Özgürlük
Ȍzgürlüğü elde edemezsiniz. Özgürlük olabilirsiniz ancak. Özgürlük olmak demek, özgürlüğe olan inanca sahip olmak demektir.
Ȍzgürlük bence, bu sonsuz yolculukta bir sonuç değil, bir başlangıç noktasıdır: Daha mutlu ve daha yaratıcı olmanın olanaklarını çoğaltan bir başlangıç.
Özgürlük ile mutluluk arasında bir bağ vardır. Fakat kendisini mutlu hisseden insan, her zaman özgür hissetmeyebilir. Ya da kendisini özgür hisseden insan, her zaman mutlu hissetmeyebilir.
Őzgürlük, yarının değil, bugünün şimdiki an’ın sorunudur. Dőnüșüm ve değișim de șimdiden, burada bașlamalıdır. Bu da iktidarı ele geçirerek ve bașka bir baskı mekanizması kurarak değil, hiyerarșiden mümkün olduğunca arınarak, kendi içinde bir gerçek dőnüșümden, doğrudan demokrasiden geçer.
Özgürlük de mutluluk gibi avuca alındığında sessizce ölür. Sadece özgürlük düşüncesinin peşinden koşmak bile insanı özgürleştirir.
Kafesteki bir kuş bile özgür olduğuna inandırabilir. Bu bir yanılsamadır. Ancak yanılsama, bazen gerçeğin yerine geçer.
Eǧer bir ūlkede hapishane varsa, yönetimi ne olursa olsun o ūlke özgūr deǧildir.
Zamanın hem içinde hem dışında ve onun yıpratıcı etkisinden uzak olan tek şey özgürlüktür.
Çoğu insan sisteminde onları bilinçli bir şekilde yőnlendirmesiyle birlikte, toplumsal yaşamları içinde őzgürlük kavramını aramaz; aksine sisteme teslim olarak bir kőle gibi yaşamayı tercih eder. Ȍyleyse birçok insan açısından kolay olanı, yani çağdaş kőleliği tercih etmek bir seçenektir. Ve bu insanlar için őzgürlük bir yanılsamaya dőnüşmüştür. Ȍzünde őzgürlük onlar için, cep telefonu modelini ve markasını seçme őzgürlüğünden başka bir şey değildir.
Kendisini özgürleştiremeyen insan, bir başkasını özgürleştiremez.
Devrim olduǧunda özgūrlūk gelmiyorsa, o devrim ancak belli bir azınlıǧın devrimi olacak ve kitlelere tutsaklıktan başka bir şey getirmeyecektir. Aslında özgūrlūk kavramını ertelediǧinizde ya da belirsiz bir geçiş döneminin sınırları içerisine hapsettiǧinizde, o kavram özgūrlūk olmaktan da çıkıyor. Hemen şimdi ve burada olmayan özgūrlūk, gelecekte de olmayacaktır.
Çoǧu insan özgürlüǧünü karnını doyurmak için satar. Oysa özgürlük, bazı insanlar için ekmekten daha deǧerlidir. Örneǧin Brezilya’da sokakta yaşayan insanların uyuyabilecekleri ve ücretsiz karınlarını doyurabilecekleri enstitüler vardır. Ama sokakta yaşayanların çoǧu zorunlu olmadıkça oraya gitmekten kaçınır. Çünkü sokaklarda özgürdürler ve özgürlüklerini ekmekle deǧiştirmek istemezler. Özgürlük, onu bilmeyenler için çoǧu zaman bir şey ifade etmez, ama özgürlüǧü bir kez tadanlar ondan asla vazgeçmek istemezler.
İktidar
Her șey insanların kim tarafından olursa olsun yőnetilmeyi reddettikleri ve inisiyatif aldıkları zaman farklı olacak.
Her șey içimizdeki devleti ve iktidar tutkusunu yenmekle bașlıyor.
İktidar, hūkmetme duygusu ölūmcūl derecede yabancılaştırıcıdır. İktidar hırsı, görūldūǧū yerde yok edilmesi gerekecek kadar tehlikelidir. İktidar duygusu ve hırsını yenebilen bir kişiye artık hiç kimse hūkmedemez. Ve artık bu kişi başkalarının deǧil, kendi ūzerinde gerçek iktidara sahiptir; o hūkmetmek ve hūkmedilmek duygularından arınmıştır.
Kendi ayaǧına takılan pranganın zincirlerinin kısaltılmasına, özgürlüklerinin kısıtlanmasına sevinen, bunu kutlayan bir toplumun ruhu köleleştirilmiştir. Öyle bir topluma özgürlüǧünü verseniz de, o gönüllü köle kalmayı tercih eder, çünkü köleliǧini içselleştirmiş, ayaklarında zincirler olmadan, birileri kendisini çekip götürmeden yürümeyi bilmemektedir. En kötüsü ayaǧındaki, beynindeki ve boynundaki hegemonik zincirlerinin şakırtısından mutlu olup, üstelik bununla gurur duyanların çoǧunlukta olduǧu bir dünyada yaşamaktır.
İktidar kavramını iyi anlayabilmek, çözūmleyebilmek ve yakın geleceǧe ilişkin öngörūde bulunabilmek için yapılması gereken ilk şey, tekrar ve tekrar tarih okumaktır. Tarih yalnızca dūnūn deǧil, bugūnūn ve yarının öykūsūnū de içinde barındırır görebilene. Bundan sonra neler olacaǧını kişilere deǧil, tarihe sorunuz, būtūn yanıtlar orada zamanın tozlarının altında gizlidir.
Bu dünyada çoǧu insan için en deǧerli üç şey para, iktidar ve ündür. İktidara sahip olan birisi para ve maddi deǧerleri ister. Maddi deǧerlere, üne ve paraya sahip olan birisi ise bununla yetinmez, iktidar sahibi olmayı ister. Ün sahibi olmak ölümsüzlük duygusundan kaynaklanır. Ünlü olmak adını geriye bırakmak ve ölümden sonra unutulmamaktır. İşte bu da, insanın tarihsel ölümsüzlük isteǧine gönderme yapar. Ama bunların en önemlisi iktidar sahibi olmaktır. Mutlak iktidar sahibi birisi, çoǧu durumda -bazen tersi de olmak koşuluyla- isterse zengini de, ünlüyü de bitirebilir. İnsanlar ve kurumlar üzerinde iktidar sahibi olmak, ölümlülere bir zaman dilimi için yarı tanrı oldukları yanılmasını verir. Çünkü iktidar sahibi, kendisine tapanları da yaratır.
İktidar sahibi olmak, suç işlemek gibidir. İktidar sahipleri sanki suç işlemişler gibi, bunun bedelini ödemekten korkarlar. Bu yüzden çevrelerinde korumalar vardır. Yemeklerini onlardan önce başkaları tadar. Bir yere gitmeden önce, orayı kontrol ettirirler, polislerini gönderirler. Halkın içine çıkmaktan, – doğrudan bir çıkarları olmadığında, oy istemek gibi – kaçınırlar. İktidar, taammüden işlenen, planlı ve programlı bir suçtur. Ancak iktidarı devam ettirebilmek için, korku, zor ’un yanı sıra itaate de ihtiyaç vardır. Hegemonya olmadan iktidar çok istikrarlı bir biçimde devam edemez. Bu bir çeşit uzlaşmadır.
İktidar bütün kötülüklerin başladığı noktadır.
İktidar yalnızca bilgiyi kontrol etmiyor, onu oluşturuyor da… Manipūlasyon = bilgi oluyor. Kendi bilgisini, kendi tarihini ve kendi gerçekliǧini yaratıyor.
Bence iktidar elde edebileceǧi en yūksek gūce sahip olduktan sonra bunu yitirmeye başlayan giderek yavaşlayan ve sonunda duran bir makinedir. Bir çamaşır makinesi gibidir; yıkama işlemi bittikten sonra çamaşırların suyunu çıkarmak için giderek hızlanır, adeta bir uçak hızına erişir ve sonra yavaşlar ve birden durur.
İktidarı kaybetme korkusu, iktidar sahiplerine bizzat devlete, hūkūmete baǧlı gūçleri bile gözetletir. Bu, Foucault’nun ‘gözetleyenlerin gözetlenmesi’ dediǧi olgudur. İktidarın bir parçası olan gūç sahibi kişiler, bir sūre sonra kaçınılmaz bir biçimde onun kurbanı olurlar. Gözetleyenler gözetlenirler, hapsedenler hapsedilirler. ‘İhtilal evlatlarını yer.’ derler. İktidar da evlatlarını yer.
Gönūllū köle, iki kere köledir.
Geniș kitleleri manipüle etmenin bir aracı da “resmi ideoloji”nin içinde bir “resmi tarih” yaratmaktır. Resmi tarih, daha okul sıralarında insanlara őğretilmeye bașlanır ve birey őlünceye kadar bu propaganda tekrar edilir. Çünkü sistem bilir ki, gerçek tarihi bilen kitleler ona itaat etmez; konușur,sorgular, düșünür.
İnsanlar kendilerini sanki őzgürlermiș ve seçme hakları varmıș gibi kandırırlar. Bir karikatürde olduğu gibi, duvara bulut, mavi gőkyüzü çizerler ve sanki sistemin hapsinde, hegemonyası altında değil de, őzgürlermiș gibi davranırlar.” İște sistemin istediği tam da budur.
Foucault, “Dünya, yöneticileri psikologlar ve halkı da hastalar olan büyük bir tımarhanedir.” diyor. Bense dünyanın yöneticileri hasta olan ve halkı da hasta eden büyük bir tımarhane olduğunu düșünüyorum. Bir iktidar laboratuvarı olan bu büyük tımarhanede sağlıklı bir kimse yoktur.
Gerçek
Gerçeǧe ulaştıǧını sanan, gerçeǧe ulaşmış deǧildir. Gerçeǧe ulaştıǧını sanan, yalnızca gerçekten uzaklaşmıştır.
Karanlık dehlizlerde dolaşmayı göze alamayan birisi, gerçeǧin ışıltısına hiçbir zaman ulaşamaz. Gerçek karanlıkta gizlidir ve karanlık aydınlatılmadan gerçek ortaya çıkmaz.
Mücadele
Bir mücadeleyi alışkanlıǧa dönüştürmek son derece gerileticidir. Gelişmek ve ilerlemek heyecan ve sürekli yeni olanı keşfetmekle olasıdır.
Yabancılaşma
Yabancılaşma, çaǧdaş insanın en büyük acısıdır. Asıl trajik olan ise insanların yalnızca birbirlerinden ayrıyken deǧil, birlikte iken bile birbirlerine yabancılaşmalarıdır.
Yabancılaşma, kendine deǧil, sisteme ait olmaktır.
Erol Anar
Not: Bu aforizmalar, Erol Anar’ın kitapları ile bazı yazılarından derlenmiştir.
Dünyalılar