Yaşam

Bir Kadının Değerini, Kıyafetleriyle Ölçmeyin!

Sıklıkla gündeme gelen ve bir nevi kültürel ve etik bir mesele olmasından ötürü “ağzı olanın konuştuğu” bir konu olan “kıyafet meselesine” gerçekçi ve bilimsel bir bakış kazandıralım. Bir Kadının Değerini, Kıyafetleriyle Ölçmeyin!

Devir, özgürlüklerin devridir. En azından öyle olmasına uğraşılmaktadır. Böyle bir ortamda kıyafet seçimi, bireysel tercihlerin en başında gelen unsurlardan bir tanesidir. Dolayısıyla bu bakımdan, “kimin ne giydiğine kimse karışamaz” demek yerinde olacaktır.

Fakat bu argüman, hızlı bir şekilde karşı çıkılabilecek bir argümandır. Zira her ülkede var olan çeşitli yasalar, kıyafetlere belli sınırlar çizmektedir. Örneğin Türk Ceza Kanunu’nun 225. maddesi “Alenen cinsel ilişkide bulunan veya teşhircilik yapan kişi, altı aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.” der. Bu madde kapsamında “çıplak gezmeniz” ve hatta cinsel organlar gibi bölgelerinizi “teşhir etmeniz” suçtur. Ancak tabii ki bunun sınırları yasalarda çok da iyi belirlenmemiştir ve vaka-bazlı ilerlenir. Örneğin  süper mini-eteklerle sokakta gezmek yasak mıdır? Ya da slip don denen iç çamaşırlarıyla erkeklerin gezmesi yasak mıdır? Peki ya spor müsabakaları için bunları giymek? Bu tür konular oldukça muğlaktır; fakat bir şekilde toplum “yuvarlanıp gider”.

Bu tartışma, 21. yüzyıla ait bir tartışma değildir. Bilim, teknoloji ve ilerleme çağında bir insanın öyle mi yoksa böyle mi giymesi gerektiğinin konuşulması tamamen gereksiz olmasa da yersizdir. Kendimizi bu konuda eğitmemiz ve açık fikirli olmaya odaklamamız gerekmektedir. Objektif ve geniş açılı bir bakış, bu noktaya gelmemizi sağlamaktadır.

Peki ya karşıt cinsiyetin tahrik olması durumu? Bilimsel ve olabildiğince objektif bir yaklaşım, buna da cevaplar üretebilmektedir. Erkek dişi fark etmeksizin herkesin anlamak zorunda olduğu bir nokta şudur: cinsiyetler birbirlerine karşı cinsel istek duyacak şekilde evrimleşmişlerdir (eşcinselliği şimdilik bir kenara bırakıyoruz). Bu son derece normal ve sıradandır.

Bu tür tartışmalarda aşırı duygusallık, bu basit biyolojik ve evrimsel gerçeğin atlanmasına neden olmaktadır. Cinsel tahrik suç değildir, biyolojidir. Bir dişinin bacaklarından, bir erkeğin sakallarından tahrik olmaktan daha doğal hiçbir şey olamaz. Bu nedenle, bunların az veya çok olacak şekilde gösterilmesi veya kullanılması suç kapsamında değerlendirilemez.

Her birey bu tahrikin sınırlarından ve kontrolünden sorumludur. İnsanlar birbirlerini tahrik edebilirler; bunu kontrol edemezsiniz. Zira kimin neden tahrik olacağını bilmek bile imkansızdır. Birisi bol elbiselerden tahrik olur, bir diğeri dar elbiselerden. Birisi uzun burunlu ayakkabılardan tahrik olur, bir diğeri spor ayakkabılardan… Bunların ucu bucağı, sınırı yoktur. Bunların hiçbirini kontrol etmenin ve öngörmenin de bir yolu yoktur.

Bu hislerin başlangıcı, beyin ve hormon sistemlerimizden kaynaklanır, tercihi bir durum bile değildir. Biyolojik yaşam amaçlarımızdan en temeli üremektir ve kültürel yapımız bile uygun bir eş bulma üzerine kuruludur. Bu noktada, dişiler ile erkekleri birbirinden ayırmak imkansızdır. Ancak genellikle tahrike boyun eğen taraf erkekler olduğu için ve çoğu toplum ataerkil bir temelde şekillendiği için, baskılanan ve hor görülen taraf da dişiler olmaktadır.

Dişiler “şeytan”, erkekler “melek” değildir. Erkekler, biyolojik yapıları, birden fazla dişiyle çiftleşmeye olan biyolojik meyillikleri ve sosyokültürel düzenin verdiği “gaz” nedeniyle çok daha rahat, saldırgan ve isteklidir. Dişiler ise daha içine kapanmaya zorlanmış, daha tekilci, daha uysal olarak görülmektedirler. Bu nedenle dişi tarafından sergilenen her türlü tahrik unsuru daha fazla göze batmakta, daha etkili olmakta, daha fazla konu edinilmektedir.

Sorun, bu güdülerini kontrol edemeyen insanlardadır. Engellenmesi ve cezalandırılması gerekenler onlardır; tahrik ettiği iddia edilenler değil. Burada sözü edilen fiziksel bir kavga için tahrik etmek değildir. Bir maç çıkışı taraftarların birbirine laf sokması gibi bir tahrik ile cinsel tahrik birbirine karıştırılmamalıdır. Maç çıkışı laf sokmak bireysel bir hak değildir. Kıyafet tercihi ise bireysel bir haktır. Her tahrik, aynı kefede değerlendirilmemelidir.

Heteroseksüel 100 erkek ve 100 dişinin bir arada bulunduğu ve birbirlerini tahrik edebilecekleri bir ortamda, 99 erkek/dişi kendini tutabiliyor ve 1 erkek/dişi kendini tutamıyorsa, sorunun kimde olduğu kolayca anlaşılırdır. Toplumsal sözleşmeler (ve yasalar), bireylerin cinsel güdülerini kontrol altında tutmaya zorlamalıdır, onları tahrik eden insanların özgürlüklerini kısıtlamaya değil.

Peki neden? Neden tam tersi yapılamaz? Pek tabii birisi çıkıp “E tahriki önlerseniz, taciz ve tecavüz gibi vakaları da önlemiş olursunuz. Dolayısıyla tahrik olan değil, tahrik eden engellenmelidir.” diyebilir. İşte bu noktada birey hakları devreye girmektedir. Hırsızlık kurbanı olmuş bir dükkan ve sahibini hayal edin. Dükkan sahibi, paraları ortada bıraktığı için suçlu tutulamaz. Hırsız, ortada duran paraları çalarak dükkan sahibinin malına göz diktiği ve kişilik haklarına müdahale ettiği için suçludur. Aklı başında hiç kimse kalkıp da “E adam da açıkta bırakmasaydı.” diyemez; dese bile modern çağda bu argümanın bir geçerliliği bulunmaz. Eğitim düzeylerinin giderek yükseldiği, evrensel algılarımızın her geçen gün açıldığı bu dönemde insanlar, kendilerini tahrik edebilecek unsurlarla kendi içlerinde mücadele etmekle sorumludurlar. Hırsızlık yapmak isteyen biri, mutlaka bir tahrik bulacaktır. O dükkan olmasa, bu dükkanda tahrik edici bir durumla karşılaşabilir. Ancak ne olursa olsun suçlu kendisidir.

Aynı durum, cinsel taciz ve tecavüz vakaları için de geçerlidir. Karşı cinsiyete rızası olmadan saldıracak biri tahriki mutlaka bulur. Tahrik, bahanedir. Ne olursa olsun sorumlu, tahrike boyun eğen, kendini kontrol etmekten aciz olan taraftır. Tahrik kaynakları her zaman var olacaktır ve hepsini ortadan kaldırmanın bir yolu olmadığı gibi, duruma bağlı olarak bunları ortadan kaldırma veya cezalandırma çabası hatalı ve insan haklarına aykırı olabilir. Kıyafet özgürlüğü, bu durumlardan bir tanesidir.

Bu konuda bir diğer nokta da, karşıt cinsiyetin bu durumdan duyduğu “rahatsızlık”tır. Birilerinin “kıyafet seçiminden rahatsızlık” duymak, toplum adına bir sorun yaratmamalıdır. Zira toplumsal bütünlük, her insanın diğer insanları mutlu etmek zorunluluğu üzerine kurulmaz. Bazı hareketlerimiz, bazı diğer insanları rahatsız edebilir. Örneğin birilerinin belli bir siyasi görüşü savunuyor olması bizi müthiş rahatsız edebilir; ancak bu rahatsızlığımız, o görüşün ortadan kaldırılması gerektiği anlamına gelmez. Elbette, rahatsız olan kişinin “rahatsız olma” hakkını da elinden almaz. Rahatsızlık kaynağı olan insanların insani haklarına müdahale edilmediği müddetçe, sadece “rahatsız olma” düzeyinde kalmalıdır.Bir Kadının Değerini, Kıyafetleriyle Ölçmeyin!

İlla rahatsız oluyorsanız, bunu karşı tarafın haklarını ihlal etmeyecek şekilde kendi içinizde gösterebilirsiniz. Ancak onlara müdahale etmek, fiziksel bir saldırıda bulunmak, kıyafetleri nedeniyle sözlü ya da fiziksel olarak taciz etmek suçtur.

İnsan kültürü sürekli bir evrim halindedir. Antik atalarımız, çıplaklıklarından utanmayan toplumlar inşa ettiler. Kıyafetler onlar için “bir yerlerini örtmek” değil, “soğuktan ve dış dünyanın fiziksel zorluklarından korunmak” anlamına geliyordu. Sonradan kültür yavaş bir şekilde “cinsel organları gizlemeye” yönelik bir algıyı evrimleştirdi. Şahsi inançların doktrinleri bu konuda büyük rol oynadı. Ancak şimdi, tersine doğru bir gidiş söz konusu… İnsanlık, tekrardan çıplaklığın doğallığını savunmaya başladı, toplum ve kültürler o yöne doğru değişiyor. İnsanların kültürel ve ahlaki algıları, bireysel ve toplumsal fikirlerin etkileşimi ve çatışımı altında sürekli evrimleşiyor. Doğal olan bu. Binlerce yıldır sürekli olan da bu. Bunun sonuçları da, bu gidişatın doğal bir sonucu.

Unutmayın: sizin yaptığınız birçok diğer davranış da bazı diğerlerine rahatsızlık veriyor olabilir. Örneğin etek boyundan rahatsızlık duyuyor olmanız, çok sayıda insana rahatsızlık verici bir düşünce tarzı olarak gelebilir. Onları, sizinle kavga etmeye tahrik ediyor bile olabilirsiniz! Ancak bu, o görüşü savunmanıza engel değildir. Yeter ki, karşı tarafın haklarına müdahale etmeyin. Bu tür çatışmaların çözümü, her zaman o rahatsızlık kaynağını ortadan kaldırmak değil, gerektiği yerde rahatsızlık unsurunu kabullenmek ve aşmaktır. Modern dünyanın hızla ilerleyen, gelişen, evrimleşen şartlarında buna ayak uydurmak zorundayız. Ya da tarihin tozlu sayfalarına gömülmeyi de tercih edebilirsiniz.

Bu yazı ÇMB (Evrim Ağacı) için hazırlamış aynı başlıklı yazıdan kısaltılarak eklenmiştir.

Dünyalılar

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu