Yaşam

Aynı dili konuşanlar değil, aynı duyguyu paylaşanlar anlaşır(Mevlana)

İnsanların fiziksel özellikleri (görünüm, hız, içinde yaşadıkları toplum ve dayattıkları …) farklı olabilir. Bu o kadar önemli değil. Bütün aradaki farklılıkların aşılabilmesi tek bir şeye dayanıyor; duygudaşlığa.

iletisim

Burada dile getirdiğim “duygudaşlık”, yaşananlar karşısında kişilerin içlerinde oluşan tepkinin aynı olması.

Ruh ikizliği denen meret de böyle bir şey işte..:)

“Rutin”kavramı çağımızın en büyük uzlaşmazlık nedenlerinden biridir. “Rutin”de sonuçlara olan güven vardır. Bu da değişimin olmamasından kaynaklanır. Değişimin olmaması tekdüzeliği, yenilenmemeyi, sıkıntıyı ortaya çıkarır. Bazıları için yeni bir şeyi yaşamak , yeni ortam ve kişilere uyum sağlamak o kadar ürkütücüdür ki; hasbelkader böyle bir olayı hayatlarına katsalar bile bir süre sonra ölümcül bir “kutuya sığdırma” savaşı başlar. Yeni olanı inceleyip, hayatlarına katabilecekleri değerleri kabul edip , güle oynaya yaşayabilecekken ; onu sınırlamaya , aslında kendilerini o yeni şeye çeken tüm sıradışı güzel değerleri törpülemeye kalkarlar. Galiba bu “control freak”liğin bir başka tanımı.

“Rutin” den nefret eden biri olarak yine de şunun cevabından hala emin olamadım. Böyle bir durumda yürüyüp gitmek ve o insanı hırpalamamak mı önemli , yoksa ona kendi realitemi anlatmaya çalışmak ve bu uğurda kendimin hırpalanmasını izlemek mi? Hangisi korkaklık?

Bir de “hiçbir zaman tek bir doğrunun olmadığını “artık” anlayan” biri olarak , buna ne kadar hakkım var?

Sonunda kutuplara ayrılıp, aynı dünyanın / mahallenin / evin içinde sırtımız birbirine dönük yaşamak aptalca olacaksa çözüm nedir?

Çözüm galiba ortak sevinçlere sarılmak. Bu konudaki ortak duygudaşlığı yakalamak. Ortak üzüntüler değil ama, üzüntü her zaman suçlu arayan bir duygudur. Kalbiniz, beyniniz acıyı hafifletmek için bir suçlu arar; tüm acının bedelini ona keser ki, kendi rahatlasın. Öfkesini kusacağı bir hedefi olmalıdır ki, içindeki ateşi yöneltsin.

Sevindiğinizde yaşadığınız ilk tepkiyi düşünün ! En yakınınızdakine sarılmak istersiniz. O öyle bir enerjidir ki, en yakınınızdakine akmak ister.

“Aşk “ da böyle bir şeydir aslında. Ama bize aşkı o kadar yanlış anlattılar ki;” aşk” ebedilikle, sonsuz tatminle, belli değerler olmazsa asla olmazla kutsandı. Bu ulaşılamaz olayı ararken heba ettik kendimizi.

Aşk bir enerjidir aslında  ve sizde başlar. Kendinize aşık değilseniz, başkasına bunu veremezsiniz.

Kendine aşık olmaksa, kendini her halinle sevmek, affetmek ve kutsamaktır.

“Ben Ben’im” demektir.

Neden herkes “Gezi” yi bu kadar sevdi biliyor musunuz?  Çünkü o gençler bir meydan savaşını kutlamaya , eğlenceye, paylaşmaya, mizaha ve affetmeye çevirdiler. Elinde kendini kör edebilecek silahla karşısında dikilen polise karanfil vermek , “polis abi, polis abi” diye seslenmek , espriler yapmak …40 yaş üstü hangi babayiğitte o cesaret vardı??? Nedenini bir sorgulayın lütfen ve bana sakın “hayat bilgisi” demeyin..:) O kitap eskidi dostlar…

bu-sefer-silahlar-karanfil-acti (1)

Aslında ortadaki o taraf, bu taraf, o çıkar, bu çıkar tozu dumanından asıl konuyu kaçırıyoruz. İnsanoğlu binlerce yıldır savaşıyor ve hala ilkel içgüdüsünün emrinde. Yani 5 kuruşluk ilerleme yoktu; çok yakın zamana kadar…Çocuklarımız kendilerini , dünyayı ve hayatı seviyorlar. Ne olur onlara kendi geçmiş deneyim ve hayal kırıklıklarınızı, nefretlerinizi , başarısızlıklarınızı aktarmayın , onları böyle eğitmeyin. Artık zaman sizin zamanınız değil. İçlerindeki “sevgi” yi körletmeyin.

Hatta bırakın onlar size kendi gözlerinden dünyayı anlatsın…

Emine Sibel Sakarya

Dünyalılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu