Kişisel gelişim kitapları, yaşam koçları, evlilik terapistleri, işyeri psikologları, yoga kursları ve meditasyon eğitimleri sorunların kaynağını, toplumsal tasarım olarak değil de, bireyin kendi yanlışları, tembelliği, bilgisizliği ve yetersizliği olarak gösterirler.
Şarlatanlık yeni bir meslek değil, yüzyıllardır icra ediliyor. Amerika’da bir ara “televanjelist” pastorlar furyası vardı. Mucizevi güçlere sahip oldukları düşünülen bu papazlar, mega kiliselerden yaptıkları canlı yayınlarda “hallelujah” diye bağırarak kötürümleri ayağa kaldırır, görme engellilerin gözlerini açar, kanser hastalarını iyileştirirlerdi. Hesapta…
Aldıkları reklamlar, sattıkları kasetler ve kaçırdıkları vergilerle hepsi köşeyi döndü. Tabii zamanla araştırmacı gazeteciler bu üçkâğıtçıların foyalarını bir bir ortaya çıkardılar. Hatta en meşhur dalaverecilerden olan Benny Hinn bir televizyon programında sıkıştırılınca hata ettiğini söyleyip özür dilemek zorunda kalmıştı.
Bizim daha yakından tanıdığımız Uri Geller ise konsantrasyon ve enerjinin gücüyle metal anahtarları, çatalları, kaşıkları eğip büktüğünü ve insanların zihinlerini okuduğunu iddia ediyordu. Oysa yaptığı şey zaten bükülmüş olan çatalları, el çabukluğuyla, bükülmemiş olanlarla değiştirmekten ibaretti. Çıktığı bir programda, beklemediği bir şekilde, Geller’in getirdiği kaşıkları değil de sunucunun aldığı başka metal eşyaları bükmesi istenince “bu akşam kendimi güçlü hissetmiyorum” diyerek programı terk etmişti. Bir süre ortalardan kaybolan “sihirbaz” Geller daha sonra karşımıza spiritüel motivasyon konuşmacısı olarak çıktı. Hatta 2011 senesinde Türkiye’ye gelip bir kişisel gelişim semineri vermişti.
Biletix üzerinden satılan seminer biletleri, o zamanın parasıyla, 200 liraydı. 500 kişi gelmiş olsa, 100 bin lira. Üçüncü sınıf bir şarlatan için gayet iyi.
Pazar sabahları TRT’de yayımlanan kovboy filmlerinde görmüşsünüzdür; Vahşi Batı’da at arabasıyla kasaba kasaba gezip romatizmayı iyileştirme vaadiyle millete yılan yağı pazarlayan satıcılar varmış. O dönemlerde bu üçkâğıt o kadar tutmuş ki yılan çiftlikleri kuranlar bile olmuş. Bugün Amerika’da şarlatanlara, bu tezgâha referansla, “yılan yağı pazarlamacısı” (snake oil salesman) denir.
Günümüzün yılan yağı pazarlamacıları
Modern zamanların bir numaralı yılan yağı pazarlamacısı kuşkusuz, kişisel gelişim uzmanı ve yaşam koçu, Anthony Robbins’tir. “Zengin olmayı beklemeyin, hemen şimdi olun” sloganı favorimdir. “Sınırsız Güç” ve “İçindeki Devi Uyandır” kitapları hâlâ baskı yapmaya devam eden kişisel gelişim klasiklerindendir. Tony Robbins, kapalı gişe oynayan kişisel gelişim seminerlerinde televanjelist papazlar gibi bağırıp çağırarak insanların içinde sıkışan enerjiyi dışarı çıkarmalarını sağlıyor. Yerseniz… Motivasyon gurusu olarak yediği ekmeğin sınırlarına geldiğinden olsa gerek birkaç sene evvel borsa ve emlâk danışmanlığı yapmaya başlamıştı (Money: Master the Game). Konuyla ilgili herhangi bir formasyonu olmayan biri için epey alakasız bir yönelim gibi duruyor. Nitekim Robbins’in başarı balonu, işin içine biraz ciddiyet girince, patladı. Danışmanlığını yaptığı portföyler yüzde 55 ile 90 oranında değer kaybedince kitabın satışları da yerle bir oldu. Robbins de çareyi elde kalan kitapları bedava dağıtarak reklam yapmakta bulmuştu. Bundan birkaç sene evvel de Robbins’in motivasyon seminerlerinden birinde, düşünce gücüyle acıyı yok edeceklerini sanarak kor kömürlerin üzerinde yürüyen 21 müridi üçüncü dereceden yanıkla hastanelik olmuşlardı. Hastanelik olanlardan biri yeterince güçlü düşünemediğini söylemişti. Tek kelimeyle idiotizm…
Biz her şeyi çok güzel kopyalıyoruz. Nasıl artık iç pazarda yerli yapım dizi ve filmler Hollywood yapımlarını gişede ezip geçiyorsa kişisel gelişim sektöründe de yerli şarlatanlarımız piyasayı Amerikalı meslektaşlarının elinden almış durumda. Her Şey Seninle Başlar, Her Şey Beyinde Başlar, Limit Sizsiniz, Başarı Bilimi (evet böyle bir bilim dalı çıkmış), Azmin Zafer Öyküleri gibi kitaplarla nam salan Mümin Sekman bizde bu işi en iyi yapan kişisel gelişimcilerden. “Baş + arı: ‘Baş’ olmak için ‘arı’ gibi çalışmak gerekir” gibi 7-10 yaş zekâ seviyesine hitap eden sloganlarla dolu kitapları bugüne kadar toplamda 3 milyondan fazla satmış. Her kitaptan 3 lira kalsa en az 9 milyon lira. Gayet iyi. Miami’de bir evi, İstanbul’da bir evi, değmeyin keyfine Mümin abimizin…
Beynine Format At, Sağlığına Format At, Yıka Beynini gibi kitaplarla köşeyi başarıyla dönen Barış Muslu insanların kafasına vurarak bilinçaltına format attığını iddia eden yerli ve milli kişisel gelişim uzmanlarımızdan. Barış Bey, çıktığı kadın programlarında, “neuro format” seanslarında yaptığı şeyin aslında insanların duygularını temizlemek olduğunu söylüyor. Duygu temizlemek. Evet.
En son kendisine Adriana Lima ile ilgili sorular yönelten gazetecilere “Ben bilim insanıyım, magazin figürü değilim” diye atar yapan “ruhparçam” Metin Hara da yeni çıkan kişisel gelişim gurularımızdan. Bir yandan aşk, tasavvuf, sufizm ve nefes; diğer yandan alfa ve beta beyin dalgaları, fizyoterapi, bilim… Diyor ki “Bana mesleğimi soruyorlar. Ben basit bir temizlikçiyim. Kalbinin tozunu alıyorum. Hakikat o tozların altında yatıyor.” Anlaşılan kişisel gelişimde son zamanların trendi duygu temizlemek, kalp temizlemek.
Modern umut tacirleri ve “terapötik” söylem
Dikkat ederseniz tüm kişisel gelişim gurularının ortak özelliklerinden biri hepsinin bu işi yaparak zengin olmaları. Mesela herkes Robin Sharma’yı Ferrarisini Satan Bilge kitabıyla tanıyor; ondan önce adamın adını, sanını ya da herhangi bir başarısını duyan yok. Adamı zengin eden şey zenginlik üzerine yazdığı kitaplar. Ya da kimse Mümin Sekman’ın, Metin Hara’nın daha önce ne yaptıklarını bilmiyor. Durumu özetleyen çok iyi bir Zaytung haberi vardı: “Yıllardır nasıl zengin olunur kitapları okuyarak bir türlü zengin olamayan üniversite öğrencisi çareyi nasıl zengin olunur kitabı yazmakta buldu.”
Bakın burada 15-20 milyar dolarlık müthiş bir endüstriden söz ediyoruz. Kişisel gelişim kitapları, videolu eğitim setleri, motivasyon seminerleri ve yaşam koçluğu paketleri… Mesela Tony Robbins’in seminer biletleri 1095 dolar (genel satış) ile 2995 dolar (Diamond Premiere) arasında değişiyor. Adam şarlatanlık mesleği sayesinde 500 milyon dolar servet biriktirmiş, kendine San Diego’da kale satın almış, özel helikopteri falan var. Robin Sharma’nın akademisinde dört günlük eğitimin fiyatı 5000 dolar. Barış Muslu bir saatlik kafana vurma seansları için 400 lira alıyormuş. “Umutsuz plaza kadınlarının yakışıklısı” Aret Vartanyan’ın “kişisel dönüşüm” programı 1600 lira. Birebir dönüşüm seanslarının saati ise 550 lira. İsterseniz hayatınızı FaceTime üzerinden de değiştirebiliyormuş.
Peki Aret Bey, ya dönüşemezsek? Metin Bey, ben bir türlü alfa beyin dalgalarını kontrol edemiyorum? Mümin Bey, ‘arı’ gibi çalışıyorum ama hâlâ ‘baş’ olamadım? Anthony Bey, verdik 3000 doları da bir türlü köşeyi dönemiyorum? Enerji sıkıştı içimde, çıkmıyor?
Yandı gülüm keten helva. Hiçbir garantisi ya da mesuliyeti yok. Sana sattıkları şey bu değil ki zaten. Adamlar kurumsal hayattan sıkılmışlar; alın teriyle çalışarak konforlu bir hayata ulaşamayacaklarını çok iyi anlamışlar ve kestirmeden zengin olmanın bir yolu olarak millete yalan satıyorlar. Bu kadar. Sen de kendini çaresiz hissediyorken sağda solda bu umut tacirlerinin vaatlerini ve sloganları görüyorsun; sonra yaşam atölyesi, girişimcilik atölyesi, zart atölyesi, zurt atölyesi derken gitti 4000 lira. Geçmiş olsun. Bir bardak soğuk su. “Ama çok etkileyici konuşuyordu.” E herhalde yani, bütün olay ondan ibaret zaten…
Hepsinin son derece kuvvetli iletişim, hitabet ve pazarlama becerileri olduğu aşikâr. Tony Robbins seminerine katılan Kanadalı bir arkadaşımla tartışırken “Adamın ne anlattığına katılmak zorunda değilsin ama satış becerilerinin ve pazarlama yönteminin çok başarılı olduğuna itiraz edemezsin” demişti. Ona ne şüphe üstadım! Herif seni kor kömürün üzerinde koşturmuş, üç gündür evde yampiri yampiri yürüyorsun, üstüne 3000 dolarını almış ve hâlâ bu şarlatanı savunuyorsun. Neyine itiraz edeyim?!
Kişisel gelişim sektörünün müşteri kitlesini, büyük oranda, “kaybedenler” (loser) ve kaybettiğini hissedenler oluşturuyor. Sosyolog Eva Illouz, “Saving the Modern Soul” kitabında, son dönem kapitalizminin bir parçası olan kişisel gelişim şarlatanlarının, hayatta bir çıkış yolu bulamayan insanları “şifa verici” (therapeutic) bir söylem kullanarak tuzağa düşürdüğünü anlatır. Kapitalizm herkes için refah, zenginlik, sağlık, mutluluk, barış ve özgürlük vaat eder. Oysa gerçekte olan insanların dişlerini sıkarak günü tamamladıkları anlamsız işler, kimsenin ihtiyaç duymadığı ama yine de satın aldığı tüketim zımbırtıları, petrol savaşlarında ölen insanlar ve arkası psikolojik travmalarda dolu ekonomik krizlerdir. Bu ahvâl ve şerait içinde sıkışan insanlar, etkileyici bir hitabet ve aldatıcı sloganlarla kısa yoldan kurtuluş vaat eden “guru” gürültücülerin büyüsüne kapılabiliyorlar.
Aynı “terapötik” söylemi televizyon şovlarında da görebilirsiniz. Büyük sorunlar; bunları tek başına çözemeyen insanlar ve her derde deva bir Oprah Winfrey, Mehmet Öz, Serap Ezgü, Müge Anlı, Barış Muslu, Mümin Sekman ya da Anthony Robbins… Müthiş bir sahne performansı ve programın sonunda, geçici bir süre için de olsa, kendinden geçerek rahatlayan insanlar… Mesela Aret Vartanyan’ın Instagram sayfasındaki reklam sloganı “Sorularınıza cevap, sorunlarınıza çözüm bulmak için Aret Vartanyan ile Birebir Seans.” Kimse de demiyor ki sen kim olarak, hangi vasıfla insanların sorunlarına çözüm bulacağını iddia ediyorsun.
Gazeteci Steve Salerno kitabında (Sham) motivasyon konuşmalarına gidenlerin yaklaşık yüzde 80’inin devamlı müşteriler olduğunu söylüyor. Çünkü kişisel gelişim saçmalıkları insanların sorunlarına gerçek çözümler üretmiyor. En fazla, plasebo etkisiyle, insanlarda geçici olarak bazı şeylerin düzeldiği hissi uyandırıyor. Ama son kertede kimsenin yedi adımda CEO olduğu ya da üç adımda zengin olduğu falan yok.
Bilim yoksa…
Oysa bu noktada belirleyici olan bilimsel kriterler olmalıdır. Geniş bir örneklem kullanarak randomize, çift-kör ve kontrollü deneyler sonucunda elde edilen bulgular, istatistiki olarak anlamlı bir şekilde gerçekten düşünce gücüyle acıyı yenebileceğimizi plasebo etkisinden arındırarak gösterebiliyorsa, Tony Robbins’e Nobel Ödülü verelim.
Tıpkı tıbbi bir prosedürün etkisini test eder gibi, Robbins’in vaazlarına katılan 300 kişi alınır; diğer yanda kişisel gelişim saçmalıklarıyla uğraşmayan ama hayatta başarılı olmak için üniversiteyi ciddiyetle okuyan, bilim, sanat ve edebiyatla ilgilenen 300 kişi daha alınır; son olarak bir de kontrol grubu alınır. 20 sene boyunca bu insanların hayatlarının akışı incelenir. Sonra bakılır, ortalamada, kişisel gelişim kitapları ve motivasyon konuşmalarının insanların hayatları, gelir durumları ve başarıları üzerinde pozitif bir etkisi var mı yok mu diye. Sizinkini bilmem ama benim hipotezim ikinci gruptaki insanların diğerlerinden daha başarılı olacağıdır. Fayda-maliyet açısından da bakıldığında, kişisel gelişim şarlatanlarına her yıl verilen 20 milyar doları, misal, eğitim için kullanmak topluma çok daha büyük fayda sağlayacaktır.
Fakat kişisel gelişim saçmalıkları “ben yaptım oldu,” “bende işe yaradı,” “bizim bir arkadaş çok faydasını görmüş” gibi münferit örnekler üzerinden normalleştiriliyor. Bu vakte kadar kişisel gelişim kitaplarının bir halta yaradığını gösteren doğru dürüst hiçbir akademik yayına rastlamadım. Rastlayan varsa beri gelsin. Olayın bilgisizlikle ya da eğitimsizlikle de alakası yok. Bilakis pahalı seminerlerin, atölyelerin ve birebir seansların esas hedef kitlesi ekseriyetle üniversite okumuş, beyaz yakalı plaza insanları.
Liberal ideolojinin bir uygulaması
Aslında tüm bu tezgâhların liberalizmde önemli bir fonksiyonu var. Bundan ötürü de sistem, normal şartlar altında yasaklanması gereken bu şarlatanlıklara göz yumuyor. Malum, liberal ideolojinin temel unsuru bireyciliktir. Illouz’un bahsettiği terapi kültürü işte bu liberal bireyciliğin üzerine inşa edilir. Kişisel gelişim kitapları, yaşam koçları, evlilik terapistleri, işyeri psikologları, yoga kursları ve meditasyon eğitimleri sorunların kaynağını, toplumsal tasarım olarak değil de, bireyin kendi yanlışları, tembelliği, bilgisizliği ve yetersizliği olarak gösterirler. Mesela Mümin Sekman’ın en çok satan kitabının adı “Her Şey Seninle Başlar.” Problemi doğrudan bireye indirgiyor. Aret Vartanyan diyor ki “Yetiştirdiğin meyveyi beğenmiyorsan hatayı ektiğin tohumda arayacaksın.” Belki yağmur yağmadı, belki devlet düşük fiyat açıkladı?
Eğer bu hayatta kaybediyorsan, sorumlusu sensin, kapitalizm değildir. Aksine, kapitalizm fırsatlar sistemidir. Bu sistemde herkes Bill Gates olabilir. Sen bu fırsatları değerlendirmeyi bilmediğin ve içindeki devi uyandıramadığın için geridesin. Ama merak etme; kişisel gelişimciler “küçük bir ücret” karşılığında bütün sorunlarını çözmende yardımcı olabilirler. Tony Robbins’in eğitim paketi sayesinde hayatını değiştirebilir, makus talihini yenebilirsin.
Mesela sosyalizm bu açıdan çok kolaydır. Traktörün yenilenmediyse ya da işsiz kaldıysan muhatabın Gosplan’dır. Senin sorununu çözmek devletin ve partinin mesuliyetindedir. Bireyler sorumluluk hissetmez. Bir kişinin evsiz kalması tüm toplumu bağlar. Fakat liberal ideolojide “her koyun kendi bacağından asılır.” Ve sistem, sebep olduğu sorunların bedelini bireyin üzerine atar. Siz hiç, kapitalizmde, işsiz kaldığı için ekonomi bakanını suçlayan birini gördünüz mü? Kapitalizmde işsizseniz, mutsuzsanız, tükenmişseniz veya çocuğunuzun okul masraflarını karşılayamıyorsanız sorumlusu sizsinizdir. Etkili özgeçmiş yazmanın beş kuralını, reklam ve pazarlamanın inceliklerini, CEO olmaya giden yedi yolu, Bill Gates’in hayatını, başarının bilimini, zenginliğin formülünü ve mutluluğun sırrını bilmiyorsanız kabahat sizdedir. Çözüm olarak da Mümin Bey’in Migros sepetlerinde on liraya satılan kitaplarını okuyup Aret Bey’in yaşam atölyelerine gitmeniz gerekir.
Anıl Aba
anil.aba@boun.edu.tr
Bu yazı ilk olarak Birgün Gazetesi Pazar ekinde yayınlanmıştır.
Merhabalar
Bu işin içinden biri olarak şunu söyleyebilirim ki;
Harika bir yaziydı durumu çok çok iyi özetlemişsiniz.
Teşekkürler