Kültür-Sanat

Dostoyevski Üzerine Notlar (4): Dostoyevski, Turgenyev ve Tolstoy

Dostoyevski, Rus edebiyatında genelde Tolstoy ile kıyaslanır. Tolstoy ona değer veriyordu, ıssız bir tren istasyonunda öldüğünde yanıbaşında Dostoyevski’nin “Karamazov Kardeşler” romanı vardı. İkisi de yalnızca Rus edebiyatının değil, dünya edebiyatının iki dev çınarıdır.

“Dostoyevski kendini hiçbir zaman aramamıştır;

kendini eserine çılgınca verir.

Eserindeki karakterlerin her birinin içinde kaybolur;

 işte bu nedenle de her bir karakterinde

 yine onu buluruz.”[1]

 

Dostoyevski, Turgenyev ve Tolstoy, Rus edebiyatının Gogol ve Puşkin ile birlikte en büyük isimleridir. Dostoyevski, Tolstoy ile yüz yüze tanışmamıştır, ancak Turgenyev ile kişisel olarak tanışmaktadır. Tolstoy ile Turgenyev tanışmaktadırlar, hatta aralarında bir düello mevzusu da geçmiştir, ancak bu farklı bir konudur.

Dostoyevski, Rus edebiyatında genelde Tolstoy ile kıyaslanır. Tolstoy ona değer veriyordu, ıssız bir tren istasyonunda öldüğünde yanıbaşında Dostoyevski’nin “Karamazov Kardeşler” romanı vardı. İkisi de yalnızca Rus edebiyatının deǧil, dünya edebiyatının iki dev çınarıdır. Bir kıyaslamadan çok kişisel bir tercih yapılabilir bir okur olarak. Ben Tolstoy’u da severim. Hatta Tolstoy daha entelektüeldir, düşünceleriyle anarşisttir, her ne kadar kendisini öyle nitelemekten kaçınsa da. Tolstoy’un kişisel entelektüel, düşünceleri bana Dostoyevski’nin çelişkili milliyetçilikle beslenmiş ikircikli düşüncelerinden daha yakın gelir. Ancak bir okur olarak, bir kıyaslama deǧil de, romancı anlamında Dostoyevski’yi tercih ederim.

“Tolstoy’un iri cüssesi hala ufku kaplamakta. Ama, aynı daglık ülkelerde, kendisinden uzaklaşıldıkça, en yakındaki tepenin ardından, o tepenin gizledigi, daha yüksek bir tepenin ortaya çıkışı gibi, bazı öncü kişiler daha şimdiden dev Tolstoy’un arkasından, Dostoyevski’nin ortaya çıkıp büyüdüğünü fark ediyorlar. Dostoyevski, işte o yüksek tepenin ardında yansı saklı duran diğer tepedir. Dağ zincirinin sırlarla dolu düğümü, bugün Avrupa’nın susuzluğunu giderebileceği ırmakların en verimli birkaç tanesi, kaynaklarını bu tepeden alıyorlar. lbsen ve Nietzsche’nin yanında adının anılması gereken kişi Tolstoy değildir, Dostoyevski’dir. Onlar kadar büyük ve belki de üçünün en önemlisi.”[2]

Günümüze değin Tolstoy ile Dostoyevski kıyaslanmaktadır. İki dev yazarın hayata bakışları da farklıdır. Tolstoy, kendisini öyle nitelemese de anarşist ve özgürlükçü görüşleriyle öne çıkmış ve eleştirileri yüzünden Kilise’den aforoz bile edilmiştir. Ancak onun anarşizmi Hristiyanlık kaynaklı bir anarşizmdir. Dostoyevski de Kilise ile doğrudan bağı olmayan, ama daha çok İsa’yı ve sevgiyi öne çıkaran bir Hristiyanlık anlayışına sahiptir. Bunu da Sibirya’daki hapis ve sürgün cezasından sonra edinmiştir. Çünkü hapishanede İncil dışında bir kitap bulundurmak yasaktır ve yıllarda bu nedenle İncil ile ilgilenmiştir. Eğer Dostoyevski, Sibirya’ya sürülmeseydi, büyük olasılıkla dinsel görüşleri savunmayacak ve ateist ve sosyalist devrimci bir yazar olarak yoluna devam edecekti belki de. Eleştirmenlerin de ona yaklaşımı keskindir. Kimisi hayrandır, kimisi ise “düşman”. Döneminin yazarları gibi tıpkı. Tolstoy, Dostoyevski’yi özellikle de onun Karamazov Kardeşler romanını çok severdi.

Dostoyevski’nin yaşadığı dönemde aristokrat ve aydın insanların çoğu Batı Avrupa özellikle de Fransa hayranı idiler. Bu yüzden bu kesimler arasında Fransızca konuşmak, Fransızca kelimeleri kendi ana diline karıştırmak geleneği vardı. Osmanlı aristokrasisi ve aydınları arasında da Frankafonluk dolayısıyla Fransızca yaygındı. Dostoyevski’nin birçok kitabında bu yüzden roman kahramanlarının özellikle aristokrat ve aydın olanları Fransızca cümleler kullanırlar.

Ancak aynı yıl Tolstoy, Dostoyevski’nin “Ölü Evinden Anılar” adlı kitabını okumuş ve ondan o kadar etkilenmişti eleştirmen Nikolay Strakhov’a yazdığı mektupta kitabı “Puşkin dahil yeni edebiyatın en iyi eseri” olarak tanımlamıştı.[3]

Çizim: John Skoll

Tolstoy bir mektubunda şöyle yazar:

 “Bu adamı ne gördüm ne de onunla herhangi bir bağlantım oldu ama bir anda ölünce, onun bana en yakın, en değerli kişi olduğunu ve varlığına en çok ihtiyaç duyduğum insan olduğunu anladım… Onu arkadaşım olarak görüyorum, şüphesiz ki bir gün tanışacağız…”[4]

“Merejkovsky’nin Lev Tolstoy ve Dostoyevski, V. Rozanov’un Büyük Engizisyoncunun Efsanesi adlı kitaplarında, A. Bely ve V. Ivanov’un makalelerinde, XX. yüzyılın başında yazar, insan ruhunun karanlık derinliklerini inceleyen bir yeraltı dehası olarak ilân edilmiştir. Sembolistler, Dostoyevski’nin eserlerinde, her şeyden önce kendi eğilimlerine uygun görüşleri benimsemiş, yazarı “manevi baba”ları ve “ilk sembolist yazar” olarak kabul etmiştir.”[5]

Turgenyev ile farklı düşünceleri savunmalarına, Dostoyevski’nin ona borçlu olmasına  ve birbirlerinden kişisel olarak çok da hoşlanmamalarına karşın onun hakkında şöyle yazar mektuplarından birinde:

“Beni en fazla memnun eden Turgenyev. Ama ne yazık ki o da sık sık büyük kabiliyeti ile eşit olamıyor. L.T.‘yi (Not: Leo Tolstoy) çok beǧeniyorum. Ama öyle sanıyorum ki fazla bir şeyler yapamayacak (belki de yanılıyorum)”[6]

Turgenyev ile hayatı boyunca çekişme içinde olmuştur. Bu çekişmeler hem Turgenyev’in kendisi gibi parasal sıkıntı çekmeyişine duyduğu biraz da öfkeyle karışık kıskançlıktan ve kendisinin fikirlerinin Turgenyev’inkilerden çok farklı oluşudur, hayata ve edebiyata bakışları da farklıdır. Örneğin Mektuplar’da sık sık Gogol’un ve Turgenyev’in kitaplarından forma başına şu kadar para kazandıklarını, ama kendisinin daha az kazandığından yakınır.

Aralarındaki soǧukluk döneminden sonra, Turgenyev’in de romanın bir bölümünün Dostoyevski’nin gazetesinde yayımlanmasını kabul etmesinin ardından, iki yazar 1860’larda yakınlaşmıştı. Fakat 1865’te çılgınca kumar oynayan çaresiz Dostoyevski, Turgenyev’den borç para almıştı (Yüz taler istemiş; Turgenyev elli taler vermişti. Dostoyevski borcunu yakında ödeyeceğine söz vermişti, fakat hiçbir zaman ödememiştir.

Görüşme sırasında Dostoyevski Almanlar hakkında ileri geri konuşunca Turgenyev küplere biner: “Bu çeşit konuşmakla bana hakaret ediyorsunuz. Biliniz ki ben buraya temelli yerleştim. Kendimi Alman sayıyorum, Rus değilim ve bununla öğünüyorum.”[7]

“Turgenyev yaşadığı dönemin Rus entelijansyasını sürekli sarsan davaların ve düşlerin dürüst ve sadık bir arılatıcısı olmak istemiştir.”[8]

Turgenyev’in nihilistler hakkındaki “Babalar ve Oğullar” başlıklı kitabı hakkında,  Rusya’da çok olumsuz eleştiriler yayınlanırken, Dostoyevski’nin arkadaşı Nikolai Strakhov tarafından yazılan olumlu bir eleştiri Dostoyevski’nin dergisinde yayınlanmıştı. Turgenyev, Dostoyevski’nin kardeşinin dergisinde bazı metinler de de yayınlamıştı. Bu eleştiri dergisinde Dostoyevski kardeşler, diğer bazı metinlerini de yayınlayarak Turgenyev’in tanınmasına da katkıda bulunmuşlardı.  Her iki yazar,  Avrupa’da Baden Baden’de görüştüklerinde tartışmışlardı. Bunun nedenlerinden birisi de o dönemde Rusya’da çok eleştirilen Turgenyev’in “Duman” adlı romanıydı.[9]

Turgenyev ile Dostoyevski arasındaki çekişmenin bir nedeni de Avrupa’ya bakış ve Slavcılık konusundaydı. Turgenyev Avrupa hayranı idi ve kendisini Alman bile ilan etmişti. Dostoyevski ise onun köklerinden koptuğunu düşünüyor bu yüzden ona Rusya’ya Almanya’dan bakması için bir teleskop almasını ironik bir biçimce salık veriyordu.

Dostoyevski, özellikle ‘Mektuplar’ında, Turgenyev’in toprak ağası olduğunu ve Gogol ile onun paraya ihtiyacı olmadıklarından söz eder. Buna rağmen onların forma başına şu kadar ruble kazandıklarını bir adaletsizliğe tanıklık ediyormuşcasına acıyla dile getirir sık sık. Kendisi ise bir toprak ağası değildir, yaşamını sürdürmesi ise yazdıklarından kazanacağı paraya bağlıdır, buna rağmen onlardan daha az kazanmaktadır çok ihtiyacı olmasına karşın. Hatta Avrupa’da Gonçarov’la karşılaşmış ve daha sonra da Turgenyev’i ziyaret etmiştir. Turgenyev, ona “Madame Bovary” kitabını okumasını önermiş (ki Dostoyevski daha sonra bu yapıtı okumuştur) Dostoyevski ise onun Rusya’ya uzak kaldığını ima ederek, bir teleskop almasını salık vermiştir

“Dostoyevski, 1871 baharında Rusya’ya döndüğünde kendini Avrupa’nın yoz nihilizminin karşısında kat kat üstün olan Rus-Hıristiyan ruhunun temsilcisi, gerçek bir Rus yazar olarak görüyordu. Liberal reform yanlısı sulara açıldıktan sonra Hıristiyan köklerini keşfeden Dostoyevski’nin alacalı düşünce gemisini şimdi de ‘milliyet’ dalgaları dövüyordu.”[10]

Öngörüldüğünden de uzun süren, Avrupa gezisini değerlendirirken, Dostoyevski’nin o ortamdaki psikojik durumunu ve ekonomik çaresizliğini de dikkate almak gerekir. Avrupa değerlerine olan bazen acımasızlığa varan yaklaşımının temelindeki öğelerden birisi de budur bence. Avrupa’da kaldığı süre içerisinde korkunç bir para sıkıntısı yaşamış hatta orada karşılaştığı, Rus yazarlar dahil önüne gelen tanıdığından borç para talep etmiştir. Bu dönemde hatta Rusya’da bulunan yayıncılarına da mektup yazarak onlardan para talep etmiştir. Bu paraların çoğunu da kumarda kaybetmiştir, özellikle de rulette. Dostoyevski, kumarda her şeyini yitirdikten sonra karısına ait özel eşyaları, hatta elbiseleri bile rehine vermişti.  Avrupa’da böyle çaresiz ve sıkıntı içinde yaşaması, onu Rusya’ya Slav düşüncesine ve bir anlamda da Hristiyan değerlerine doğru yönelimine neden olan etkenlerden birisi olmuştur. Ama bu bakış açısına rağmen, yine de Avrupalı insanı özellikle Fransız ve Alman insanı üzerine gözlemlerini de kaleme alır. Kuşkusuz bu yorumların çoğu olumsuzdur. Çünkü yurdundan uzakta bulunan Dostoyevski, içinde bulunduğu çaresizliğin ilacını milliyetçilik ve dinde aramaktadır bir ölçüde.

Bu dönemde Berlin’de, Dresden’de, Bisbaden’de, Baden-Baden, Köln, Paris, Londra, Lüksemburg, Cenevre, Cenova, Floransa, Milano, Venedik’te, Viyana’da bulundu.

Bir kitabında Avrupalılar için şöyle tespitlerde bulunur:

“Bilmiyorum ama, Almanlar kendilerini pek beğeniyorlar bence.”[11]

Dostoyevski’nin dönemde aristokrat ve aydın insanların çoğu Batı Avrupa özellikle de Fransa hayranı idiler. Bu yüzden bu kesimler arasında Fransızca konuşmak, Fransızca kelimeleri kendi ana diline karıştırmak geleneği vardı. Osmanlı aristokrasisi ve aydınları arasında da Frankafonluk dolayısıyla Fransızca yaygındı. Dostoyevski’nin birçok kitabında bu yüzden roman kahramanlarının özellikle aristokrat ve aydın olanları Fransızca cümleler kullanırlar. Dostoyevski bunu hem mizahı bir şekilde bu durumla alay etmek için yaparken, diğer yandan da hem kendi Fransızca bilgisini gösteriyor ve her ne kadar Slavcı olsa da aynı gelenekten etkilendiğini ortaya koyuyordu.

“Bütün Fransız’ların dış görünüşü şaşılacak  derecede soyludur. Öz babasını size üç meteliğe satacak kadar sütü bozuk bir Fransız bile o anda -babasını satarken- öylesine gösterişlidir ki, ne söyleyeceğinizi, nasıl davranacağınızı şaşırırsınız.”

Yine romanlarında da Avrupalı insan tipi üzerine birçok tespitlerde bulunur. Örneğin “Budala”da. Fransızlara böyle yaklaşımının temelinde aslında biraz da Rus aydınının o dönemdeki ruh hali ve Fransız hayranlığıdır.

“Elde etmediği bir şey kalmayınca, her şeyi kaybetmek ağır gelmeye başlar kişioğluna. Bundan şu anlam çıkıyor dostlarım, kim en çok korkuyorsa her şeyden, o en varlıklıdır, en rahattır. Gülmeyin lütfen. Günümüzde burjuva öyle değil midir?”[12]

“Kişi, vicdan duygusunu yitirmeden, bir alçak bile olabilir. Burada da dürüst çok insan var kuşkusuz, ama vicdan duygusunu hepten yitirmiştir bunlar, erdemlerinden olduğunu bilmeden bir sürü alçaklık yapıyorlar.”[13]

Dostoyevski’nin mektuplarından

Dostoyevski’nin mektuplarına bakarsak, ana konunun  Napoleon’un da şiarı olan konu olduğunu görürüz: “Para, para para…” Dostoyevski, çeşitli dönemlerde yaşadığı, -aslında hayatı boyunca- para sıkıntısı ve borçlarının verdiği can sıkıntısıyla tanıdığı kişilere mektup yazarak çoğunlukla onlardan borç para istiyordu. Mektuplarda ayrıca hastalığının getirdiği yıkımdan da söz ediyordu.

