Yaşam

Bir Çıkış Yolu: Permakültür

Küresel ısınma, iklim değişikliği buzulların erimesi,  deniz seviyesindeki yükselme, dakikada bir yeryüzünde bir canlı türünün soyunun tükenmesi ve tüm bu gelişmelerin eşliğinde her şeyin oluruna bırakılması durumunda ne kadar zamanımızın kaldığına dair tahminler….küresel ısınma

Pek çoğumuz dünyadaki endişe verici durumun fazlasıyla farkındayız. Bir yanda terörün tüm dünyada yarattığı gerilim, bir yanda yaşamları tüketmeye devam eden açlık ve fakirlik, bir yanda kendi türümüzün yaşam olasılığını tehdit eden ekolojik kriz. Kendi ekosistemini bilerek yokeden herhangi bir yaşam formu olan bizler. Peki biraz sorular soralım kendimize:

İçinde bulunduğumuz küresel süreçte her birimize düşen sorumluluk ne?

Bireysel çabalarımız yeterli olabilir mi?

Gidişatı kabullenip, endişe duymaktan başka yapabileceğimiz başka şeyler var mı?

Bill Mollison 1928 doğumlu, 1954’de CSIRO’ya (Commonwealth Scientific and Industrial Research Organisation – Bilimsel ve Endüstriyel Araştırma Organizasyonu) katılana kadar da köpekbalığı avcılığı, gemicilik, orman işçiliği, değirmencilik, kapan avcılığı, traktör sürücülüğü gibi değişik işlerde çalışmış bir adam.

Çocukluğundan beri denizle ve ormanla içi içe yaşamış biri olarak balıkların azaldığını, kıyılardaki yosunların seyrekleştiğini, ormanların yok olmaya başladığını kısacası doğal sistemlerdeki kötüye gidişi gözlemlemiş ve, “bizi ve dünyamızı öldürmekte olan politik ve endüstriyel sistemler”e karşı protesto eylemlerine girişmiş bir aktivisit.

Bir süre sonra protesto etmekle bir yere varılamayacağını görünce “…insanlıktan umudumu kestim. Üniversitenin, araştırma enstitülerinin, insanoğlunun aptallığından midem bulandı…” diyerek ormanda kendine bir ev yapıp herşeyden elini eteğini çekmiş. Fakat kısa bir süre sonra hiçbir şey yapmadan duramayacağını, anlamış ve sistemdeki yanlışları haykırıp durmaktansa pozitif bir yaklaşımla doğru sistemi ortaya koymaya karar vermiş. Birkaç yıl zarfında, Avustralya yaban alanlarında yapmış olduğu gözlem ve incelemeler ışığında doğada bitkiler, hayvanlar, mantarlar, bakteriler, gibi bütün canlıların birbirleriyle işbirliği yaparak dengeli ve verimli topluluklar oluşturabildiği gerçeğinden yola çıkarak, daha çok hane ve toplulukların kendi kendine yeterliliğini amaçlayan, insan yerleşimleriyle bağlantılı olarak bitkiler ve hayvanların faydalı bir şekilde bir araya getirilmesi olarak özetlenebilecek permakültür (permanent=kalıcısürekli ve agriculture=tarım) adını verdiği bir tasarım sistemi geliştirmiş. Kendisi yazdığı ,”Permakültür: Bir Tasarımcı Elkitabı” adlı eserinde permakültürü şöyle tanımlar:

Permakültür, doğal ekosistemlerin çeşitliliğine, istikrarına ve esnekliğine sahip olan tarımsal olarak üretken ekosistemlerin bilinçli tasarımı ve bakımlarının sağlanmasıdır. Üzerinde yaşayan insanlar ile arazinin, insanların gıda, enerji, barınak ve diğer maddi ve manevi ihtiyaçlarını sürdürülebilir bir şekilde sağlayan ahenkli bütünleşmeleridir. Permakültür olmaksızın istikrarlı bir sosyal düzen mümkün değildir.

Permakültür tasarımı kavramsal, maddi ve stratejik bileşenleri hayatın bütün formlarının yararına çalışan bir model içinde bir araya getiren bir sistemdir. Permakültür’ün arkasındaki, doğaya aykırı olmaktan ziyade onunla birlikte çalışma, uzun süreli düşüncesizce hareket etmekten ziyade uzun süreli özenli gözlem yapma, sistemlerin sadece bir ürününün peşinde koşmaktan ziyade onlara bütün işlevleriyle bakma ve sistemlerin kendi evrimlerinin gerçekleşmesine izin verme felsefesidir. Yukarıda aktarılmış olan felsefesiyle birlikte etik ilkeleri de permakültürün olmazsa olmazlarındandır. Bill Mollison permakültürün etik ilkelerini şöyle sıralamaktadır:

1. YERYÜZÜNE ÖZEN GÖSTERME;bütün yaşam sistemlerinin, canlı cansız bütün varlıkların devamı ve çoğalması için gerekli koşulları sağlama.

2. İNSANLARA ÖZEN GÖSTERME;insanların gıda, barınak, eğitim, tatmin edici iş ve keyifli insan ilişkilerine sahip olarak sağlıklı bir şekilde varolmaları için gerekli kaynaklara ulaşmalarını sağlama.

3. NÜFUS VE TÜKETİME SINIR GETİRME; kendi ihtiyaçlarımızı kontrol altına alarak yukarıdaki ilkeleri desteklemek için kaynak ayırabiliriz. Zaman, para veya enerji cinsinden olabilecek bu kaynakları birinci ve ikinci ilkelerin gerçekleştirilmesinde kullanabiliriz.

Permakültür tasarımı bir anlamda, insana doğayla uyum içinde olmayı öğretmektedir. Bunu öğrenebilmesi için insanın en başta kendisinin doğal dünyadan üstün olduğu fikrinden vazgeçmesi ve doğadaki canlı cansız unsurlardan biri olduğunu kabul etmesi gerekmektedir. İnsan yeryüzünün hiç şüphesiz bir parçasıdır ama küçük bir parçasıdır. Bu küçük  parçanın, doğal sistemlere saldırısı kesilmedikçe kendi sonu da kaçınılmaz olacaktır.

Tüketim çılgınlığı bu saldırıların en önemli sebebidir. Açgözlülüğümüzü, hep daha çoğuna, daha yenisine, daha hızlısına sahip olma hırsımızı dizginlemedikçe, birşeyi gerçekten ama gerçekten ihtiyacımız olunca edinme yoluna gitmedikçe yeryüzüne zarar vermekten uzaklaşamayız.

        Şehirdeki son ağaç da yok olmadan çocuklarımız için bir şeyler yapalım!

Kaynak:http://kendineyeterlitoplum.wordpress.com/

www.dunyalilar.org

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu