“Çalışan kadınlar kitlesi, evdeki dar kafalılık ve özgürlük yoksunluğunun yerine fabrikada, alışveriş merkezinde ya da plaza gibi sömürü işletmelerindeki dar kafalılığı ve kısıtlanmışlığı koyarak, ne bağımsızlık elde edebilir?”
İnsanlar, hayatta kalmaları garantiye alındığında ya da ekonomik açıdan tatmin edildiğinde özgür olmazlar. İnsanlar ancak, kendi hayatları üzerinde kendileri iktidar sahibi iseler, özgür olabilirler. Bu barınmayı, çocukların yetiştirilmesini, cinslerin bir arada bulunuşunu, yaşlılıktaki yaşantıyı, beslenmeyi, çevreyi, karşılıklı iletişimi, kültürel etkinliği, sanatı, oyunu… kapsar. Bunun gerçek anlamı, meta dolaşımının her düzlemi kapsadığı bugünkü toplumsal gündelik hayatımızın paramparça edilmesidir.
Meta dolaşımının sarmalından çıkmak için bazı bireysel çabalar yeterli değildir. Çünkü çözüm önerileri moda haline getirilerek tüketilmeye devam edilebilir. Örneğin; organik ürün dükkanlarının artışı ile moda olması sonrasında insanların bu duruma entegre olduğu ve doğal ürün üretiminin gerekliliğinin bilincinde olmaktan çok, kendi ulaşabilirliği kadarıyla yine tüketmeye odaklı davranış sergilediği görülmektedir.
Anarko-Feminizm kavramı 1970’lerde ortaya çıkmıştır. Radikal feministlerin temel tezleri şunlardı:
-Bütün radikal feministler aslında anarşisttir. Hiyerarşik olmayan ilişkilere meyilli olmaları, küçük gruplar halinde çalışmayı sevmeleri, kitlenin gücünden yararlı şeyler çıkartma yeteneğine sahip olmaları bunu göstermektedir.
-Anarşizm ve Feminizm birbirini tamamlar.
-Feminizm bütün ezilme biçimlerinin birbiriyle ilişkisi olduğunu bilir.
Anarşizm ve Feminizm anti- hiyerarşik karma bir kültür için mücadele eden, birbirine karşı olarak yeni coşkular katabilecek farklı hareketler olarak kabul görüldü. Böylece “feminist hareketin temel kazanımlarını sahiplenirken, insanlar arası ilişkilerde şimdiden hiyerarşik olmayan ilkeleri uygulatan post-feminist bir anarşizm”den söz edilmeye başlandı.
“Özgürleşme, kadının gerçek anlamıyla insan olmasını mümkün kılmalıdır. İçindeki kabul görmek ve etkinleşmek isteyen bütün güçler kendini ifade edebilmelidir. Doğal olmayan bütün kısıtlamalar ortadan kaldırılmalı ve daha fazla özgürlüğe giden yol, yüzyıllardır süren bağımlılığın ve köleliğin bütün izlerinden temizlenmelidir.” ( Emma Goldman )
Politikanın geleneksel biçimlerini en köklü ve radikal şekilde sorgulayan akım, anarşist harekettir. Erkek egemenliği altındaki bütün siyasal örgütleri temelinden sarsar. En önemlisi, kadın ve erkeğin toplumdaki rollerine biyolojik yani doğuştan gelen özellikler anlam atfedilmez. Bu roller tahakküm örgüsü içindeki toplumsal rollerdir ve kesinlikle değişebilirler, değişmek zorundadır.
Eko- feminizmi anarşist tartışmaya tanıtan Ynestra King, dünyada hayatı tehdit eden ekolojik felaketten korunmak için, kadınların özgül yeteneklerini ve sorumluluklarını öne sürüyor. Ona göre kadın ve doğa ortak, birbirine paralel bir ezilme yaşamaktadır. Bu yüzden “erkek” emperyalizmin kirletmediği “kendi” kadınsal değerleri ve ahlakı ile bir dönüşüm yaratmak kadınların görevidir. Yüzyıllardır sadece “erkek tarihi”nin dışında tutulan ancak biyolojik ve toplumsal yaşamın her zaman taşıyıcıları olan kadınlar bu tehditkar felaketi önleyecek bilgiye ve yeteneğe sahiptir.
Toplulukla sıkı bir iletişimde olan yerel çözüm denemelerine girişilmelidir. Toplum, özel ve kamusal alanları bütünleştiren yerdir. Bu alanlar arasında coğrafi ya da duygusal açıdan aşılmayacak bir mesafe bulunmamaktadır. Çocuk ve yaşlıların ortaklaşa bakımı için çaba gösterilmeli, toplum, kadınları özel alanlardan çıkaracak şekilde yeniden ortaklaşa olarak örgütlenmelidir. Bu “ortaklaşmış bir ekonomi” ile mümkün olur. Böyle bir ekonomi insanlara, hem erkeklere hem de kadınlara hayatın günümüzde birbirinden ayrılmış olan her iki alanını da açacaktır. Kadınların özgürleşmesi ancak toplumun genel olarak tahakkümünden kurtulması yani tahakkümün kaynağı kapitalizmden kurtulması ile olur.
Toplum olduğu gibi kaldığı sürece kadınlar tek başlarına kendilerini değiştiremezler. O halde “feminizm” yeni bir kadın kültü çerçevesi içinde bireysel kişilik değişimi olarak kavranamaz, kadınlık rolünün tarihsel açıdan irdelenmesini ve değişmesini kapsar.
Seyhan Başkaya
Friederike Kamann’ın bir makalesinden alıntılar yapılmıştır.
*Anarko – Feminizm: Sömürü, saldırganlık, rekabetçilik, duyarsızlaşma gibi otoriter nitelik ve değerleri “eril” olarak tanımlarken; işbirliği, paylaşma, şefkat, duyarlılık, yakınlık gibi otorite karşıtı nitelik ve değerleri “dişil” olarak görülmesidir.
Dünyalılar (www.dunyalilar.org)