-Hüseyin OYMAK, Ankara.)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu