Gündelik hayat artan gıda ve enerji fiyatları nedeniyle giderek zorlaşıyor. Geçim sıkıntısı Amerika’dan Avrupa’ya tüm sözlüklere girmiş durumda. Fakat dünya liderlerine bakarsanız her şey güllük gülistanlık! En sonunda ışık görünmüş! Kriz bitmek üzere! Geleceğimiz parlak! Bu karşıtlık sizce biraz gerçeküstü değil mi?
Gelecek günlerin daha çok sefalet getireceğini söyleyen bir sorumluya rastlamak neredeyse imkansız. Ekonomi politikler aştıkları her sorun sonrası krizin bittiğini söylüyorlar ama maalesef kriz hiç bitmiyor. Sıradan insanın krizi sürekli devam ediyor. Peki ama neden? Neden bu gülünç iyimserliğe ısrarla devam ediliyor?
Dünya resim tarihinin belki de gerçek dâhilerinden biri 17.yüzyılda yaşayan Adriaen Brouwer’dir. 33 yaşında borç içinde ölen Hollandalı ressam Brouwer, bugün bile resim eleştirmenleri tarafından kusursuz bir yetenek olarak görülür. Fakat ne yaşadığı dönemde, ne sonrasında, ne de tabloların varlıklı sınıfın oyuncakları haline dönüştüğü 1950’ler sonrasında yaptığı tablolar pek para etmemiştir. Kimse bu dâhinin resimlerine hak ettiği değeri vermemiştir. Ne dersiniz, sizce bu neden kaynaklanıyor olabilir?
Bir resmi satın aldığınızda, o resimde görülen nesneleri de satın almış olursunuz. O resimdeki değerler dizisi sizin değerler sisteminizin bir parçası gibi görünür. Aradaki uyum kendinizi güçlü ve iyi hissetmenize katkı sağlar. Bir tablonun verebileceği en büyük yücelik budur. Gündüz bir toplantı masasında zor durumdayken karşınızdaki duvarda ya da akşam oturduğunuz koltuğun baktığı duvarda görmek istediğiniz manzara tahmin edilebilirdir: Kahramanca davranışlar, gücün onurlu bir şekilde dışavurumu, tutkulu bir şekilde ölüme gitmek veya soylu bir biçimde zevk peşinde koşmak. Duvarda gördüğünüz resim, kendinizi değerlendirmeye yardım edecek bir nitelikte olmalıdır. Hiç kimse duvarında bir ayyaşın yerde yuvarlanan resmini görmek istemez.
Fakat Brouwer tüm bunların dışında bir ressamdı. Onun resimlerinde ucuz meyhaneler ve meyhanelerde aşırı içkiden sarhoş olup kendini kaybeden ya da yerlerde yuvarlanan fakirlerin resimleri vardı. Fakat bu resimlerin gündelik hayat resimlerinden farklı bir sıradışılığı vardır. Bu zavallı insanların yüzlerinde taşıdıkları acı öyle derindir ki insanı bilinen ahlak derslerini yeniden sorgulamaya iter: “Zengin olanlar dürüst ve çalışkan insanlardır. Fakirler ise tembel ve hilekardır.” İşte bu eski kabullenmedeki bariz çarpıklığı ifşa eden ilk kişi Brouwer’dir. Bu nedenle Brouwer’in resimleri o zamandan beri zenginlerin duvarlarını süslemez.
Bir tabloyu satın alan kişi ona değer veren kişidir. Onda kendini gören kişidir. Brouwer’in bir resim dehası olduğu da buradan anlaşılır işte. Yaşadığı dönemde ve sonrasında onun tablolarına hayran olan ve satın alan sadece iki kişi vardı: Uygarlık tarihinin en büyük iki ressamı Rembrandt ve Rubens.
Sefalet, yoksulluk veya fakirlikle ilgili bir konuyu ister resim sanatında isterseniz finansta sunun; onu alacak ya da beğenecek kimse çıkmayacaktır. Krizin yarattığı sefaleti anlatan bir makale bile insanların görmek istediği şey değildir. Ekonomiyi yönetenler ile tabloları pahalı zevk nesnelerine döndürenler genellikle aynı insanlar olduğundan görmek isteyecekleri resim daima parlak ışıklı kahramanlık resimleridir. Kimse işsizliği, fakirliği ve yıkılmışlığı görmek istemez.
Sorun şu ki Brouwer’den bu yana dört yüz yıl geçmiş olmasına rağmen sıradan insanlar ve ekonomiyi yönetenlerin sefaleti görme şekilleri hiç değişmemiştir. Bu gerçekten düşündürücüdür. Ama bundan daha düşündürücü olan başka bir şey vardır: Rembrandt ve Rubens’in Brouwer’in tablolarında gördüğü fakirlerin tembel ve hilekar olmadığı gerçeğini ekonomide gören iki liderin bile bugün olmamasıdır.
Irrasyonel
Dünyalılar