Ülkemizdeki politikacıların siyasi yaklaşımında bir “dış mihraklar” söylemidir gidiyor. Ne zaman toplumsal bir hareket, ekonomik bir dalgalanma olsa ya da bir iç problem yaşansa siyasilerin en çok sığındıkları açıklama bu “dış mihraklar” oluyor. Siyasiler dönüp de, biz bunun içinde nasıl bir role sahibiz diye düşünmüyor.
Bu yaklaşımın küçük bir örneğini, toplumun genelindeki aile ilişkilerinde de görmekteyiz. Çocuğumuz derslerinde başarısızsa eğer, problem okulda, öğretmende veya sistemde aranıyor. Arkadaşları ile problem yaşarsa, diğer çocuğun “anne-babası ayrı ya problem ondadır” olabilir kolaylıkla. Hiç düşünmeden okulun rolü sorgulanabilir. En kötü ihtimalle top çocuğa atılır ve suçlu o olur. Çocuğumuzun akran tacizine uğradığını düşünürsek, durup ne olup bittiğine bakmadan -bunun kendi algımız mı olduğu, çocuğumuzun hangi hallerinin bunu tetiklediği gibi ihtimaller üstünde bir düşünce geliştirmeden- okulu ya da diğer çocuğu suçlayıcı hızlı çözümlere geçebiliriz. Hepimiz çocuklarımızın, kendisini sorgulayan ve anlayan insanlar olmasını isteriz, fakat, annelik babalık tutumlarımız buna olanak vermiyor.
Sonuç olarak; çocuklar da hep problemin kaynağını, tıpkı anne babaları gibi dışarıda arıyorlar. Bir sıkıntı yaşadıklarında, kaynak yine ya okul, ya arkadaş, ya anne babalar oluyor. Şimdilerde, bu düşüncelerin görünür hale gelmesi ise sıklıkla reaksiyonlarını fiziksel tepkilere dökmek şeklinde oluyor. Çocuğun kendisini sorgulaması (suçlaması değil) geliştirilmedikçe, duygular ve bağlantılar dile dökülmedikçe, her şey davranışa dönüşecektir. Bu duygular ve durumlar, daha karmaşık ve şiddetli yaşandıkça da, zamanla davranışların şiddeti artacaktır. Sağlıklı bir insan; hayal kırıklığı, çaresizlik, küçük düşme vs. gibi olumsuz duygularının farkında ve bu duygularla ilişki içinde yaşayabilir. Eleştiri ve suçlamaları kabul edebilir, başkalarının durumunu da göz önünde bulundurarak kendi davranışlarını değerlendirebilir. Davranışlarının ardında yatan sebepleri anlamlandırabilir, başkaları hakkında mantıklı değerlendirmeler yapabilir.
Ruh sağlığı yerinde kişiler, durumlara pozitif bir yaklaşım ile eğilip, insanlarda da olumlu hisler uyandırarak kendileri ve çevreleri için tatmin edici ve anlamlı ilişkiler kurarlar. Bu duygusal yapıdaki insanların “depresif pozisyon” diye isimlendirilen, sağlıklı bir ruhsal pozisyonda oldukları söylenebilir. (Bu kesinlikle depresyon değildir.) “Paranoid şizoid pozisyon” olarak nitelendirilen, daha ilkel bir ruhsal pozisyon ise yukarda anlattığımız kişilik özelliklerine tam ters bir durumu tarif etmektedir. Bu kişilik özelliklerine sahip bireyler; fazla hassas, kolayca kırılan, dünyayı düşmanca algılayan, insanlara karşı güvensiz, haksızlıklara karşı sürekli savunma halinde ve hep suçu başkalarında arama eğiliminde olurlar. Eleştiri ve suçlamayı kesinlikle kaldıramazlar, kendileri ile meşguldürler ve hep etrafta bir suçlu ararlar. Kendilik algıları, tümgüçlü bir mükemmellik ile, kendinden emin olmayan, hatta, yetersizlik duyguları ile boğuşan iki uç arasında gidip gelmektedir.
Hepimizde de bu her iki pozisyonun öğeleri zaman zaman, az ya da çok oranda ortaya çıkıp kaybolmaktadır. Ama herkes bu durumlardan birine daha yakındır. Ciddi gergin ve stresli ortamlarda “paranoid şizoid pozisyona” yaklaşma eğilim gösterirken, endişesiz ortamlarda daha çok “depresif pozisyonda” fonksiyon edebiliriz. Aslında iyi ve kötünün aynı bünyede var olduğunu anlama ve kabul etme süreci sancılı bir süreçtir. İyi şeyleri kendimize alıp her türlü kötü ve şeytani duyguyu başkalarına yansıtmak çok ilkel bir savunma mekanizmasıdır. Ama bu yansıtmanın diğer ucu, en pürüzsüz yüzeye sahip oldukları için maalesef ki; çocuklarımızdır. O nedenle kendi içimizde neler olup bittiğini bilmek, kör noktalarımıza ışık tutabilmek öncelikle kendi ruh sağlığımızdan da öte çocuklarımızın ruh sağlığı için büyük önem taşımaktadır. Bu iyinin içinde kötüyü, kötünün içinde de iyiyi arayan hal “depresif pozisyon” denilen durum, depresyon ile karıştırılmamalıdır.
‘Depresif pozisyon’ sağlıklı bir ruh halidir. Toplumun geldiği noktada, siyasilerin olduğu kadar ailelerin de kendilerini anlamaya çalışan ve kendi ruh halleri ile çocuklarının davranışları arasındaki ilişkileri görmeye çalışan bir tutuma geçmesi toplumsal ruh sağlığı için en önemli şartlardan biridir.
İnci Vural
Klinik Psikolog, Pedagog