“Her şey iǧrenç ve nefret dolu. Dünyanın ise bir çölden farkı yok. Bütün bu süre zarfında param olmadı ve sadece borçla yaşıyorum ki, bu da hiç hoş bir şey deǧil benim aziz ve tek dostum. İkincisi, hani insanın bütün cesaretini kaybettiǧi o rezil durum içindeydim. Kendi hakkında gereǧinden fazla düşünüp, dizginsiz öfkelere kapıldıǧı bir durum.”[14]

Bazen edebiyata ve diğer yazarlara da değiniyordu. Bazı bölümlerde ise Çar hakkında da düşüncelerini açıklıyor, hatta onun için bir şiir yazdığını bile anlatıyordu:

“Yeni Çar’ı herkesin sevdiǧini yazıyorsun. Bana gelince, ben tapıyorum ona. Şunu itiraf etmeliyim ki, terfi etmemin benim üzerimdeki önemi gerçekten çok mühim… Taç Giyme töreni hakkında yazdıǧım bir şiiri, özel olarak yollamayı düşünüyorum.”[15]

Kendisinin de açıkladığı gibi belki de bu şiir ve temenni, kendi özel durumunun iyileştirilmesi ile ilgili bir talepten kaynaklanıyordu.

Dostoyevski’nin küçük kızı Sonya’nın ölümü de yazarı çok etkilemişti. Bunun etkisini uzun süre hatta yaşam boyu üzerinden atamadı denilebilir.

Yas içindeki Dostoyevski Maikov’a şöyle yazar: “Sonya nerede? Yaşaması için çarmıhta acı çekmeyi göze alabileceğim o küçük insan nerede?” Bir ay sonra devam eder: “Asla unutmayacağım ve acı mı asla bitirmeyeceğim! Başka bir çocuğumuz olsa bile, onu nasıl sevebileceğimi bilemiyorum; sevgiyi nerede bulacağımı bilemiyorum; Sonya’ya ihtiyacım var. Artık var olmadığını ve onu bir daha göremeyeceğimi anlayamıyorum.”[16]

Sürecek…

 

Erol Anar

 

 

Dipnotlar

 

[1] Andre Gide: “Dostoyevski”, L-M Yayınları, Birinci Baskı: Nisan 2005, İstanbul,  s. 66.

[2] Age,   s. 9.

[3] Georgy Manaev: ” Tolstoy ve Dostoyevski tanışmışlar mıydı?”, 26 Aralik 2016, http://dusunbil.com

[4] Age.

[5] Leyla Hafızoğlu: “Rus Eleştiri Tarihinde F. M. Dostoyevski”, Ü. U. Fen Edebiyat Fakültesi Sosyal Bİlimler Dergisi, Yıl: 4, Sayı: 5.
[6] Age, s. 46.
[7] “Dostoyevski-Turgenyev kavgası”, Kayıp Zamanın İzinde, 24 Haziran 2011 Cuma, http://akintiyakurek.blogspot.com.br

[8] Jean Bonamour: “Rus Edebiyatı”, Dost Kitabevi Yayınları, Mart 2006, Ankara, s. 45.
[9]  Pis’ma, cartas completas em russo, carta a Apollon Grigoriev.
[10] Barış Yıldırım: “İdam mangası önünden dünya kütüphanelerine Dostoyevski”, 8 Şubat 2015, http://gezite.org

[11] Dostoyevski: ” Batı Batı Dedikleri (Yaz İzlenimleri Üzerine Kış Notları)”, Bilgi Yayınevi, Ankara, 1972, s. 2.
[12] Age, s. 21.
[13] Age, s. 23.
[14] Dostoyevski: Mektuplar, Hece Yayınları, 2013, İstanbul, s. 19.
[15] Mektuplar, s. 49-50.
[16] Dostoyevski: “Budala”, İletişim Yayınları, 8. Baskı, 2010, İstanbul, s. 22.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu